“SURATI MAHKEME DUVARI “ VEYA “HÜKÜMET SURATI”
Surat mahkeme duvarı veya Anadolu ‘da “ Hükümet suratı” diye tabir edilen bu deyimlerin TDK da sözlük anlamı: “ Asık suratlı, kimseye gülmeyen, suskun kimseleri “ nitelemek için kullanılır. Deyim olarak da :” Müdürün suratı mahkeme duvarı, asık suratlı bürokrat” vs. gibi deyim olarak da dilimizde kullanılır. Neden, mahkeme duvarı veya hükümet suratı derseniz? Hemen izah edeyim.
Herhangi bir şekilde adliyelere işiniz düştüğünde “Aman mahkeme kapılarında sürünmeyelim” diye tedirginlik duyarız. Halkın büyük kısmında adliyeler hak arama yeri değil de korkulan, tedirginlik veren ve mutlaka “başına bir iş getirecek yer” olarak algılanır. Hatta buralarda eşi dostu olan insanlar bile buradaki dostlarını ziyarete gitmeye çekinirler. Manisa Lisesi’nde çalışırken bacanağım da Manisa Adliyesinde savcı olarak çalışıyordu. Zaman zaman ziyaretine gittiğimde Adliye binasında çalışan dostlarımla karşılaştığımda “ Hayırdır hocam bir sıkıntı mı var?” Veya bazı dostlarım da “ Hocam sizi dün adliyede görmüşler bir problem mi var?” gibi sorulara muhatap olurdum.
Evet, mahkeme duvarları gerçekten soğuktur. Suçla ilişiği ve bulaşığı olmayan insanlar buralara düşmekten ve buralarda gözükmekten korkarlar. Şahitlik bile olsa buralarda gözükmekten çekinirler.
“Hükümet Suratı” da bir zamanlar mahkeme duvarları kadar soğuktu. Çocukluğumda ilk karşılaştığım hükümet adamı Jandarma ile orman köyü olan köyümüzde hükümet adamı Ormancı idi.
Bırak Jandarmayı görmek, adını duymak bile yetiyordu. Jandarma adını duyduğumuzda çocuklar olarak hepimiz de evlerimize koşar saklanırdık. Büyüklerimiz de bizleri “Jandarma veya Ormancı geliyor. “ diye korkuturlardı.
Ormancı meselesine gelince “Ormancı” korkusu daha dehşetti. Hani anlatılır ya Kaymakam köye gittiğinde yaşlı kadın sormuş “ Sen kimsin?” “ kaymakamım” dediğinde yaşlı kadın : “ Ay yavrum biraz daha okusan da Ormancı olsaydın ya.” diye anlatılan fıkra, uydurulmuş bir fıkra değil, ormancı karşısında Anadolu insanının yaşadığı bir gerçekti. Çocukken ben bu gerçeği yaşayanlardan biriyim.
Bir gün köy kahvesinde otururken aniden kahveye yeşil elbiseli bir ormancı girdiğinde, bütün kahve halkı rabbatak ayağa kalkarak hazırol vaziyetine geçti. Ormancı kahvenin dip köşesine geçip oturduktan sonra köylüye “ Oturun” dedi. Ve kahvedekiler oturdu. Hemen kahveden bir kaçı çıkarak atını gezdirmeye, birkaç köylümüz de evlerinden arpa getirerek atının yem torbasını doldurdu. Akşamlayın da muhtarın evinde ormancıya mükemmel bir sofra hazırlandığını muhtarın oğlundan duymuştum. Bu muamele her ormancıya gösterilen bir korku misafirperliği idi. Rahmetli babam dâhil, köyümüzde orman suçundan cezaevine girmeyen insan yoktu. Kışın ısınmak için bir eşek yükü odunla ormancıya yakalanmamak mümkün değildi. Hükümet suratı ile yine bir çocukluk hatıram. Rahmetli babam beni okula kaydettirmek için kimliğimi çıkartmak üzere Nüfus memurunun kapısında beklerken dizlerinin titreyişi hala gözlerimin önünde ve içerde memurun babamı azarlayışı da hala kulaklarımda çınlamaktadır.
Gelelim 1974 yılına. Salihli 50. Yıl Ort. Ok. Müd. Baş yard. olarak çalışırken Kırkağaç Lisesi’ne müdür olarak tayinim çıktı. Sevinçle hem kararnamemi havale ettirmek, hem de kaymakamla tanışmak için kaymakamın huzuruna girdiğimde beni ayakta tutarak takdim ettiğim kararnamemi okudukça suratı karardı, karardı ve mahkeme duvarı suratı tam bir hükümet suratına dönüşerek “ Molladan da müdür oluyormuy muş ?” demesin mi? Sanki o odanın tavanı başıma çöktü. Büyük bir psikolojik travma ile odasından çıktıktan sonra tayin olduğum Kırkağaç Lisesine giremedim. Üç gün okulun etrafında dolaştım. Kaymakamın müdürlüğe layık görmediği şahsım zaman geldi naçizane Abdül Hamit Hanın Hatırası olan Manisa Sultanisinin ( Manisa Lisesi) idaresinde 19 yıl en uzun idarecilik şahsıma nasip oldu.
7.Cumhurbaşkanımız zamanında 1983 yılında Manisa Lisesinde çalışırken Sene sonu dolayısıyla okulda bir etkinlik düzenleyelim diye okul aile birliği ile bir toplantı yaptık. Toplantıda bütün öğrencilere ikram edilmek üzere lokma dökülmesini konuşurken velilerden biri: “ Hocam Manisa’da her gün lokma dökülüyor. Bu sene değişik bir şey olsun aşüre ikram edelim ” dedi. Velinin teklifi oybirliği ile kabul edildi. “ Öğrencilere yaz tatiline çıkarken ağzının tadıyla okuldan ayrılsınlar diye aşüre ikramı kararlaştırıldı. . Gün geldi okulun kapanış günü pişirilen aşüre öğrencilere ikram edildi. Ama ertesi gün bir de ne görelim. Konu, bütün gazetelere “ MANİSA LİSESİNDE LAİKLİK İHLAL EDİLDİ.” diye manşet olmuştu. Zamanın 7.Cumhurbaşkanı Devlet denetleme kurulunu harekete geçirdi ve okula müfettiş gönderildi. Bereket, Manisa'nın en etkin ailelerinden oluşan okul aile birliği üyeleri Manisa’da ikamet eden 7. Cumhurbaşkanının bacanağı vesilesiyle 7. Cumhurbaşkanımıza ulaşıldı ve konu kapandı. " Nereden Nereye?" geldiğimizi lütfen sabrınızı zorlayarak devam etmek istiyorum.
İdealist insanlar halden ümitsizmiş ama geleceğe ait umutlarını da kaybetmezlermiş. Yarım asır önce değil bugünleri görmek, hayal bile edemezdik. Seminer için gittiğim yerlerde Milli Eğitim Müdürleri ile ilin veya ilçenin Mülkiye amirini mutlaka ziyaret ederim. Bugüne kadar Başta Kaymakam Yard. Doç Dr.Bayram Yılmaz, Ahmet Altıntaş, Uğur Turan, Türer Çağatay Halim, Cemal Hüsnü Çaykara, İsmail Çorumluoğlu, Murat Köseoğlu, Kemal Kızılkaya, Abdüsselam Öztürk, Osman Güven, Abdurrahman Çelebi ve son Konya seminerimde tanıdığım Doğanhisar Kaymakamı Sayın İslam Timur ile Selçuklu Kaymakamı Sayın Eflatun Cem Tortop ve ismini sayamadığım bir çok mülki amirimizi tanıma ve yakından tanışma imkanım oldu. Her kaymakam odasına girerken 26 yaşında çiçeği burnunda bir idareci olarak yaşadığım psikolojik travma aklıma geliyor. Ama girdiğimde yarım asır önceki yıllarım bana taş devri gibi geliyor. Çünkü o mülki amirlerin yerine, halka tepeden bakan değil, halkın derdiyle dertlenen yöneticilik açısından oldukça donanımlı buldum.
Burada şu tespitimi de sevinçle itiraf edeyim. Bugüne kadar tanıdığım mülki amirlerimiz Eğitim açısından oldukça donanımlılar. Sanki yıllarca eğitimin ve kara tahtanın tozunu yutmuş bir eğitimcinin kaleminden çıkabilecek Kaymakam Sayın Ahmet Altıntaş beyefendinin yazdığı “ Okumanın Gücü” ile “ Kişiye Özel Öğrenme.” Adlı eğitim kitapları ile Kaymakam Yard. Doç. Dr.Sayın Bayram Yılmaz beyefendinin “ Gothe ve İslamiyet”, “ Doğu ve Batı Divanı” “ Gothe’nin Doğu Batı Divan’ında Cennet Bahsi” ve Kurum Kültürü kitabını zevkle okudum.
Son hafta Konya Seminerimde Tanıştığım Doğanhisar kaymakamı Sayın İslam Timur, Karadenizli bir köy çocuğu olarak, Gayet alçak gönüllü, yakışıklı sıcak ve sempatik nasiyesi ile insanın içine bir serinlik veriyor. Meslektaşım İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Mehmet Akif beyin verdiği bilgiye göre ilçede mesaisini en çok eğitim üzerinde odaklandığını söylemesi beni ayrıca memnun etti.
Emekli Meram İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Sayın M. Nuri Aydın Bey kardeşimin ısrarı üzerine ziyaret ettiğimiz Selçuklu Kaymakamı Sayın Eflatun Can Tortop beyefendi de sağolsun yoğun işleri arasında bize zaman ayırarak eğitim üzerine güzel bir sohbetimiz oldu. Her mülkiye amirimizde gördüğüm tevazü ve alçak gönüllüğü, halka olan yakınlığı ve yaklaşımı, Sayın Eflatun bey kardeşimde de gördüm. Mehmet Nuri Bey kardeşimin” Benim okullarda seminer verdiğimi, emekli bir öğretmen olduğumu” söyleyince; Kaymakam bey: “Hemen ilçesinde de bir planlama yapabiliriz” teklifinde bulundu. Ancak zamanım olmadığı için bir başka gelişte olmak üzere söz verdim. Gördüğüm kadarıyla kaymakam beyin de işleri arasında önceliği eğitim üzerine. Nitekim “Türkiye ve Dünyada Üst Düzey Yöneticilerin Yetiştirilmesi” konusundaki tezi gereğince bazı ilçelerde “ Kurucu Kaymakam” olarak görev yapan donanımlı bir mülki amirimiz.
Neden Bu yazımda Kaymakamlardan söz ettim.
İlk yurtıdışı seyahatim1985 yılında İngolstadt kardeş okulu Apian Gymnasium Müdürü meslektaşım Sayın Frans Riederer’in davetiyle Almanya’ya olmuştu. O yıllarda Almanya’nın yolları ile hastaneleri özellikle dikkatimi çekmişti. Hele bir hastane ziyaretinde Niğdeli yaşmaklı bir Anadolu bacımızın ameliyat sonu tek bir odada yalnız başına
bembeyaz çarşaflar içinde, TV.li bir odada hasta olarak yattığını görünce, bacımız adına sevindim, ülkem adına çok üzülmüştüm. Ve kendi kendime ülkem bu noktaya gelmesine yönelik en ufak bir umudum yoktu ve adeta ülkem adına komplekse girmiştim.
Gel gör ki Devletimiz son çeyrek yüzyılda ulaşımda, savunmada, sanayide, eğitimin alt yapısında, sağlıkta inanılmaz hizmetlere imza attı. Oğlum bir ara İstanbul’da doktor olarak çalıştığı hastanede hastalarının büyük bir kısmının yabancı hasta olduğunu söylemişti. Diş için bugün birçok Avrupalının Türkiye’yi tercih ettiklerini ikisi de dişçi olan torunlarımdan duyuyorum. Bir çok konuda olduğu gibi sağlıkta ülkemiz batıyı çoktan solladı ve hatta geçti. Çeyrek asır önce Van – Bahçesaray’ın kırsalında ayağı kırılan çobana ambulans helikopter göndermeyi düşünebilir miydik? . Bunların hepsi de gurur duyacağımız başarılı hizmetler. Ama bana sorarsanız bunların ötesinde bana göre devletimizin en büyük başarısı mülki amirlerle, Devletin bürokratı ile devletin memuru ile halkı barıştırmasıdır. Artık halka “mahkeme duvarı suratı” ile tepeden bakan bir devlet yerine, halka hizmet için çırpınan bir devletimiz var. Dünü yaşayan biri olarak bu tespitimde zerre vahit abartı yapmadım.
Bize gelince; bizim kuşak yarım asır önce “ Hizmet edeceğim ama sistem müsait değil” mazeretine sığınıyorduk. Gerçekten yarım asır önce sistem müsait değildi. Ama şimdi sistem müsait. Ama maalesef çoğu değil ama bazı meslektaşlarımız hizmet yerine koltuk rehaveti içinde, “oturduğu koltukta ne verdim?” diye bir muhasebe yapmadan arkadaşının oturduğu koltukta gözü olan meslektaşlarıma rastladıkça gezgin, yaşlı bir eğitimci olarak üzülüyorum.
www.kadirkeskin.net
Allah, "idealist, vatansever ve merhametli yöneticilerimizin, eğitimcilerimizin, sanayicilerimizin, işadamlarımızın, esnafımızın, memurumuzun..." sayısını artırsın, yardımcıları olsun.
Yüreğinize, elinize sağlık Değerli Hocam. Güzel bir Türkiye fotoğrafı olmuş. Yazıda beni de andığınız için teşekkür ediyorum. Sizi tanımış olmaktan dolayı çok bahtiyarım. Allah hayırlı, sağlıklı ömürler versin.
Yeni nesile geçmişten bir ışık