Cezaevi ve okullarda verdiğim seminerlerimin başında dinleyicilerime
“İnsanlar düşünce itibariyle kaç türlü kafa yapısına sahiptir?” diye
sorduğumda, bana hemen biyolojide okudukları Dalikasifal: Uzun ve kısa,
Mezoefal: Yuvarlak, Brakisefal: Geniş ve kısa diye kafa şekillerini saymaya
başlıyorlar. Ben de kendilerine sorum görünüş itibariyle kafa şekilleri değil,
kafanın içi, düşünce itibariyle kaç türlü kafa yapısı vardır? dediğimde soruma,
cevap alamıyorum. Ve sonra da onlara bir derviş hikâyesi anlatarak hangi
kafaya sahip olduklarını ve hangi kafayı taşıdıklarınızı kendiniz karar verin,
diyerek hikâyemi anlatıyorum. Bu hikâyeyi dinledikten sonra: “ Siz de hangi kafa
yapısına sahip olduğunuza hemen şimdi kendiniz verebilirsiniz?” diyerek
seminerime başlıyorum.
Erenlerden biri insanlara ibretlik bir ders vermek üzere, satmak için pazara üç
tane kuru kafatası götürmüş. Kalabalık bir caddede bir taşın üstüne kuru
kafataslarını sıralamış. Birincisine değer olarak 1 para, ikincisine 10 para ve
üçüncüsüne ise ağırlığınca altın takdir etmiş. Merak edenler kuru kafaların
sergilendiği taşın önünde toplanmışlar ve merak ederek dervişe sormuşlar. Her
üçü de kuru kafa neden hepsine ayrı ayrı değer biçtin? dediklerinde, Derviş
cevap vermiş:” 1.si Taş kafa: Dünyada iken ne büyük dinler, ne küçük, ne
kimseden çekinir ve ne de aklını kullanırdı. Burnunun doğrultusunda giderdi.
Ve sonunda da hep zararlı çıkardı. Onun için bu kafa, hayatta iken başını
taştan taşa vuran “ TAŞ KAFALI” bir insanın kafası, yani değersiz bir kafatası
idi. 2.si ise BOŞ KAFA. Anne- babasının, öğretmenlerinin ve büyüklerinin
nasihatlerini dinlerdi ama bu nasihatler bir kulağından girer, diğer kulağından
çıkardı. Ve kendi bildiğini yapardı. Bu da Taş kafa gibi hep zararlı çıktı.
Dolayısıyla bu kafa da taş kafa gibi değersiz bir kafa, “BOŞ KAFADIR.” 3.sü ise
HOŞ KAFA.. Anne-babasını ve öğretmenlerini dinliyordu, aklını kullanıyor ve
büyükleriyle istişare ediyordu. Doğru ne ise onu yapıyordu. Bu yüzden hayatta
hep güzel işler yaprak insanlığa güzel hizmetler sundu bu bakımdan bu kafa
değerli kafa “ HOŞ KAFA “ diye cevapladı.
Derviş fıkrasını anlattıktan sonra salondaki dinleyicilere soruyorum “ Gencler!
Şimdi empati yapın kendi kendinize sorun! Şu ana kadar hangi kafa ile
yaşadınız? Taşıdığınız kafadan memnunsanız aynı kafa ile yaşamaya devam
edin. Ama memnun değil, daha şimdiden başınızı taştan taşa vurmaya
başlamışsanız bugün bu salondan çıkarken hangi kafaya sahip olacağınıza
karar verin!” diyerek seminerime başlıyorum.
Bu yazıyı okuyan siz okurlarıma da aynı soruyu sorarak yazımı bitiriyorum. “Siz
bugüne kadar hangi kafa ile yaşadınız veya bundan sonra hangi kafa ile
yaşamayı düşünüyorsunuz?”
Başlarınızı taştan taşa vurup hayatta zararlı çıkmamanız duasıyla…
Not: “ TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN PİŞMANLIKLAR” dan sonra bu haftata
da kısmet olursa yine İstanbul Erguvan Yayınlarından “ ibretlik Yaşanmış
Anılarla OKUL MÜDÜRÜNÜN GÜNLÜĞÜNDEN” adlı kitabım da
okuyucularımla buluşacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: