Rahmetli dedemin çok sık kullandığı bir sözü vardı. Bir şeyi anlatmaya başladığında “Teşbihte hata olmaz” diye söze başlardı. Ben de yanlış anlaşılmaması açısından meramımı bir teşbihle anlatmaya çalışacağım. Faraza kadın erkek fark etmez, her birimimizin Çin’de bir sevgilisi olsa, ondan da bir mektup gelse ne yapardık? Yapacağımız tek şey; büyük bir merak içinde ya Çince bilen birini bulur tercüme ettirirdik, bulamazsak, Çince bir lügat alır, kelime kelime çat pat tercüme eder, sevgilimizin ne yazdığını anlamaya çalışırdık.
Bizi seven ve sevdiği için bizi insan olarak yaratan Rabbimiz: Kaf 12: “ And olsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona şah damarından da yakınız” buyuruyor. Anamızdan, babamızdan ve can ciğer dostlarımızdan bize daha yakın olan Rabbimiz, dünyada huzurlu, mutlu yaşamamız için yaşam biçimi olarak Kur’anı bize indirdiği halde, biz Müslümanlar Kur’anı yaşam biçimi değil, sevap işleme kitabı haline getirmişiz. Bugün her Müslüman’ın evinin en mutena köşesinde büyük bir edeple, saygıyla bulundurulan Kur'anı, Cenab-ı Hak bizlere bir yaşam reçetesi olarak göndermiştir. Diriler için hayat nizamı olan yüce kitabımızı Ölülerin ruhuna okuyarak, ölü kitabı haline getirmişiz. Kur’an bir vadide, biz başka bir vadide hayatımızı sürdürüyoruz. Buraya kadar anlatmak istediğimi de Merhum Akif yıllar önce veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Ya açar, bakarız Nazm-i Celilin yaprağına,
Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir Kur’an hele şunu hakkıyla bilin
Ne mezar başında okumak, ne de fal bakmak için.
Rahmetli Akif’in mısralarından sonra gelin de Müslüman olarak kendimizi değerlendirelim. Zümer 9: “ De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp- düşünürler” buyuran, bilen insanı gören insana, bilmeyen insanı da ama insana benzeten Rabbimizin mesajını anlamadan okursak O’nu nasıl bileceğiz? Nefsini bilen Rabbini bilir, Rabbini bilen Allah’ın hoşnut olduğu insan olur. İslam’ın bir manası da ilimdir. Allah bilenleri sevdiği halde biz neden onu bilmemekte, onun Nazm-i Celilini anlamamakta direniyoruz. Her akşam ile sabah namazlarından sonra imamlar “ HÜVALLAHÜLLEZİ” yatsı namazından sonra da “ EMENERRASÜLÜ” aşırlarını okurlar. Her iki aşırda da bizler için derin anlamlar ifade eden buyruklar vardır. Namazların her rekatında ve farz namazların da ilk iki rekatında dinimizin manifestosu sayılan Fatiha suresini imamlar sesli okuduğu halde beş vaktini cemaatle camide kılan, caminin kapısından çıkan kardeşlerimize bu aşırların ve Fatiha’nın manasını sorun. Kendi gayretiyle öğrenenler müstesna yıllardan beri hocalarımız tarafında okunan Fatiha ve aşırları dinledikleri halde bu aşırların bir ayetinin manasını bildiğini ve bilebileceğini sanmıyorum. Peki bunun sorumlusu mahallenin muhtarı mı, yoksa beş vakit mihrapta namaz kıldıran İmam Arkadaşlar mı? Elbette bu işi meslek edinen Din görevlileri. Bu konuda görevini hakkıyla ifa eden Din görevlilerimizi istisna kabul ediyorum. Ama çoğu Din görevlisi arkadaşlar dini hizmetlerin ifasında kendini sorgulamalı. Her yatsı namazından sonra okunan “ Emenerrasülü “ ile akşam ve sabah namazlarından sonra okunan “Hüvallahüllezi” her gün metni yerine gün aşırı bir gün de manalarıyla okunsa günaha mı girilir? Bunda en büyük kusur Din görevlilerimizin. Dini anlatmakla yükümlü olan Din görevlilerimiz maalesef Kur’anı anlama ve anlatma konusunda Türkiye’yi bilmem ama Manisa’da bir iki cami dışında okuduğu aşırın manasını veren bir imam arkadaşa rastlamadım. Siz rastladıysanız söyleyin ben de öğrenmiş olayım. Şahsen benim mahallemde bulunan üç camide okuduğu aşırın ve ayetlerin manasını veren ve açıklayan bir görevli yok. Tekrar ediyorum bence din görevlilerimiz görev anlayışını sorgulamalı? Kur’anı güzel okuma yanında güzel anlama yönüne ağırlık verilmeli. “Ben cemaate ne kadar yararlı olabiliyorum, cemaatim benden ne istiyor?”diye kendilerini çek etmeli. Bunun için de caminin uygun bir yerine okullarda, hastanelerde, kamu binalarında olduğu gibi bir dilek kutusu koyabilirler, buradan cemaatin kendinden ne gibi hizmet beklediği konusunda cemaatin isteklerini takip ederek cemaatle daha yakından diyalog kurup cemaatiyle bütünleşebilirler. Okullarda derse gelmeyen öğrenciyi öğretmenlerin arayıp da sorduğu gibi, Din görevlisi arkadaşlar da cemaatin cep telefonlarını alıp cemaatini, camiye gelmediğinde telefonla aramaları cemaatini camiine bağlayıcı olur. Üstelik bazı camilerde internet ve projeksiyon olduğu halde namazdan önce Din görevlisi arkadaşların camileri erken açıp surelerin meallerini buradan cemaate dinletebilirler. Diyanet İşleri başkanlığı da kendini sorgulamalı. Sanırım yüz bini aşan personeli, acaba yılda yüz bin yeni cemaati camilere katabiliyor mu? Bence Diyanet işleri Başkanlığı ve Müftülükler Din görevlilerinin görevlerinde bir reform yapması gerekir. Din hizmetleri memur zihniyeti ile yürütülmez.
Bunları neden yazıyorum? Geçtiğimiz yıl Almanya Frankfurt – Darmstadt, Mainz kentlerinde Türk çocukları ve ailelerine Eğitim semineri vermek için Almanya’da idim. Darmstadt İGMG camiinde vakit namazı kıldım. Misafir olarak kaldığım Darmstadt Emir Sultan Külliyesinde de Cuma namazı ve vakit namazları kıldım. İGMG Camii imamı namazın sonunda okuduğu aşrın manasını verdikten sonra cemaatinden birinin hasta olduğunu kendisinin ziyaret edeceğini, yanında yakın arkadaşlarından birkaç tanesinin kendisine eşlik edebileceğini söyledi. Hele Darmstadt Emir Sultan Külliyesinin din görevlisi Emrah Doğaün kardeşimi hakkıyla mesleğini özümsemiş cemaatine ve oradaki gençlere nasıl yararlı olabilirim kaygusu ve çırpınışı içinde gördüm. Yerinde duramıyor kıpır kıpır bir insan. Hazırladığı Cuma hutbelerini Almancaya çevirterek Türkçe hutbenin arkasından akıllı telefonundan Cuma hutbesini Almanca vermesi, bir Alman Müslüman’ın “ İlk defa kendi dilimde bir hutbe dinledim” diyerek Emrah hocaya sarılıp ağlaması, namazların sonunda okuduğu aşırların cebinden çıkardığı akıllı telefondan manasını okutması ve açıklaması, öğrencilerine teknik ve teknolojinin imkanlarından yararlanarak kısa zamanda Türk çocuklarına sadece Kur’an değil, manasıyla beraber öğretmesi doğusunu söyleyeyim beni imrendirdi ve gururlandırdı. Emrah Doğan kardeşimiz de Diyanet görevlisi. Emrah Ddğan kardeşim bunu Almanya’da yapabiliyor da neden ülkemizdeki din görevlisi arkadaşlarımız namazda ve namaz sonrası okuduğu ayetlerin aşırların manasını cebinden çıkardığı akıllı telefonundan okumasın ve açıklamasını yapmasın. Hele namaz sonrası okunan “ SALATEN TÜNCİNA” duası ile ezan bitiminde yapılan dualar Türkçe okunmaz? Dua, Rabbimizle iletişimdir. Kendi dilimizle yapılmayan bir dua ile Rabbi’mizle nasıl iletişim kuracağız? Oysa Cenab-ı Hak Yusuf 2: “ Bu kitabı anlayasınız diye Arapça indirdik” Zuhruf3:” Şüphesiz biz onu, anlamanız için Arapça yaptık( indirdik)” Evet dilimiz Arapça değil, ama meal olarak yüzlercesi din âlimlerimiz tarafından dilimize çevrilmiş. Sayısız okuduğumuz hatimlere karşılık onun içinde ne var diye Rahmetli Akif’in yakınmasıyla hiç merak etmeyiz. Allah aşkına her Cuma akşamları geçmişlerimize okuduğumuz Yasin-i Şerifin bir de mealini okuyunuz. Ölüleri ilgilendiren tek bir ayet yok. Tamamen dirilere hitap etmektedir. Her Ramazan ayında aşağı yukarı çoğu camilerimizde Mukabeleler okunuyor. Sade bir Müslüman olarak Katiyetle karşı değim ama Müftülüklerimiz birkaç camiyi de “MEAL” hatmi olarak belirleyemez mi? Anlamadan, anlaşılmadan bir din nasıl yaşanır? Suyu pınarından içmek varken niye kirlenmiş başka kanallardan su içmek zorunda kalıyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığı din hizmetleri konusunda kendini yenilemeli.
Dini meslek edinip, dinden karın doyuran, dinden çoluk çocuğunu okutanlar, dinden para ve makam sahibi olanlar lütfen kendilerini bir çek edip düşünsünler. Dini anlamak ve anlatmakla görevli olanlar 15 Temmuz FETÖ gerçeğinden sonra şakağını iki elinin arasına alıp bir değil, birkaç defa düşünmeliler. Kırk yıldır FETÖ nün din anlayışındaki yanlışlarını ve sapkınlıklarını Milli Eğitim Bakanlığı mı yoksa Diyanet İşleri başkanlığı ve onun taşra teşkilatı Müftüler mi tespit edecekti? Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı. Ohalde, çok değil Rabbimizin Enfal suresinin 22.“ ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH KATINDA YARATIKLARIN EN ŞERLİSİ AKLI OLUP DA AKLINI KULLANMAYANLARDIR” ayetini öğretmiş olsalardı, bu ülkede 15 Temmuz yaşanmaz, 261 şehit, binlerce yaralı gazi olmazdı. Ülkemiz de dar boğaza girmezdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Görevlileri de kendilerini 15 Temmuzda benim payım ne diye sorgulamalı? Sen, teşkilat olarak FETÖ’nün kırk yıldır sapkın öğretilerine göz yum, kırk yıl sonra da Bağd-ül harabül basra( Basra harap olduktan sonra) “ Kırk yılın mahçubiyetini taşıyoruz” diye özür dile. Şunu iyi bilelim ki özür dilemekle, mazeret üretmekle sorumluluktan kurtulamayız. Hele manevi sorumluluğumuzdan asla… Yukarıda da arzettim. Her Ramazan camilerde MUKABELE okunur. Bu sene de Manisa’da bir çok camilerde mukabele okunmaktadır. Birkaç camide de “ MEAL HATMİ” olamaz mıydı?
Cevizi kemiren bir insana “ceviz nedir?” diye sorsanız, vereceği cevap “ Ceviz tahta parçasıdır” der. Cevizi kırıp içini tatmadan cevizin ne olduğu anlaşımayacağı gibi, Kur’an’ı güzel sesle okumakla Kur’an’ı ve dinimizi anlayamayız. Ne yazık ki hala cevizi kimermeye devam ediyoruz. Cevizi kırıp içini tatma konusunda din hizmetlerinde bir gayret göremiyoruz.
Kur’anı okumakla değil, anlamkla sevap işleriz. Bugün müslümanlar olarak Kur’an’a çok yakınız ama Kur’an bizlerden fersahlarca uzakta. Kur’an’ı müslümanlara yaklaştıracak olanlar da bu işi meslek edinip bundan karın doyuran insanlardır.Dinimizi anlamadan kulaktan duyma bilgilerle yaşamaya devam edersek, kırk yıl sora bir başka FETÖ’nün tuzağına düşmeyeceğimizin garantisi var mı?
Yeri gelmişken ben bu arada Namazlarda en sık okunan ayetlerle ve namazdan sonra okunan aşırları siz sayın okuyucularıma arzetmiş olayım.
Besmele: Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla
Fatiha Suresi: .. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O Rahmândır ve Rahîmdir. Hesap gününün mâlikidir. . (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Âmin.
İhlas Suresi. Deki O, Allah birdir. Allah sameddir. ( Hiçbir şeye muhtaç değildir her şey O’na muhtaçtır)O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.
S:Felak Suresi. De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım. ( Sade Müslüman her namazda okuduğu bu surenin anlamını bilse, muskacıların, üfürükçülerin peşinden koşar mı? Koşuyorsa sorumlusu kim? Cevabını da lütfen siz verin.)
Nas Suresi. De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım!
Emenerrasülü. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. «Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır» dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
Haşır suresi ( Hüvallahüllezi) Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, isteklerine erişenlerdir. Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz. O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.
Bakara 152: Öyleyse siz beni ( ibadetle ) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın nankörlük yapmayın. Ey İmam edenler! Sabır namaz ile Allahtan yardım isteyiniz Çünkü Allah mutlaka sabredenlerle beraberdir. 156. O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman ; Biz Allah’ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz, derler.. Bakara 145. Kullarım sana beni sorduğunda ( söyle onlara) ben çok yakınım. Buna dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. Ohalde ( kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru bulalar.
.
Umarım dile getirdiğim bu konulara Diyanet İşleri Başkanlığımız ve din adına koltuk işgal eden müftülerimiz duyarsız kalmaz. Hiç olmazsa bu sene bu mübarek ayda Türkiye genelinde camilerde okunan hatimleri Meal Hatmi olarak başlatırlar.
Hele camilerde namazdan sonra okunan ezan duası ile namazdan sonra okunan Selaten Tüncina dualarının Arapca okunmasına hiçbir anlam veremiyorum. Dua bir iletişimdir. Kendi dilimizle yapılmayan bir dua ile Rabbimizle nasıl iletişim kurabiliriz.Bu durum, dilini bilmediğimiz bir yabancı ile konuşmamıza benzer. Ezan sonu ile namaz sonunda okunan duaların Türkçe okunması ve okunan aşırların da mutlaka manasının verilmesi gerekir ki Kur’an’ı müslümana yaklaştıralım.
Sade bir Müslüman olarak bu tespitlerimle kimseyi ilzam etme gibi bir niyetim yok. Amacım bağcıyla uğraşmak değil, üzüm tatmak ve sade müslüman kardeşlerimin de üzümü tatmasıdır.
Bu vesile ile bütün Müslüman kardeşlerimin Kur’an Bayramı olan Ramazan ayını tebrik ederim.www.kadirkeskin.net