Hayal edip düşünüyorsan, düşüncelerini gücün nispetinde yapabiliyorsan, varsın, yaşıyorsun demektir. Çünkü insanoğlunun yaralatışının en büyük esprisi düşünen bir canlı olmasıdır. Çünkü insandan başka hayal eden, düşünen ve düşündüğünü keşfedip icat yapan başka bir canlı yoktur.
Bizim ülkemizde insanlar, emekli olduktan sonra işe yaramaz kabul ediliyor. Emeklinin kendisi de böyle düşünüyor, kabuğuna çekiliyor, kendisini dinlemeye başlıyor, artık bundan sonraki ömrünü evi ile hastaneler arasında tamamlıyor. Geçenlerde Ankara’da emekli olmuş yüksek bir bürokrat arkadaşımla karşılaşıp, “nasılsın?” dediğimde “ EMEKLİ İSEN ANKARA’DA LÜZUMSUZ ADAMSIN” dedi. Buraya kadar ki anlatmak istediğimi kısaca özetledi.
1985 yılından beri kardeş okul ilişkisi ile tanıdığım batı, emekli insanını lüzumsuz insan, emekliler de kendilerini lüzumsuz adam olarak görmüyor. İngolstadt Apian Lisesin’den tanıdığım emekli meslektaşlarım kendilerine göre fahri bir iş buluyor ve bulduğu işerlerde de yüksünmeden, komplekse kapılmadan çalışıyorlar. Mesela kardeş okul müdürü Meslektaşım R. Frans Kilisenin yönetim kuruluna girmiş, haftanın belli günlerinde eline aldığı bir bezle Kilisede, Meryemana ve azizlerin resimlerinin tozlarını alıyor, bu görevini sanki kilisenin maaşlı bir personeli gibi aksatmadan sürdürüyor. Yine bazı öğretmen arkadaşların vakitlerini okullarda ve kütüphanelerde geçirerek kitap okuyorlar, kütüphaneye gelen öğrencilerin okuyacağı kitaplar konusunda rehberlik yapıyorlar. Hiçbir iş bulamayan bazı yaşlı emeklilerin de ellerinde ucu çivili bir asa, diğer elinde bir kova sokaktaki sigara izmaritlerini bir elindeki kovaya toplayarak kendilerini rehabilite ediyorlar. Batıya gidenler sokakta bu tür yaşlılara rastlarlar.
Kendi eğitim camiamızdan söz edecek olursak, Manisa’da saray gibi bir öğretmen evi var. Öğretmenlere tahsis edilen salonlardan biri “OYUN”, diğeri ise “ OKUMA SALONU” dur. Oyun salonu, tıpkı tekstil fabrikasında dokuma tezgâhlarının çıkardığı şakır şakır sesler gibi ismini bilmediğim taş oyunu ile amacına uygun olarak kullanılmaktadır(!) Öbür salonun ismi “ OKUMA SALONU” olmasına rağmen hiçbir meslektaşımın elinde kitap göremezsiniz. Konferanslarım dolayısıyla gittiğim illerde genelde öğretmen evlerinde kalıyorum. Bugüne kadar kaldığım öğretmen evlerinin okuma salonunda gazete okuyan öğretmenlerin dışında kitap okuyan meslektaşıma rastlamadım. Sonuç: O halde okumuyor, düşünmüyor, üretmiyorsan, yaşamıyorsun, sadece gün dolduruyorsun, demektir.
İkincisi de sağlıklı değilsen, lüzumsuz emekli bir insansın, yaşamıyorsun demektir. Hastanede bulunduğum süre içerisinde geçirdiği kaza veya felç nedeniyle gözü görüp, kulağı duyup da diğer azaları çalışmayan yatağa bağımlı sadece gözüyle anlaşarak yaşayan hastalar gördüm. Allah onlara şifa versin. Bu kardeşlerimiz, zamanla yapmak istedikleri hiçbir işi artık yapamaz durumdalar
İnsanlar, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar. Ne var ki hiç de yaşamamış gibi ölüyorlar. İnsanın, kıymetini bilemediği en büyük nimet sağlığıdır. Ben de sağlığımın kıymetini bilemeyenlerden biriydim. 14 Kasım akşamı dayanılmaz bir karın ağrısı ve istifra ile başlayan rahatsızlığım sonucu kendimi, Merkezefendi Hastanesinin acilinde buldum. Ve gece yarısı gözlerimi açtığımda, Damadım Dr. M. Özden BALSOY ile Hastane doktorlarının, kalp krizi geçirdiğim endişesiyle başımda toplandıklarını gördüm. Çok şükür kriz değil, yapılan tahliller neticesinde pankreas iltihabı olduğu görüldü. Dolayısıyla beni işinin ehli Dr. Işıl TUZCUOĞLU hanımefendiye yönlendirdiler. Dr. Işıl Hanım, yataklı tedavimden sonra hemen ameliyatı önerdi. Ben de yurt içi ve yurt dışı eğitim semineri ve konferans programlarımın aksamaması düşüncesiyle hastanenin becerikli cerrahı Tayfun ERÖZTEKİN beye müracaat ettim. Hemen gün vererek beni Kardiyoloji uzmanı M. Burak ÖZEN beye gönderdi. Ben kalbimden gayet eminken “ Hocam bu vaziyette sizin ameliyatınıza izin veremem, anjiyo olman gerekir, çok riskli bir durumdasınız” dedi. Doktor beyin bu ifadesini ben hiç de ciddiye almadım. Çünkü bugüne kadar hiçbir sağlık sorunum olmadığı gibi, en sağlıklı da kalbimi görüyordum. Çünkü günde iki, hatta üç oturum eğitim seminerleri veriyorum, sultan yaylasında bir iki karış toprağım var, hafta sonlarında elimden çapa düşmüyor. Ben, “mutlaka bir yanlışlık vardır” diyerek kendi aklımca daha yeni tanıdığım, hastanenin başarılı başhekimi Dr. Habil YÜCEL Beyefendinin yardımıyla bir an evvel safra kesesinden ameliyat olmayı düşünürken kendilerinin de Kardiyoloji uzmanı olduğunu sonradan öğrendiğim Dr. Habil Bey, eşimin ve en yakınlarımın bile haberi olmadan beni acilen, hastanenin genç doktoru M. Burak ÖZEN beyle ameliyat odasına alarak kapalı damarlarımı balonla açtılar, ana damarıma da sten taktılar. Allah kendilerinden razı olsun.
Merkezefendi hastanesi, yıllardan beri çok yakından tanıdığım bir sağlık kurumu. Evime yakın olduğu için genelde bu hastaneyi tercih ederim.15 sene öncesinin kanlı ve eski kirli çarşafları hala gözümün önünde. Bu gün ise o çarşafların yerini Sağlık Bakanlığı amblemli kar gibi tertemiz, bembeyaz yatak çarşafları almış. Hastane modern tıbbi cihazlarla donatılmış, Baş Hekim Habil beyin ifadesine göre; hastanede bulunan birikimli ve deneyimli hekimler sayesinde yakında;
1-Yakında hastanede Bypass ameliyatlarına başlanacağı,
2- Kadın ve çocuk hastalıkları konusunda bölgenin referans hastanesi olduğu, çocuk yoğun ünitesi ile çocuk kanser hastalıkları ünitesinin sadece Merkezefendi hastanesinde bulunduğu,
3- Sanayi ve maden sektörünün yoğun olduğu bölgede, yanık vakaları rizki dikkate alınarak bölgenin Yanık ünitesinin sadece burada bulunduğu,
Yazının devamı için: http://www.manisahaberajansi.com/yazarlar/kadir-keskin/dusunuyorsan-varsin-saglikli-ise-yasiyorsun-2/12/