"Kaderde ne varsa o olur. Tarih perdesine aksetmiş olan bütün hadiseler, mazlûmlarla zalimlerin haklı- haksız boğuşmasından ibaret bir insanlık faciasıdır. Bu olacak, olmayacak diye hüküm vermenin neticesidir. Ümitsizlikten bazen bir güç doğar aziz müslümanlar. Kötülükten medet umulmaz. Suçsuzların kanı da kurumaz. O yüzden kıymeti islamiyenizi bilin aziz cemaat."
Dr. Münir Derman
/Bizler ya ruh, ya madde, ya bu, ya öbür dünya diye direndiğimiz sürece, hiçbir zaman huzuru, mutluluğu, adına yaşama sanatı denilen o cıvıl cıvıl sevinci bulamayacağız. Ne Avrupa’dan yetişen büyük bilim adamları, ne Asya’dan çıkan büyük gönül adamları, din ile bilim, madde ile mânâ, dünya ile âhiret arasındaki o büyük, o güzel, o pırıl pırıl sentezi kuramadılar. Tek taraflı kaldılar. O tek taraflı kalış da, insanlığı karamsarlığa, mutsuzluğa, huzursuzluğa götürdü. Tek ümit ışığı, Anadolu’dan yetişecek gerçek aydınlarda. Onlar, o Yunus’ların, Mevlâna’ların, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ların, Ankaralı Hacı Bayram Veli’lerin torunları, işte bu sentezi kuracaklar. Hem Türk insanına, hem Dünya insanına huzuru, mutluluğu ve güzelliği yaşatacaklar./
"Önümüze bir dünya atlası açıp, baktığımızda şunu görüyoruz. Bir tarafta Avrupa, bir tarafta Asya, ortasında muhteşem bir köprü gibi duran, mübârek Anadolu toprağı. İşte bütün mesele burada. Avrupa (Dünya’yı bir insan vücudu gibi düşünürsek) insanlığın beyni, Asya ise kalbi. Sağlıklı bir insan vücudunda, hem beyin, hem kalp görevini yaptığı sürece bir anlam ifade ediyor. Ya o, ya öbürü diyemeyiz. Burada tercih olmaz. İnsanın sağlıklı yaşayabilmesi için hem beyne, hem kalbe ihtiyacı var. Bugün görülen, şu beyin ve kalp sentezinden uzak fertler, gruplar, ülkeler... Bir grup diyor ki: “Biz gönül adamıyız. Bizim madde ile, para ile, dünya ile ilgimiz yok.” Diğer grup diyor ki: “Madde her şeye hâkim. Mânâdan, âhiretten bize ne. Bunlar boş sözler, bırakalım bunları.” Sonuçta bakıyoruz, iki taraf da avucunu yalıyor. Madde dediğimiz Allah’ın nurunun tekâsüf etmiş şekli, mânâ Allah’ın nurunun letafet halindeki görünümü. Bizler ya ruh, ya madde, ya bu, ya öbür dünya diye direndiğimiz sürece, hiçbir zaman huzuru, mutluluğu, adına yaşama sanatı denilen o cıvıl cıvıl sevinci bulamayacağız. Ne Avrupa’dan yetişen büyük bilim adamları, ne Asya’dan çıkan büyük gönül adamları, din ile bilim, madde ile mânâ, dünya ile âhiret arasındaki o büyük, o güzel, o pırıl pırıl sentezi kuramadılar. Tek taraflı kaldılar. O tek taraflı kalış da, insanlığı karamsarlığa, mutsuzluğa, huzursuzluğa götürdü. Tek ümit ışığı, Anadolu’dan yetişecek gerçek aydınlarda. Onlar, o Yunus’ların, Mevlâna’ların, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ların, Ankaralı Hacı Bayram Veli’lerin torunları, işte bu sentezi kuracaklar. Hem Türk insanına, hem Dünya insanına huzuru, mutluluğu ve güzelliği yaşatacaklar.
Bundan hiç şüphe etmiyorum. Çünkü, gerek memleketimizin, gerek dünyanın geleceği bu sentezde. Dünya ve âhiret, madde ve mânâ, din ile ilim ikileminden kurtulmadıkça, hiçbirimiz için ve hiçbir ülke için güzel günler gelmeyecek. İyi bilelim ki, İslâmî tevhide yaklaştıkça huzuru bulacağız. Tevhitten uzaklaştıkça yokluğun, karamsarlığın uçurumlarında sürüneceğiz. İnsanlık kültür tarihinde, sentezin en güzel örneğini Resulullah Efendimizde görüyoruz. Kâinatın Efendisine aşkla bağlananlar mutlu oldular, huzurlu oldular. Maddi ve mânevi güzellikleri beraber yaşadılar. Muhammedî aşka ulaşmadıkça, gerçekten mutlu olmamıza imkân ve ihtimal yok."
Sabri Tandoğan