Zulüm, tüm acımasızlığıyla organize bir şekilde ahlaki değerleri tarumar edip insanlığın üzerine çökmüşken, henüz vicdanının sesine kulak tıkamamış ve insan kalabilmiş olanlar dünyanın nereye doğru gittiğini daha ciddi sorgulamaya başladılar. Dünya kimileri için artık yaşanılası bir yer olmaktan çıktı, kimileri için ise hâlâ insanın tek yurdu, tek cenneti… Böyleyken dünyayı ve içindekileri birileri sadece kendine hak görür, kendinden olmayana ise haram kılarak mahrum etmenin mücadelesinde. Üstelik bu anlamda doyumsuz bir sömürgecilikle her şeyi kendine zapt etmeye çalışır.
Oysa dünya ve içindekiler neydi ki? Ele geçirildikçe gururlanılan, amma velakin geçici olan ve fakat geçiciliğini unutturabilen bir illüzyon…
Dena-dünya kelimesinin anlamlarından biri de alçak, aşağılık, değersiz olan demektir. Ed- dünya Arapçada bugünkü ilgi, ihtiyaç ve arzularımızı ifade edercesine, yakın olan hemen şimdi manasına gelip Kur’an’ın, hakkında uyarıda bulunduğu insanların durumunu hatırlatmaktadır. Ki onlar, burunlarının önündeki ottan başka bir şey düşünmeyen inekler gibi yaşarlar. İslam’ın bizden istediği şey ise gözlerimizi ufuk çizgisinin ötesine çevirmemizdir.
Zira Kur’an’ın bir diğer ismi de Mizan’dır. Manası iyiyi kötüden ayıran kılıç. İnsana birçok yetenek bahşeden Rabbimiz akıl nimetiyle canlıların birçoğundan üstün tutmuştu ya insanı, işte insan aklının özü de şeyleri oldukları gibi görmeye yarayan bu ayırma melekesidir. Bu meleke geçici olan ile ebedi olan arasındaki farkı anlayıp iyi ile kötü arasında ayrım yapmamızı sağlar. Kur’an bu melekeyi harekete geçirir ve akletmeyi başarmasını sağlar. Belki Vahiy sadece ak ile kara arasındaki ayrımı ortaya koyar. Ama Allah, insandan, gönderdiği Kur’an’ın sadece lafzını değil, ruhunu da özümsemesi suretiyle gri alanlar arasındaki farkı da algılayacak bir öngörü yeteneği geliştirmesini ister.
Gai Eaton, Tanrı’yı Hatırlamak adlı eserinde tam da bu konuyla alakalı olarak, “Eğer biz bu dünyada imtihan ve hayal kırıklıkları yaşamazsak bu dünyadan aşırı haz duymaya başlayıp bu fani hayatın ardından gelecek olanı unutabiliriz.” diye yazar.
Modern medeniyetin alabildiğince yozlaştırıcı etkilerinden kendini sıyırabilen her insan, oldukça ayartıcı fakat geçici dünya lezzetlerine saplanıp kalmaz, aynı zamanda son yurduna doğru yol almakta olan bir yolcu olduğunu hatırında tutar. Ancak dünyada belli bir refaha erişmiş, zenginleşmiş ve zenginliğini ebedi olduğunu sanma gafletinde bulunmuş müreffeh bir kesim var ki, dünya insanlığının başına bela olmuşlardır. Bu dünyaya tapkın küresel sömürgenler insanlığın canına okumaya devam etmektedirler. Neden? Çünkü dünyalık hazların tümüne eriştiler! Sömürerek semirdiler ve ahir hayatı unuttular. İnsanlığa yaşattıkları bugüne kadar yanlarına kaldığı için de iyice şımarıp haddi aştılar. Kendilerini adeta rab ilan ettiler. Küresel sermayenin iplerini ellerinde tuttuklarından çoğu ülkeyi şirketleri aracılığıyla kendi sınır tanımaz doyumsuzluklarının önünde diz çöktürdüler. Unuttular. Dünyanın bir sonu olduğunu, kâinat çapında kıyametten önce gelen ölüm ile kendi sonlarının da geldiğini unuttular. Ölümden sonra hesap vereceklerini, bir Rableri olduğunu unuttular. Ya da bilgileri olsa bile bir Rab tanımamayı seçtiler, kendi nefislerini ilah edindiler. Böyleyken hesaptan kurtulacaklarını zannetmeleri ne büyük bir gaflet!
Gai Eaton eserinde şöyle devam eder. “Ne yazık ki modern medeniyetin bütün gayesi bizi olabildiğince konfor ve rahatlık - dolayısıyla olabildiğince unutkanlık- içinde yaşatmaktır.” Batı’nın içyüzünü bilen Batılı birinden bu gerçekleri duymak ayrı bir ilgiyi hak ediyor doğrusu.
İnsanları gerçeklikten koparıp sanal bir alem içine hapsedip kendilerine kulluk yapmaları için her tür teknolojiyi de kullandıklarını düşünürsek, insanlık iki kez sanal alem içinde debelenip duruyor demektir. Dünya hayatı bir rüyadan ibaret ise sanal teknolojilerle insanlığa rüya içinde rüya gördürülmektedir. Böylece insan hakikatini unutsun ve küresel sömürgenlere kul olsun diye tüm bu kargaşa, savaş ve katliamlar sürdürülüyor. Küresel siyaset dâhi bunun üzerine temellendirilmiştir. İnsana hakikatini unutturmak…
Tüm bu sanal şatafat içinde gözlerindeki büyüyü çözebilen ve hakikate yüzünü çevirebilenler, elbette Rablerine dönecek ve fıtratlarıyla barışacaktır. İnsanın yaratılış sırrı ise dena (değersiz) olanın ötesindedir. Ahir hayata iman ise mümin olanın nasibidir.
Şükran TAŞDELEN