O ELİNDE Kİ DE NE?
Yaklaşık beş altı ay önce bir balkon serinliğinden faydalanmak adına bazı güzel dostlarımla Hz Musa’nın hayatını anlama çabasındaydık. Ne vakit ki ayetler bizi Tur’a sürükledi, bizde bu ahenge kapılıp Hz Musa’nın Tur’da yaşadıklarına anlam vermek için konuşuyorduk.
Tur’da Rabbiyle buluşan Hz Musa’nın orada neler yaşadığının hepsini anlatamayacağım tabi ki, kıssa o kadar güzel ve o kadar anlamlı ki biz sadece bir akşamımızı bu başlıktan anladıklarımıza ayırdık. O sebeple bende sadece bu başlığa yüklediğimiz anlam üzerinde durmak istiyorum.
Bunca zaman sonra beni bu başlıktan anladıklarımı yazmaya iten sebep ise Filistin’de Şehid olan Yahya Sinvar’ın şehadet görüntülerinde son anlarında elindeki sopayı drona atması idi…
Hz Musa Tur’a çıktığında Rabbi onun elindekinin ne olduğunu ve ne işe yaradığını çok iyi bildiği halde ona, EY Musa o sağ elindeki nedir. Diyor… Taha 17. Ayet.
Hz Musa bir beşerin nesneye yüklediği anlamları sayıyor.
O benim asamdır. Yürürken ona yaslanırım, onunla hayvanlarım için yaprak devşiririm, koyun güderim, ayrıca onunla daha pek çok işimi yaparım… Diyor. Taha süresi 18. ayet
Rabbi onu yere at Ey Musa dedi. Taha süresi 19. Ayet
Musa onu hemen yere attı. Birde ne görsün. Asa hızla kıvrılıp giden kocaman bir yılana dönmüş. Taha süresi 20. Ayet…
Allah şöyle buyurdu: tut onu korkma! Biz onu tekrar eski haline çevireceğiz. Taha süresi 21. Ayet
Bizler İnsanoğlu olarak elimizdeki her şeye gerek eşya, gerek meslek, gerek maddiyat, gerek özellik gerek konum, gerek bilgi, yani aklımıza gelen elimizde olan ve de elimizden gelen her şeye nesnel anlamda anlamlar yüklüyoruz.
Ve beşeri anlamda nesnel anlamlar yüklediğimiz için o anlamda da kullanıyoruz elimizdekileri. Tıpkı Hz Musa’nın dediği gibi, bir asa ile yapılacak beşeri şeyleri sıralıyor. Ona yaslanırım. Hayvanlarım için yaprak devşiririm. Koyun güderim ayrıca pek çok şey yaparım.
İşte bizlerde elimizde olan her şeye bu tür anlamlar yükleyerek elimizdekileri kullanıyoruz.
Fakat Rabbimizin Hz Musa üzerinden hepimize verdiği mesajı şöyle anlamaya çalıştık ki, elimizde olan Rabbimizin bizlere bahşettiği her şeye İlahi bir anlam yüklediğimizde elimizde olan her şey mucizeye döner.
Tıpkı Hz Musa’nın asasının yılana dönüştüğü gibi…
Bazen mesleğimiz, bazen evimiz, bazen paramız, bazen konumumuz, bazen çevremiz, bazen yeteneklerimiz ve daha nice nice elimizde olan şeyler ilahi anlamlar yüklediğimizde mucizeye dönerek sadece nesnel anlamda işlerimize yarar halden çıkmış olacaklar. Dünyamız ve ahiretimiz için yarar sağlar hale gelecekler.
Sahi dostlar hepimizin elinde mucizeye dönecek neler var acaba, farkında olmadığımız…
Kim bilir nice mucizeler kaçtı elimizden biz hiçbir İlahi anlam yüklemediğimiz için…
Ve kim bilir daha nice elimizde mucizeye dönecek olan şeyler var, fakat henüz farkında değiliz…
Asasına beşer anlamda nesnel anlam yüklemiş olan Hz Musa, İlahi anlam yüklendikten sonra aynı asanın mucizeye döndüğünü gördü… Ve Rabbi ona korkma elinde olanı kullandıktan sonra eski haline geri çevireceğiz diyor.
Yani elimizdekileri mucizevi anlamda İlahi işler için kullandığımızdan sonra elimizdekiler tekrar eski haline dönecek, hep o şekilde kalmayacak… Önemli olan onu nerede kullanacağımızı bilmek…
Al bu mucizeyi firavuna git diyor kıssanın devamında…
Düşünsenize dostlar, yaprak devşirdiği, koyun otlattığı ve yaslandığı basit bir asa artık azgın firavuna karşı bir mucizeye dönüştü…
Suphanallah. Azgın birini bir asayı mucizeye çevirerek zelil eden Rabbimiz, bu ahir zamanda bu kirli çağda yaşanan bunca azgınlıklara karşı bize de aynı soruyu sormaz mı acaba!
Ey falan o sağ elindeki ne?
Hangi azgınlığı durduracak kadar etkili acaba elimizdekiler…
Sahi elimizde neler var dostlar…
Hangisi yüklediğimiz nesnel anlamlar sonrasında mucize olmaya hazır…
Biz elimizdekileri ne anlamda kullanıyoruz acaba…
Biz elimizdekilerin mucize olduğunu ne zaman anlayacağız acaba…
Sahip olduğumuz her şey bazen yaslandığımız dünyada dinlendiğimiz bir şey belki kazanç, belki yetenek, belki eş, belki evlat, belki ev, belki para, belki eşya, belki de bilgi, belki kalem, belki konum, belki hedef, belki de ömür… VS
Durup bir düşümmek gerekmez mi dostlar…
Elimizdekileri bir bir saymak için şöyle bir vakit ayırmak gerekmezmi kendimize…
Tabi ki şartlara göre elimizde olanlar değişecektir, fakat her şartta elimizdekilerin mucizeye dönebileceği gerçeği değişmez…
Düşününce, yaprak devşirdiğimiz, koyun güttüğümüz ne çok şey varmış elimizde meğerse…
Kıssanın devamı can almaya devam ederek ilerliyor elbette. Rabbim elimize verilen okuma ve akletme yeteneğini mucizeye çevirme fırsatı bize vererek KİTABULLAHI anlamayı nasip etsin inşallah…
Ben sadece kıssanın bu kısmına değinmek istedim. Çünkü Şehid Yahya Sinvar'ın son anlarını izlerken drona attığı sopayı Hz Musa’nın elindeki asa ya benzettim. Çağımıza mucize olan, dünya gündemine oturan, zalimi medyada zelil eden o küçük sopa… O büyük mucize…
Rabbi sorarsa Yahya’ya o elindeki neydi diye, vereceği cevabı hayal bile edemiyorum…
Peki, bizim elimizde neler var dostlar.
Rabbimiz bize sormadan, ellerimizdekiler alınmadan. Soralım kendimize bu ellerimizdekiler de neler diye. Kim bilir nice mucizeler saklıdır ellerimizde… Bu çağa olsun diye mucize…
Birde sağ el diye belirtmesi ayrı bir kapı açıyor zihnimizde, hele de kıssanın devamında Hz Musa’nın elinin beyaz olarak mucizeye dönmesi daha da derinlere indiriyor zihin dünyamızı. Tabi ki burada kıssanın hepsini anlamaya çalışmak kolay olmayacaktır. Sadece bu kısmına değinmek istedim dostlar anladığım kadarıyla… Daha önce de Hz Musa’nın Tura ilk ayak basmasıyla ilgili yazmıştım hatırlarsanız.
Bir akşamımızı ayırdığımız dostlarımla Hz Musa misafir olmuştu evimize bundan aylar önce, kendimizce anlama çabasındaydık elbette.
Ancak Şehid Yahya Sinvar'dan sonra bir daha canlandı bu ayetler zihnimde…
Rabbimizin elimize verdiği her şeye nasıl ki beşer olarak nesnel anlamlar veriyor isek, birde elimizdekilerin mucizeye dönüşebileceği anlamlar da verebilmeyi nasip etsin hepimize…
Rabbimiz bizlere feraset versin. Zira her gün elimizden alınanlar ve elimize verilenler değişebiliyor hayatta…
Selam ve dua ile…
Secde’kar
Ömürlerinden bir pay ayırarak okuyan herkese teşekkürü bir borç bilirim.