“Bebeğimiz sağlıklıydı, muayeneye götürdük. Ertesi gece evimize 6 polisle baskın yapıldı.”
Yeni doğmuş bir bebeğin ailesi, doktor tavsiyesi üzerine kontrol için hastaneye gitmek isterken, kendilerini bir anda yoğun bakım, polis müdahalesi ve sosyal hizmetler baskısı altında buldu. Aile, evde doğum yaptığı için sağlık sisteminin ve bazı doktorların kendilerine önyargılı yaklaştığını belirtiyor.
Her Şey Bir Sevk Kağıdıyla Başladı
Bebeklerini evde sağlıklı bir şekilde dünyaya getiren aile, iki gün sonra aile hekimliğine başvurdu. Doktor, bebeğin durumu hakkında şüpheli bir ifade kullanmadan sadece uzman bir hekimin de görmesini tavsiye ederek bir sevk kağıdı verdi. Bu belgeyle hastanede öncelikli muayene yapılabileceği söylendi.
Aile, bu sevk kağıdıyla birlikte PAÜ Araştırma Hastanesi’nin aciline başvurdu. Ancak burada işler beklenmedik şekilde ilerledi.
Muayene Yapılmadan “Acil Yoğun Bakım” Kararı
Acil serviste görevli doktor, sevk kağıdında "evde doğum" ifadesini görünce panikledi. Hiçbir fiziksel muayene yapmadan, bebeğin “kanında spesifik bir sorun olduğunu” söyleyerek acilen yoğun bakım yatışı gerektiğini belirtti. Aile, doktorun panik hali ve muayenesiz teşhis koymasına tepki gösterdi. Ancak hastanede kimse bebeği detaylı şekilde muayene etmedi.
Aile doktorun tutumundan rahatsız oldu ve başka bir hastaneye gitmeye karar vererek tedaviyi reddettiklerine dair formu imzalayıp hastaneden ayrıldı.
Gece Yarısı 6 Polisle Ev Baskını
Aile başka bir hastaneye gitmeyi planlarken, gece yarısı evleri polis tarafından basıldı. İki polis aracı ve altı polis, savcılık talimatıyla geldiklerini ve bebeğin "ölümcül risk" altında olduğunu iddia ederek aileyi apar topar hastaneye götürdü. Bu süreçte bebeğin annesinin lohusalığı, bebeğin anne sütüne olan ihtiyacı ve duygusal koşullar dikkate alınmadı.
İkinci Hastanede de Yoğun Psikolojik Baskı
Denizli Devlet Hastanesi’ne götürülen bebek burada kısa sürede tekrar PAÜ Hastanesi’ne sevk edildi. Yine önyargılı bir yaklaşım ve yoğun bir psikolojik baskı altına alınan aile, k vitamini ve damar yolum uygulamalarının risklerini dile getirdi. Kan alınması yerine cihazla bilirubin (sarılık) ölçümü talep ettiler. Ancak doktorlar bu talebi reddetti, kandan ölçüm dışında güvenilir sonuç alınamayacağını belirtti.
Baba, bebeğin sağlığı için sorumluluk almak istemediklerini ifade eden doktorlara karşı, tekrar tekrar açıklama yaptı. Ancak "tedaviye engel olmakla" suçlanarak sosyal hizmetlere bildirildi ve hastanede uzman bir doktor tarafından yapılan bilirubin ölçümü sonucunda bebeğin değerinin 14.1 olduğu ortaya çıktı. Bu değer, bebeğin yoğun bakıma alınmasını gerektirecek düzeyde değildi.
Değerler Düşüktü Ama Yine de Çıkışa İzin Verilmedi
Cihazla yapılan tekrar ölçümde bilirubin değeri bu kez 13 çıktı. Buna rağmen aileye hastaneden çıkış izni verilmedi. Sosyal hizmet memurlarına ifade verdikten sonra ancak bebeklerini alıp evlerine dönebildiler.
“Bizi Asıl Mağdur Eden Sağlık Sistemi Oldu”
Aile, yaşadıkları travmayı ve baskıyı şöyle özetliyor:
“Evde doğum yaptığımızı duyunca bize suçlu gibi davrandılar. Bebeğimiz sağlıklıydı. Onam formunu imzalayıp kan aldırmamıza rağmen suçlandık. Doktorlar tehdit etti, hemşire imzayı yırtıp kan almadı. Polisle baskın yapıldı, sanki suç işlemişiz gibi muamele gördük.”
Aile hem sağlık personelinden hem de idareden şikayetçi olacaklarını, bu süreçte tamamen hukuka ve bebeğin menfaatine uygun hareket ettiklerini belirtti. “Biz sadece çocuğumuzu korumak istedik. Ama biz suçlu gibi muamele gördük. Asıl mağdur olan biziz,” diyorlar.
Özet:
Bu olay, Türkiye’de “sağlık hakkı” ve “hasta mahremiyeti” kadar, evde doğum yapan ailelere karşı önyargılı yaklaşımı ve kamu gücünün nasıl kullanıldığını da sorgulatıyor. Sağlık sistemine güven, ikna ile değil, baskı ile inşa edilmeye çalışıldığında sonuç hem hasta hem sistem için zarar verici olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: