Bin yıllardır ağacın güzelliği, faydası ve önemi söylenir, dilden dile dolaşır, nesilden nesile aktarılır.
Hz. Muhammed'in "Kıyametin koptuğunu görseniz elinizdeki fidanı dikin", Fatih Sultan Mehmet'in "Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin başını keserim" sözleri bir varlık olarak ağacın değerini ortaya koymaya yeter de artar bile.
Ama 1000 yılın dahisi, yedi düveli dize getirmiş dünya lideri, vatanımızın kurtarıcısı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, bir ağacı kesmemek için koca bir binayı temelinden kaydırarak yer değişikliği yapması, bir varlığa duyulan saygı ve sevginin en net ifadesidir.
Türkiye'nin güzel coğrafyası Ege kıyılarında yaşamaya başladığım günden beri, ağaç sevgisiyle dolu dünyanın ilk çevrecisi Manisa Tarzanı'nın yaşadığı kentte, hem de O'nun yarattığı ve ömrünü adadığı ormanın kıyısında ağaçlara zulüm edildiğini görmek bana hep acı verdi.
Daha da acısı ne biliyor musunuz; O'nun adına anma günleri düzenleyip, her ortamda ve yayın organlarında boy gösterip, Tarzan'ın öğreti ve anılarını yaşatmaya çalışanların ikiyüzlülüğü.
Hayatları boyunca yeşil Manisa'nın ovasına, bağına, dağına beton dikmekten başka işleri olmadığı halde, Tarzancılığa soyunan sözde akil insanların timsah gözyaşları yok mu, insanı kahrediyor.
İşte böyle bir kentte, romanlara, hikayelere, filmlere konu olmuş Manisa'nın mitolojik Spil Dağı eteklerinde, yarı bellerine kadar betona saplanmış 200 ağaca işkence uygulanıyor.
Çakma Tarzanlar, betoncu çevreciler, iktidarın Lale Devri yaşayan, muhalefetin ise sözde azılı siyasetçileri, Başbelediyeciler ve Orman Bakancıları da "Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır ama onlarla göremezler, kulakları vardır ama onlarla işitemezler..." cümlesinde olduğu gibi kendi nedeni oldukları bu işkenceyi izliyor.
Hz. Muhammed, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk veya Manisa Tarzanı bu durumu görseydi ne olurdu, onun takdirini size bırakıyorum.
Benim adına 'İstinat Ağaçları' dediğim, kelimenin tam anlamıyla da istinat duvarı yapımında kullanılan bir demir donatı veya çimentoymuş gibi görev yüklenen bu ağaçlar, kenti yönetenlerin düzeyini de çok net ortaya koyuyor.
Buradan tüm dünyanın ve ülkemin çevrecilerine sesleniyorum; durdurun bu işkenceyi, kurtarın bu ağaçları".
Bu acı ve olumsuz örneğin yanında, aldığım sevindirici bir haberi de vermek istiyorum; çok değerli dostum, Batı Karadeniz Turizm Uzmanı ve Zonguldak Deniz Doğa Sporları Spor Kulübü Başkanı Engin Zaman, Türklerin Anadolu'ya gelişi kadar yaşlı 4 adet Taxus baccata L. tespit ettiklerini duyurdu, müjdeyi şöyle verdi;
"Gökgöl havzasında yaptığımız bilimsel çalışma neticesinde 915, 1075, 1125 ve 1180 yaşlarında 4 adet Porsuk Ağacı (Taxus baccata L.) tespit ettik. Porsuklar anıtsal özelliği dışında, genellikle 1000 rakım civarında yaşarlar, Gökgöl Havzası'nda ise deniz seviyesinde yaşıyorlar, bu durumun Zonguldak için önemi, Gökgöl Havzası'nın dünyada nadir bulunan bir yer olduğunu göstermesi açısından çok büyüktür. Gökgöl Mağarası ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde dünya çapında çok özel bir vadi olduğunu gösterir. Bu vadi Tabiat Parkı ya da Tabiat Anıtı yapılarak turizm destinasyonu içerisine alınabilecek çok özel bir yerdir. Bartın Üniversitesi'nden değerli hocam Prof. Dr. Barbaros Yaman ile bir yıldır yapmış olduğumuz çalışma neticesinde ilimize önemli bir değer kazandırdık. Saygılarımla."
Teşekkürler Engin Zaman, seni ve dostlarımızı Manisa'ya bekliyorum.
Burada zulüm ve işkenceden kurtarılmayı bekleyen canlarımız var.