Duygusal Olgunluk
Tek yapmamız gereken hayata dalmak ve ne olacağını bilmeden yaşamayı öğrenmektir aslında …
Peki kişi belirsizlikte yaşamayı nasıl öğrenir?
En çok hangi yeteneğe ihtiyaç duyar?
Karanlığa adım atmamız gerektiğinde bize en çok gereken yetenek, hangi soruların cevaplanamaz olduğunu anlamak ve onları umursamamaktır.
“Öyle olursa ne olur, böyle olursa ne olur, o ne der, bu ne yapar?”
Endişe dolu hayali senaryolar ürettikçe hakikate varamayız. Çünkü bütün kitapları okusak, bütün ayrıntıları düşünsek bile asıl bilgiden mahrum kalır; kendimizi, sınırlarımızı ve nelere katlanabildiğimizi asla öğrenemeyiz.
Üstelik, bazı bilişsel yeteneklerimiz yalnızca eyleme geçtiğimizde, hatta hata yaptığımızda gelişir.
Örneğin özür dilemeyi, telafi etmeyi, ayağa kalkmayı, kayıplarımıza rağmen devam etmeyi, sorumluluklarımızı sırtlanmayı, kırılganlığımızı kucaklamayı yalnızca belirsizliğin derslerinde öğreniriz.
Ve adım adım Albert Ellis’in “duygusal olgunluk” dediği seviyeye çıkarız.
Yani, dünyanın olasılıklarla dolu,değişken bir yer olduğunu kabul eder ama yeteneklerimize güvendikçe ondan daha az korkar hale geliriz.
Bu, değişken ve lezzetli dünyada, bir yanımız hep harekete geçmeden önce emin olmak isteyecektir.
Ama cesaretimizi toplayıp, karanlığa doğru adım attığımızda, ya üstünde durabileceğimiz bir şey bulacağız; ya da uçmayı öğreneceğiz.
Tıpkı Apollinaire’nin* dizelerindeki gibi:
“Kenara gelin,” dedi adam.
“Gelemeyiz, çok korkuyoruz” diye yanıtladılar.
“Kenara gelin,” dedi adam.
“Gelemeyiz, düşeceğiz,” diye yanıtladılar.
“Kenara gelin,” dedi adam.
Sonunda geldiler.
Hepsini ittirdi arkalarından.
Hepsi birden uçtular.