Yıl 1984 ; Yamashita ile Muhammed Ali final maçına çıkmak üzeredir. Japon sporcunun sağ ayak kasları yırtılmış olduğu için final karşılaşmasına sağ ayağını sürüye sürüye çıkmıştır.
Maç başından itibaren, Muhammed Ali’nin antrenörü sürekli bağırıyor
“ sağ bacağına vur, sağına çalış, sağına diyorum sana, sağına...”
Rakibinin sağ ayağına bir kere vursa yetecek. Bir kere vursa maç orada bitecek. Bir kere vursa şampiyon olacaktı.
Vurmadı.
Yenildi.
Mağlup oldu ve gümüş madalya ile yetindi.
Maçtan sonra Yamashita’dan önce Muhammed Ali’ye koştu bütün gazeteciler.
Hepsinin sorusu aynıydı.
Niçin ?
Niçin yapmadın ?
Sağ ayağının sakat olduğunu biliyordun, niçin bir kere bile sağına vurmadın ?
CEVAP ;
Benim dinim buna müsade etmez. Yaralıya düşman bile olsa yardımı emreder, eziyeti yasaklar.
Hem kasları yırtıkken birde ben vursam ömür boyu sakat kalabilirdi. Bir madalya için bunu ona yapamazdım.”
Bu davranış ayakta alkışlanmış, yıllarca herkes onu konuşmuştu. İnandığı gibi davranan bir adam bütün dünyayı islamı araştırıp öğrenmeye sevk etmişti. Yüzlerce insan da bu davranıştan etkilendiği için müslüman olmuştur.
O yıl uluslararası fair play ödülü O’na verilmiş, Japonya’ya davet edilmiş, orada kral gibi karşılanmıştır.
Muhammet sadece bir müslümanın olması gerektiği gibi davranmıştır. Kimseyi islama davet etmemiştir...
Rivayet edilir ki;
Peygamberimize sormuşlar;
-Müslüman kime denir ?
-Güzel ahlak sahibine denir.
-Güzel ahlak nedir ?
-İşlenen amelden kimsenin zarar görmediği,hatta yarar gördüğü davranıştır. Demiştir.
O halde ;
Ramazan ayına yaklaştığımız şu günlerde islamı bir geceye veya bir aya hapsetmeden bütün ömrümüzü inancımızın gereği gibi yaşamalıyız.
YOKSA ! YAŞADIĞIMIZA İNANMAYA BAŞLARIZ.
Türker YAĞMUR