İlla Aşkla
_Sevgi, huzur, dua ve şükürle. Herşeye rağmen, her koşulda, Rab'binin lütuflarının farkındalığıyla, coşkuyla, illa Aşkla!.._
Motive olabilmek için güzel müzik arayışım, yedi yıl önceki unutulmaz bir hatırayı yaşattı yeniden. Sonunda karar kıldığım videoda dinlediğim onca yağmur, kuş sesi ve dinlendirici müzikler değil de fonda Allah zikri ile müptelası olduğum selanın olması canlandırdı o hatırayı.
Yedi yıl önce yapılan ultrason ve mr sonucuna göre, on bir yıl sonra yeniden, bu kez sol göğsümde dördüncü derece kitlesel lezyon görülmesiyle doktorların üzgün bir ifadeyle, nerede kaldın bu ana kadar cümlesiyle bitmeyen işlerin, endişelerin bitiverdiği, sadece hayatta kalabilmek için çare arayışlarıyla oradan oraya koşuşturduğum zamanlara.
Ablam ve sevgili dünürü Nihal hanım ile biyopsi sonuçlarını almaya gittiğimiz gün günlerden cuma ve tam cuma vaktiydi. On iki yıl İstanbul'da yaşadığımız halde haberim bile olmayan Eyüp Sultan Hz. camii avlusundaydık. Hasırların üzerinde başım önümde oturarak dinlediğim o muhteşem selayı da ilk kez dinliyordum sanki. Daha önce hiç etkilemeyen her cuma duyduğum sela çok başkaydı o gün kesinlikle. Hayatımı, sağlığımı ne boş endişelerle, yorgunluklarla, ne değmez kişiler için heba etmiş ve her şeyimi lutfeden Rab'bime koruyamadığım, kıymetini bilemediğim emaneti ve biricik lütfu hayatımı ne ile geçirdiğimin muhasebesi düşüncelerle, O'na ne diyeceğimin utancı ve pişmanlığı içindeydim. Ellerimi açıp dua etmeye başladığımda gözyaşlarım yanağımı yakarak sicim gibi süzülüyordu. Elli bir yılın yorgunluğu, tortuları akıyordu gözlerimden adeta. Bir kez daha hayatımı bağışlaması durumunda artık kime, nelere önem vereceğimi biliyor, Rab'bime söz veriyordum. Sözümü tuttum, O da hep yaptığı gibi yine affetti, hayatımı bir kez daha bağışladı bana çok şükür. Yedi yılda süren mücadele ve yeni badirelere rağmen, elli beş yıllık mücadele dolu hayatımı yazmayı bile nasip etti çok şükür. Hayırlara vesile olabilmeyi de nasip eylesin. Amin.
Hastalıkla mücadele serüvenimdeki idolüm ve yeniden okuma alışkanlığı kazanabilmeme vesile olan rahmetli Esin Akdeniz ablam ile, yazmaya başlamama vesile olan Günsel Gençulus dostumu hayatımda büyük emeği olan dostlarım olarak yazdığım hatıralarımda yaşatmaya çalışmayı da seviyorum. Vefa, şükran borcu gibi, artık kendilerine edemediğim için sevgimi ifade etme olanağı olarak da sevindiriyor beni.
Hiç bilemediğimiz son vedamız, son sözleri nasıl da çınlıyor hala kulaklarımda. İkisinin de "Seni seviyorum." deyişleri ve tek tesellim olan, veda olduğunu bilemediğim son telefon konuşmamızda onlara söyleyebildiğim seni seviyorum cümlem kalan çok şükür. Öğrendim ki sevdiklerimize seni seviyorum demekten imtina etmemeliymişiz, bir daha söylemeye fırsatımız olup olamayacağını bilemezmişiz.
Bir gün onlarla cennette buluşup ebediyyen beraber olacağımız ümidi ne güzel. İnşallah. Amin.
Son görüşmemizde inançsız olduğunu itiraf ederek ibadete fazla zaman ayırdığım iddiasıyla eleştiren eski bir arkadaşıma da söylediğim gibi; İnanca hayatında her şey yolunda iken çok ihtiyaç duymayabilirsin. Ciddi hastalık, ölüm gibi hep başkalarının başına gelir zannettiğin durumlarda inanan ile inanmayanın farkı ortaya çıkar. Ölümün de doğum gibi hak ve Allah'tan olduğuna, sevdikleriyle cennette buluşacağına inanan, imanı güçlü, vicdanı temiz insan isyanla kendini harap etmez, kendisinin ya da sevdiklerinin başına geleni tevekkülle karşılar. Tedavisi için elinden geleni yapar gerisini Allah’ına bırakır. Yeniden dirilişimizin ölüm halimizle olacağı bilgisiyle, vakti geldiğinde selim bir kalple, huzur içinde ruhunu teslim edebilmeye gayret eder.
Rıza-i ilahiye erişmiş, razı olunmuş ve razı kullar olarak nasip olsun hepimize zamanı geldiğinde inşallah. Tüm ebediyete intikal etmiş dostlarımızın da ruhları şad olsun, nurlar içinde uyusunlar inşallah. Amin.
Bu vesileyle hatırlatmak istiyorum. Kansersiz yaşam için yapabileceklerimizi biliyoruz, erken teşhisin önemini de biliyoruz fakat biliyorum ki hep başkalarının başına geleceğini zannederek çok da ihmal ediyoruz. On beş yıldır ikinci kez mücadeledeyim ve hala ayakta, yaşıyor olmamı, Rab'bimizin lütfu uyarıları başta olmak üzere, sağlık alanında eğitimli ve çalışanı da olmam avantajı ile, ilgili, bilgili olmam sonucu erken teşhislerime borçluyum.
İnanın bu çok eziyetli bir hastalık, ölümden daha zor sanki mücadelesi, o yüzden olmadan önlem için bilinçlenin mutlaka ve illa hasta olmadan düzenli kontrollerinizi yaptırın.
"Kendindendir çektiklerin gölgenden değil. Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin? Ne ektin de ektiğini biçmedin? Eylemlerin ruhundan ve bedeninden doğar. Sonra da çocuğun gibi gelip eteğinden tutar..." demiş Hz. MEVLANA
Medyada kanseri gündemde tutma adına etkinlik önerilerine rastlıyorum. Niyet safiyane olsa da sonuçta bir kazanım olamıyor maalesef. Biz değişmedikçe kaderimiz, hayatımız da değişmiyor.
Kanseri ve kaybettiklerimizi hatırda tutmaktan ziyade kanser olmamak için gereken bilinçlenme üzerinde yoğunlaşmak daha doğru muhakkak. Tasavvufta hakikate yaklaşmak için bütün bildiklerinizi unutma koşulu gibi, kanserden korunmak için de yıllardır dayatılan tüm yanlışlardan kurtulmak şart.
Rafine hazır gıdalar, yanlış beslenme, kötü alışkanlıklar ve zararı faydasından fazla sentetik ilaçlar gibi.
Doğal, geleneksel beslenme; Kur'an'ımıza dayalı şifa yöntemleri ve tasavvufta sağlıklı, huzurlu, olgun insan olabilmemiz için önerilen, aşırılıklardan kurtulmak, daima kararda, dengede, sevgide kalmaya gayret etmek gibi dikkat etmemiz gerekenler. Az yemek ve illa sağlıklı, doğal gıdalarla beslenmek. Her konuda olduğu gibi özet olarak sevgili peygamberimizin sünnetine uygun yaşamak çözüm, gerisi para tuzağı maalesef.
Rab'bimiz bizim için her şeyi en alasından yaratmış ve sağlığımız için her şeyi düzenlemiş. Gıdaları bozmuş, artık yemeyi kesip dinlenmemiz, uyumamız gereken zaman diliminde yemeye, güneşle birlikte uyanıp dualarla güne başlamak varken uyumaya, bitmek bilmez ihtiyaçlar, hırslarla kendimizi tüketmeye devam etmişsek suç bizim.
Kaygı bozukluğu gibi psikolojik şikayetleri olduğu için danışanlara öneri olarak abdest, namaz, zikir deyince yüz ifadeleri değişiyor; Oysa hepsi de bizim için en etkili tedavi, sağlık, huzur etkenleri. Şu ilacı kullan desem sevinerek yapacak ama asıl çözüm zor geliyor, çünkü bilinçsiziz maalesef, inanmıyoruz. Günde beş vakit su ile buluşmak insandaki tüm negatif enerjiyi alıp götürüyor. Yedi yıl önce kitabında okuduğum çağımız velilerinden Dr. Münir Derman'ın önerisiyle tüm gün namaz abdestli bulunma koşuluna uymakla üzerimdeki negatif enerjiden kurtulup yarı yarıya iyileştim zaten çok şükür. Namaz sayesinde de günlük her ne işle boğuşmakta isen ara verip bir müddet Rab'binle hasbihal ediyorsun. Rab'binle, kendinle baş başa kalıyorsun. Hayatına huzur yanında, disiplin de geliyor. İbadetsiz huzuru vaad eden tonlarca para dökerek aldığımız kitaplar, koştuğumuz öğreti seminerlerinin verdiği rahatlama bir yerde tıkanmaya mahkum ibadetle desteklenmediği için.
On yıl ara ile iki kanser ve üç otoimmün hastalık, beraberinde gelişen kaygı bozukluğu gibi psikiyatri tanılarından bu huzurlu, kendimden emin hale nasıl geçtiğim soruluyor sık sık, işte cevap bu.Tasavvuf okuyarak öğrendiklerimi hayatıma geçirmemle başlayan değişim, gelişim ve ibadet ibadet ibadet ...İlla Aşkla !..Başta zor gelmesine sabretmek, lezzet alıncaya kadar irade gösterip istikrarlı bir şekilde devam etmek gerek.
Tasavvuf bana her şeyden önce Rabbimizin kendi suretinde yaratarak kendi ruhundan üflemekle, dünya’daki halifeleri olmasını dilediği insan olmakla hak ettiğim ve hakkını vermem gereken değeri, dünyaya geliş amacıma odaklanmam gerektiğini, aşırılıklarımı törpülemeyi, sevginin, fedakarlığın bile aşırısının ters etki yaratmakla yanlış olduğunu, başkalarını düşündüğüm kadar kendimi de düşünmem, korumam gerektiğini öğretti.
İhtiyaç içindeki herkese nasip olması dileğiyle. İnşallah. Amin.
Pisiciklerim ve çiçeklerimle kış güneşinden faydalanarak hasbihalde, çay keyfindeyiz. Kuzuların, kuşların ve böceklerin sesini duyamadan, gökyüzünü ve dağları göremeden, eski yıllarda olduğu gibi beton yığını büyük şehirlerde yaşamam artık imkansız geliyor. Bir ilçe olmasına rağmen burada bile şehre, çarşıya haftada bir iki kez mecbur kalınca iniyor, işim bitince hemen kaçıyorum evime. Ne çok yormuş kalabalıklar, gürültüler meğer, içinde yaşarken farkedemiyormuş insan.
Bunları iş ve çocukların eğitim mecburiyeti bittiği halde sadece cesaretsizlikten hala büyük şehirlerde yaşamak zorunda kalanlara cesaret olsun diye de yazıyorum. Doğadan uzak, stresli büyük şehir yaşamı da pek çok hastalığın sebebi. Huzurunu bozan her türlü etkeni bertaraf edip gerekirse tek başınalığı bile göze alarak hayal ettiği yaşamı gerçekleştirmeli insan en azından sorumlulukların bittiği hayatının son döneminde.
Bu dünyada Rab'binden başka kimseye dayanmadan cennetini yaşamak olmalı gaye. Aksi halde umut bağladığın herkes, herşey tuzak, kaçtığın her yer cehennem!..
Bir ömür süren öncelikleri belirleyememe hatasını idrak ve telafisini nasip edene sonsuz şükür. Devamını da nasip eylesin. Kalan ömrümüz öncekinden hayırlı ve şiir güzelliğince olsun inşallah.
Sevgi, huzur, dua ve şükürle. Herşeye rağmen, her koşulda, Rab'binin lütuflarının farkındalığıyla, coşkuyla, illa Aşkla!..
İlla Aşk / Adevviye Şeyda
"Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum."
Cahit Sıtkı Tarancı