Niye bu kadar Dünyayı sever olduk diye bir giriş yapsak acaba ne düşünürsünüz? Kimimiz Dünya tatlı geliyor mal var para var şan var şöhret var itibar var makam var mevki var diye sıralarız. Ama kimsenin aklına bu soruyu sorduğumuz da fani yani ölümlü olduğumuz bir gün vakti saati geldiğinde hepsini bırakıp gideceğimiz gelmez. Neden çünkü biz dünyaya çok alıştık ölümü unuttuk.
Ölümü unuttuk diyorum çünkü ölümü bize hatırlatacak hiçbir nesne obje hayatımızda yok. Mezarlıkları hayatımızdan yaşam alanlarımızdan çıkardık. Şehrin en ücra yerlerine yaptık. Belki Bayramdan Bayrama yılda iki defa gidiyoruz ziyarete belki de bir yakınımız vefat ettiğinde anca Dünya işlerinden vakit ayırabilirsek cenaze namazının ardından mezarlığa gidiyoruz ardından bir Fatiha okumak ya da orada da görsünler diye.
Ölüm sanki bize hiç uğramayacak mezarlığa hiç gitmeyecekmiş gibi yaşıyoruz dünü geçen bugününü yaşadığımız yarınına çıkma garantimizin olmadığı şu üç günlük Dünyayı…
Nereye koşuyoruz böyle?
Tamahsızlık, şükürsüzlük daha çok kazanma hırsı ve beraberinde gelen kendi menfaati için her şey mubahtır anlayışı. Bunlar ölümü unutup sadece Dünyaya bağlanmanın emareleri. İşlenen adi suçların artması bu tezin en büyük göstergesi ki bunun alt yapısının oluşmasını sağlayan en büyük iki etken de itikadi ve imani hassasiyetlerin sıradanlaştırılması basitleştirilmesi alaycı duruma getirilmesi. Bir diğer etken de bana göre en önemlisi Osmanlı zamanında Mahalle Camilerinde bulunan Mahalle Mezarlıklarının Cumhuriyet devriyle birlikte imar ve şehir plancılığı adı altında mahalle içlerinden alınarak şehrin en ücra ve uzak yerine götürülmesi.
Dünya ile ahiret arasında bir bağ görevi gören insana sürekli bu hayatın fani ölümlü olduğunu hatırlatan mezarlıkların bizim hayatımız içerisinden çıkarılması. Biz ne zaman ölümü ve ahireti unuttuk aklınıza gelebilecek tüm adi suçlarda patlama oldu.
Ne zaman bizim dengelerimizle değerlerimizle inancımızla itikadımızla oynadılar biz adaleti, iyilik yapmayı, yardımlaşmayı, sevgiyi, barışı, kardeşliği unuttuk. Gönlümüzde sevgi tohumları yerine kin, nefret ve haset tohumları yeşerttik. Karşımızdakinin varlığıyla zenginliğiyle mutlu olmayı bıraktık onda var niye bende yok diye hayıflanma kıskanma hasetlenmeye saldırganlaşmaya başladık.
Elbette bu yazdıklarımı evet doğru söylüyorsun diyenlerin olacağı gibi şimdi bütün bunları nasıl oldu da bir mezarlığa bağladın böyle saçma şey olur mu canım diyorsunuzdur ya da aklınızdan geçmiştir.
Nasıl ki sürekli temizlenen insanda kir ve pislik barınamayacaksa gün içerisinde mahalle camisinin bahçesinde bulunan mezarlıkları gören insanlarda da dünyanın fani olduğu bilinci hiçbir zaman kaybolmayacağı için kötü davranışlardan arınma fırsatı bulacaktır.
Biz kendimizi ve neslimizi korumak istiyorsak her kente yaptığımız ya da yapacağımız Hapishanelerle övüneceğimize imar planlarında yeniden bir revizyona ve düzenlemeye giderek mezarlıkları şehrin en ücra yerine değil hemen yanımıza hayatın rutin akışı içerisinde yer alacak şekilde planlamalıyız.
Kendimiz için belki geç kaldık ama gelecek nesilleri en azından bu şekilde daha kalbi yumuşak daha iyimser ve en önemlisi de belki insan olarak kalmalarını sağlayabiliriz.
Selam, Dua ve Muhabbetle…