Bir varmış, bir yokmuş. Sihirli ormanın derinliklerinde küçük bir tavşan yaşarmış. Tavşanın adı, haydi “Minik” olsun.
Bu küçük tavşan çok sevimliymiş ama söz dinlemediği için de başına çok bela gelirmiş. Hiç durmazmış; oradan oraya zıplar, herkesi kızdırırmış. Minik tavşan bir gün yine sihirli ormanda ağaçların arasında koşturup zıplamak istemiş. Fakat annesi ona izin vermemiş. Minik tavşanın annesi ona:
— Çok geziyorsun. Hem de şikâyet getiriyorsun, beni de mahcup ediyorsun,
diye uyarmasına rağmen Minik Tavşan annesinin uyarılarını hiç umursamamış.
Annesi bir gün mutfakta akşam yemeğini hazırlarken, annesinin ona izin vermediğini bilmesine rağmen evden gizlice çıkmış. Hoplaya zıplaya, annesini atlatmanın verdiği neşeyle otların arasında gezerken peşine bir kurt takılmış. Kurt o kadar açmış ki Miniği görünce ağzı sulanmış, bir lokmada mideye indireceğinden eminmiş.
Minik tavşanın küçücük bacakları, kurdun kovalamacasına daha fazla dayanamayacağı için Minik Tavşan kurdu şaşırtmak amacıyla bir sağa, bir sola atlayarak kurdu şaşırtıyormuş. En sonunda kurtulayım derken bir çukura düşmüş.
Çukur çok derin ve karanlıkmış. Dahası, çukurun içinde tüneller de varmış. Minik tavşan kurtulmak için atlamış, zıplamış ama çukurdan çıkmak mümkün değilmiş. Çukurda gözü karanlığa alışınca tünellerden birisine dalmış. Ürkek bir şekilde ama merakına yenik düşerek ilerlemiş tünelde.
Biraz yürüdükten sonra tünelin sonunda bir ışık görmüş. Gözleri kamaşmış. Elleriyle gözlerine gölge yaparak ışığa yaklaşmış. Gözü ışığa alışınca bir bakmış ki karşısında sivri şapkalı, ak sakallı, pelerinli bir büyücü…
Büyücü Minik Tavşan’a dönmüş ve:
— Görüyorum ki yolunu kaybetmişsin,
demiş.
Minik Tavşan:
— Evet, annemin sözünü dinlemedim, onu kandırdım. Evden gizlice kaçtım. Bir kötü kurt beni kovaladı. Ben de ondan kaçarken buraya düştüm,
demiş.
— İstersen seni geri eve, annenin yanına gönderebilirim. Ama bir şartım var.
Minik Tavşan:
— Nedir o şart? Yeter ki eve döneyim.
Büyücü:
— Senin iyi bir minik tavşan olduğunu bilmem gerek. Bunun yolu da senin iyi kalpli olduğunu gösteren üç davranışını bana söylemendir.
Minik Tavşan hiç beklemediği bir şartla karşılaşmış. Düşünmek için vakit istemiş. Bir kenara çekilmiş, oturmuş bir yuvarlak taşın üzerine, başlamış düşünmeye. Derken vakit geçmiş epeyce. Kalkmış, geçmiş büyücünün karşısına. Hiç emin değilmiş ama bir nefeste sıralamış iyi olduğunu düşündüğü davranışlarını:
— 1. Annemi kandırmam. Evet ama aslında annemi çok severim. Mesela o üzüldüğünde onu neşelendirmek için oyunlar oynarım.
— 2. Orman sakinleri beni gürültücü bulurlar. Fakat yardıma ihtiyacı olan kimi görsem yanına koşarım.
— 3. Hatalar yapıyorum, farkındayım. Ama ne zaman hata yapsam, peşinden pişmanlığımı dile getirir, özür dilerim. Tıpkı buradan kurtulduğumda annemden özür dileyeceğim gibi.
Büyücü:
— En önemlisi de bu yaşadıklarından ders çıkaracaksın. Artık bunu biliyorum,
demiş. Asasını kaldırmış, sihirli sözleri sıralamış. Bir ışık patlamış, yer sanki sallanmış. Minik Tavşan gözlerini açmış, bir ağacın yanındaymış. Etrafına göz atmış, evini görmüş. Bahçede annesi, Minik Tavşan için yaktığı manilerle Minik Tavşan’ın yediği havuçları suluyormuş. Koşarak annesinin yanına varmış, hemen işin bir ucundan tutmuş. Evine döndüğü için pek mutlu olmuş.
Sevgili çocuklar, umarım “Minik Tavşan Masalını” sizin yerinize anneniz okumamıştır. Anneniz okuduysa bir de kendiniz okuyun. Ve şu diyeceklerime iyice kulak verin:
Anneniz – babanız sizleri hayata hazırlayan ilk bilge insanlardır.
Dağdaki kurtlara taş çıkartacak insan kurtlarından sizi korumak için onları iyi dinleyin.
Allah’ın “Yapma” dediklerini yapanlar hayatta üç şey kaybederler:
PARA – SAĞLIK – İTİBAR.
Anne babalarınızın “YAPMA” dediklerini yapanlar da aynı şeyleri kaybederler ve sonunda da ömürlerinin en güzel yıllarını demir parmaklıklar arkasında — gördüğüm gençler arasında — geçirmek zorunda kalırlar.
Gökten üç havuç düşmüş, üç elma:
Biri Minik Tavşan’a, biri masalı yazana, biri de bu masalı okuyana ve dinleyene.
Yorumlar
Kalan Karakter: