Yeni Yol Grup Başkan vekili ve Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, 12 Mayıs 2025’te PKK’nın silah bırakması ve örgütsel yapısını feshettiğini duyurmasının ardından kamuoyuna dikkat çeken bir açıklama yaptı. Özdağ, yaşanan gelişmelerin, yüzeyde bir barış adımı gibi sunulsa da gerçekte çok daha derin ve stratejik hesapların ürünü olduğunu savundu.
Yıllar önce 1999 Şubatında ABD/İsrail Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmiş, bir ay sonra da Gülen ABD ‘ye gönderilmişti. 20 Ekim 2024 tarihinde FETÖ örgütünün elebaşı Fethullah Gülen öldü. 22 Ekim tarihinde de Devlet Bahçeli Öcalan’ı TBMM’ne davet etti.
Bu coğrafyada insanlar tesadüfen yaşar ama hiçbir gelişme tesadüfen yaşanmaz. İktidarın ani çözüm süreci ya da terörsüz Türkiye söylemi de tesadüf değildir.
Esasen bu sürecin gerçek sebei iç siyaset de değildir. Bölgesel jeopolitik gelişmeler. ABD/İsrail'in İran'da rejim değişikliğini zorlama ihtimalinin güçlenmesi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde süreç Irak ve Suriye'deki gibi işlemesin diye Türk devlet aklının “ön alma” çabası da olabilir ama biz bunları bilmiyoruz, çünkü iktidar ülke ve milletimizi ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da tırnak içinde “kendine müslüman”. İşler yolunda giderse bunun semeresini görecek kötü giderse milletimize fatura edecektir.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Evet bu egemen güçlerin planıdır. Bizimkiler de kendi yol haritalarını bu plana dahil edip birkaç aşamalı uygulamaya koymuş olabilirler.
Tıpkı ABD’nin (Batı) Çin’e rakip /alternatif yol güzergahında (Hindistan Avrupa ticaret koridoru) mıntıka temizliği için İsrail’i kullanırken İsrail’in de buna kendi planlarını dahil ederek Gazze ve Suriye’de mevzi kazanmasında olduğu gibi…
Mevcut İktidarın siyaset yapma tarzını bilen herkes iyi bilir ki bu iktidarın her uygulamasının bir görünen bir de görünmeyen yüzü vardır. Söz konusu süreci Meclisteki grup toplantısında bir çağrıda bulunarak başlattığı söylenen Sn Devlet Bahçeli’nin, bunu kendi insiyatifi ile başlatmadığını ifade etmiştim. Bu süreç esasen Cumhur iktifakının çok dar bir kadroyla uzun zaman önce başlattığı ve gizlilik içinde yürüttüğü bir projedir. Her konuda anlaşıldıktan sonra en yüksekten şok bir açıklama ile toplumu da hazırlamak, kanıksatmak adına Sn Devlet Bahçeli tarafından yapılmıştır. 22 Ekim’de yapılan çağrı ve ardından Abdullah Öcalan’ın PKK ve bileşenlerine yaptığı silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısı aslında zaten önceden üzerinde anlaşılmış konuların toplumu da hazırlamak adına aşama aşama kamuoyuna açıklanmasından ibarettir. Bugün (12 Mayıs 2025) PKK’nın yağtığı silah bırakma ve kendisini festetme açıklaması da bunun doğal bir sonucudur.
Aslında ABD/İngiltere ve İsrail’in 2023 sonlarından itibaren hızlandırdığı Ortadoğu ve Kafkasya’daki politik planlarının Türkiye ayağının harekete geçirilmesine şahit oluyoruz. Ana politik plan; Suriye’de kurulması planlanan İsrail’in güvenliğini de esas alan bir garnizon/ otonom devletçiktir. Söz konusu bu otonom/garnizon devletçiğin kısa vadede salt Türkiye’ye karşı olmasını beklemiyorum. Daha çok İsrail’in İran ve vekil örgütlerine karşı yukarda (kuzeyde) bir tampon güç monte etme amaçlı olduğunu çok defa ifade etmiştim. Orta ve uzun vadede ne olacağını süreç ve konjonktür tayin edecektir. Terörsüz Türkiye/Çözüm/barış süreci ya da “havucu” ise tamamen saray oligarşisinin ürünü bir ajandanın Egemen güçlerin ana planına dahil edilmesinden ibaret olduğu kanaatindeyim ki ABD/İsrail derinlerinin bu durumu çok mesele etmeyecektir. Egemen güçler, uzun zamandır terör örgütleri ile yürüttüğü vekalet savaşlarını/çatışma ve karışıklık çıkarma planlarını yerne kontrolü altındaki güçsüz ve küçük devletçiklerle devam etmeyi ajandalarına aldıklarını görüyoruz.
Peki saray oligarşisi; muğlak ve hiçbir detayı kamuoyuna açıklanmayan bu kadar çetrefilli bir konudan ne murat etmekte, örgüt neyin hesabını yapmaktadır.
Açık söylemem gerekirse, Erdoğan ve ittifak ortakları açısından ağırlıklı DEM seçmenine ve aktörlerine vaat edilecek, sözü verilecek hiçbir talep; bugünden itibaren “3.5 artı 5 ve toplamda neredeyse 10 yıllık” bir iktidar kazanımının yanında lafı bile olmaz. Erdoğan ve Devlet’i şöyle düşünür; Biz iktidarımızı bu zaman diliminde öyle bir perçinleriz ki, baktık işimize gelmiyor daha önceki gibi bir anda tüm süreci çöpe atar istediğimizi de yine terörist ilan ederiz.
Netice olarak bu kafalardan ülkemiz ve milletimiz hayrına sadra şifa bir şey beklenmemelidir.. Bazen kendileri de istediği için ama çoğu zaman şantaja açık zaaflarından dolayı egemen güçlerin dayatması ile daima ülke ve milletimiz aleyhine çalıştıklarını defalarca gösteren bir yönetimden ülkenin yaşadığı gerçek sorunlara yönelik hiçbir somut çözüm beklenmez.
İktidar:
Alın çözüm sürecinizi verin beş yılımı daha
Al gülüm ver gülüm, kazan kazan (mı) demek istiyor (acaba)?
Peki buna karşılık örgüt neyin hesabını yapıyor?.
Sn Devlet Bahçeli’nin çağrısından sonra örgüte silah bırakma çağrısı yapan A. Öcalan araya sıkıştırdığı korsan açıklamada: “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” İfadeleri ile esasen “Güya Pazarlıksız Pazarlığı” deşifre etmişti. Demokratik siyaset sözünün; silahlı örgüt mensupları ve yurtdışında olanlar da dahil tamamına siyaset yolunun açılması, kayyım uygulamasının sonlandırılması, gözaltı ve tutuklamalardan vazgeçilmesi gibi konularını içerdiği muhakkaktır. Hukuki boyutun tanınmasını gerektiren husus ise “Af da dahil siyasi suçluların salınması, derdest dava ve soruşturmaların düşürülmesi ve hikayenin sonunda tüm bu olan bitenin yasal güvenceye (!) alınmasından başka bir şey değildir.
Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın: “Bu topraklarda Kürtler, Türkler, Süryaniler, Abazalar, Çerkezler var; vatandaşlık tanımı gözden geçirilebilir. Yerel yönetimlere yetki devri yapılabilir. Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı adaylığının yolu açılmalıdır.” Sözleri ise Abdullah Öcalan’ın korsan yaptığı açıklamanın ete kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değildi.
Baştan itibaren söylediğim gibi aslında bir yıldan fazla bir zamandır sessizce her boyutuyla çalışılan ve yürütülen bu iş çoktan bitmişti ve nerdeyse her konuda anlaşılmıştı. Onbinlerce canımıza, yüz milyarlarca dolar maddi kaybımıza neden olan, halkımızın en hassas olduğu terör gibi bir konuda, PKK’ya hiçbir söz verilmedi ve pazarlık yok algısı verilmek istendiği için süreç sanki spontane bir çağrıyla başladı algısı ile yürütülmektedir. Konuyu Terörsüz Türkiye sloganına odaklamak da aynı gerekçeyle yapılmaktadır. İktidar bu çağrının ardından bir süre sonra bakın örgüt herhangi bir pazarlık yapmadan sözlerini tuttu denilerek, “bizim de devlet olarak büyüklüğümüzü göstermemiz, toplumsal barış ve huzurun yeşermesi adına şefkat elimizi uzatmamız gerekir” söylemlerine başlanacaktır.
Peki; Devlet Bahçeli’nin çağrısı,ardından A. Öcalan’ın mektubu ve son olarak PKK’nın silah bırakma ve kendisini feshetmesi ile Türkiye ne kazanacak?
Mesela bu süreç ülkemize demokrasi getirecek midir?
Türkiye hukukun üstünlüğünün hakim kılındığı, yargının tarafsız ve bağımsız olduğu bir ülke olacak mıdır?
Beratı zimmet kaiddesi ayaklar altından baş üstüne konulacak mıdır?
Siyasi rakip olarak temayüz edilen belediye başkanları, siyasetçiler, akademisyenler, yazarlar, medya mensuparı, öğrenciler, emekliler, avukat, doktor, sendika temsilcileri hasılı söz söyleyenler şafak baskınları ile göz altına alınıp cezaevlerine atılmayacak mı artık?
Hastanelerde muayene bile olamayan milyonlar, açlık sınırının bile altında maaş alan emekliler, uzun çalışma koşullarında emeği sömürülen çalışanlar, kadınlar, doğru dürüst eğitim alamadığı gibi dünyanın en pahalı eğitim masrafları ile muhatap olan aileler, yine dünyanın en yüksek enflasyon ve faiz oranları ile yaşamak zorunda kalan halkımız, sokak çetelerinden ve mafyadan bizar olmuş vatandaşlarımız, yine dünyanın en pahalı ve sağlıksız gıda ürünlerini yemek zorunda kalan insanımız ile ülkeye aidiyet duyguları örselenmiş gençlerimizin bu sorunları çözülecek midir?
Yoksa bu süreç: PKK’nın 12 Mayıs 2025’de (bugün) açıkladığı sonuç bildirisinde ifade edildiği üzere mesela: PKK’nın, güya kürt halkı üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığı, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiği, APO tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilip silahlı mücadele yöntemini sonlandırdığı ifade edildi. Ve bu açıklamada: PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, kürt halkının özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktığı, kurulduğu andan itibaren ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimsediği, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttüğü, imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendiği, 1978’den başlayarak yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesini esas aldığı ve bunu başarıyla yürüttüğünü beyan etmektedir.
Ayrıca: Uluslararası güçlerin kürt halkına yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki (!) sorumluluklarını görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz diyerek konuyu yabancılara da havale etmektedir.
Bütün bu açıklamlardan esasen PKK’nın bugüne kadar işlemiş olduğu bireysel ve toplu katliamlardan en küçük bir pişmanlık duymadığı gibi ne kadar haklı gerekçelerle bu eylemleri gerçekleştirdiğini anlatan bir beyanla muhatap olduk.
Pişmanlık yok, özür yok ve üstenci ifadelerle dize getirildiği ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti var (!) İktidar ve muhatabı Öcalan/PKK’nın tüm bu karşılıklı açıklamalarında: yukarda bahsettiğim ülkenin gerçek sorunlarına ilişkin tek bir cümle yok. Ne var derseniz, CB Erdoğan’ın iktidarını devam ettirme, örgüt ve yönetiicilerinin de Demokrasi adı altınd dayattıkları Yeni Türkiye Modeli vardır. Ülke ve milletimiz için Demokrasi yok, hukuk yok, ekonomik refah yok, her bir vatandaşımız için onurlu bir yaşam vaadi yok…
Birilerinin onulmaz haris ve bencilliğinden başka bir şey yok.
Ve maalesef sürece yayılan bir rövanş vardır.
Yarım yamalak ve birilerinin menfaati için yapıldığı söylenen barış, barış mıdır? Böyle kardeşlik mi olur? Bu şekilde huzura mı kavuşulur?
Kem alatla kemalat olur mu?
Milyonlarca insanın acıları, travmaları taze bir şekilde orta yerde durmaktadır.
Bu insanlar barış ve huzuru herkesten fazla isteyen insanlardır.
Milletimizin kahir ekseriyeti barış ve silahların susmasını istiyor ama bir şey daha istiyor o da ADALET…
Siyasi mühendislik faaliyetleri, algılar ve kendinden menkul beyanlar, travmaları ile yaşamak zorunda kalan bu kesimler için hiçbir mana ifade etmemektedir.
Acılarıyla bir başına bırakılmış bu insanların adalet talebine de: “Niye barışa ve huzura karşısınız” diyerek hedefe koymak ise en hafif tabirle alçaklıktır.
Adalet yerini bulmadan tesis edildiği söylenen sözde her barış bir sonraki büyük kavgaların ertelenmiş rövanşından başka bir şeye neden olmaz.
Bu millet her kesimden büyük acılar yaşadı/yaşatıldı. Bu acılar, haksızlıklar belli bir kesime odaklanarak da yapılmadı. Herkes bu haksızlıklardan az çok nasibini aldı. Yönetimde etkili olan siyasetçi ve bürokratların yanlış ve haksız uygulamaları zaman zaman travmalara da neden oldu. Zulüm yaoanlar tarih önünde hesap verdi ya ve verecektir de. Biz bu acıları haksızlıkları yapanlarla hesaplaşırız ve millet olarak da birbirimize sarılırız. Bu haksızlıkları yapanlar bizden olmadığı gibi bizler de onlardan değiliz. Biz Türk- Kürt ya da başka kökenden herbir insanımızla kimsenin bozgunculuğuna muhatap almadan kardeşçe de yaşarız, bu ülkeyi de mamur ederiz. Bizi bize bırakın yeter.
Hasılı:
Bu ülke insanı, makyajlı ve süslü sözlerle önüne koyulan Terörsüz Türkiye sözlerine falan ihtiyacı yoktur. Dünyanın en güzel barışını yapalım, dünyanın en demokratik anayasa metnini getirelim bu iktidar zihniyeti ile eni sonu varacağımız yer, daha büyük düşmanlıklar ve antidemokratik uygulamalar olacaktır. Zihniyet ve anlayış demokrat ise inanın adaletsiz bir metinden bile demokratik bir uygulama inkişaf ettirilir. Zarfa değil mazrufa, metne değil niyete bakalım.
Bizim ülke olarak yeni çözüm süreçlerine, silah bırakma çağrılarına ve bir süre sonra getirilecek olan yesyeni bir anayasaya değil, mevcut anayasaya uyan, hukuku ve demokrasiyi herkes için kaim kılan bir zihniyete ihtiyacımız var.
Gerisi zokadır, elma şekerinin içindeki zehirdir, zaman kazanma ve kanıksatma operasyonudur ve hasılı yeniden CB seçilmek için uzatılan havuç ve güya “ Terörsüz Türkiye” sloganlarıdır.
PKK’nın Silah Bırakması Planlı Bir Sürecin Son Perdesi
Yeni Yol Grup Başkan vekili ve Milletvekili Selçuk Özdağ, PKK’nın silah bırakma ve örgütü feshetme açıklamasına yönelik kapsamlı bir değerlendirmede bulundu: “Bu gelişme spontane değil, egemen güçlerin planlı bir hamlesidir.”
Yayınlanma :
13.05.2025 09:14
Güncelleme :
13.05.2025 09:14


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: