Geçtiğimiz haftalarda Ali Şeriati’nin “ Okuyan anlamıyor, dinleyen anlamıyor, hafızın sesi güzelmiş” başlıklı yazımda, beş vaktini cemaatle camide namaz kılan kardeşlerimizden kendi gayretleriyle öğrenenler hariç çoğunun her rekatta okunan Fatiha’nın yanında, her gün sabah akşam namazlarından sonra okunan “ Hüvallahüllezi” ile yatsı namazlarından sonra okunan “ Emenerrasülü”nün dahi manasını bilmediklerini belirterek, ülkemizde iki şeyi öğretmede başarılı olamadığımızı ifade etmiştim. Biri Din, diğeri de Dil. Afrika’dan ve Afganistan gelenler, kendi dilinden başka bir yabancı dili rahatlıkla konuşabildikleri halde, okullarımızda gençlerimize doğru dürüst bir yabancı dil öğretemiyoruz. Dili öğrenmek için ya kurslara, ya da yabancı ülkelere göndermek zorunda kalıyoruz. Dili, dilcilere bırakalım da, biz konumuza dönelim.
Bizi seven ve sevdiği için de bizi insan olarak yaratan Rabbimiz: Kaf 12: “ And olsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona şah damarından da yakınız” buyuruyor. Anamızdan, babamızdan ve can ciğer evlatlarımızdan bize daha yakın olan Rabbimiz, dünyada huzurlu, mutlu yaşamamız için yaşam biçimi olarak Kur’an’ı bize gönderdiği, her evin en mutena yerinde süslü, yaldızlı torbalar içinde duvarda asılı olduğu halde Kur’an bize çok yakın ama biz Kur’an’a çok uzağız.
Diriler için hayat nizamı olan yüce kitabımızı, ölülerin ruhuna okuyarak, ölü kitabı haline getirmişiz. Kur’an bir vadide, biz başka bir vadide hayatımızı sürdürüyoruz. Buraya kadar anlatmak istediğimi de merhum Akif yıllar önce veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Ya açar, bakarız Nazm-i Celilin yaprağına / Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir Kur’an hele şunu hakkıyla bilin/ Ne mezar başında okumak, ne de fal bakmak için.
Rahmetli Akif’in mısralarından sonra gelin de Müslüman olarak kendimizi değerlendirelim. Zümer 9: “ De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ……” buyuran, bilen insanı gören insana, bilmeyen insanı da ama insana benzeten Rabbimizin mesajını anlamadan okursak O’nu ve buyruklarını nasıl bileceğiz ve nasıl yaşam biçimi haline getireceğiz? Bilgisizce hayatı nasıl göğüsleyeceğiz? Rabbimizin hoşnut olduğu amelleri nasıl öğrenip ona göre hayatımızı nasıl düzenleyeceğiz?
Allah bilenleri sevdiği halde biz neden onu bilmemekte, onun Nazm-i Celilini anlamamakta direniyoruz. Her akşam-sabah namazlarından sonra hocalarımız “ HÜVALLAHÜLLEZİ,” yatsı namazından sonra da “ EMENERRASÜLÜ” aşırlarını okurlar. Gün aşırı da olsa Rabbimizin buyruğu gereğince manasını da okusalar günaha mı girilir?
Hepsi değil ama maalesef bazı din görevlilerimizin okudukları aşırın manasını anlatma yönünde bir gayret içinde değiller. Mahallemizin cami derneği başkanı vasıtasıyla cemaatin bu konudaki dileği hocamıza iletildiğinde Hocamız: “ DİYANET BU KONUDA BİR ÇALIŞMA YAPIYOR.” mazeretini ileri sürerek olumsuz cevap verdi. Gel de: “ Okuyan anlamıyor, dinleyen anlamıyor, hafızın sesi güzeldi değil mi? “ diyen Ali Şeriati’ye hak verme. Aslında Diyanet çalışmış da ya bizim hocamız bi haber veya da işine gelmiyor tembellik yapıyor.
Fırsat buldukça mahallemin dışındaki camilere de yolum düşüyor. Sultan Cami İmamı Sayın Ö.Faruk Altunağa hoca efendi, Karaköy Attar Hoca camii imamı Harun Kışlalı, Hacı Mahir Camii İmamı Bünyamin Baysal, Manisa’nın çok büyük saygı duyduğu Sefer Hocamız namaz sonrası okuduğu aşırların manası hakkında bilgilendiriyor da diğer din görevlilerimiz niye bunu yapmıyor?
Geçtiğimiz hafta camimizin imamı değişti. Camimize Hatuniye Camisinin emekli imamlarından Manisa’da saygın bir yeri olan ve Manisa’nın çok sevdiği ve değer verdiği Sayın Mehmet Metecan hocamızın oğlu Mustafa Metecan tayin oldu. Mustafa Metecan hocamız da tıpkı babası gibi kıyafeti ve zerafetinin yanında nezih, nezaketli, güler yüzlü, sempatik, sıcak davranışları ile bir anda cemaatle kaynaştı. Sesi ve ölçülü mikrofon kullanışı ile cami cemaati de kendisini sevdi. Hocamızda dikkatimi çeken hususlardan biri de aşırların manasını okuduğu gibi bir de her gün öğle veya ikindi namazından önce cemaate bir ayet, bir hadis, bir dua ve bir de Müslüman’ın günlük hayatta karşılaştığı müşküllerine yönelik bir fetva okumaya başlaması. Hocamızdan rica ederek okuduğu kitabı alarak inceledim. Kitap, 365 güne yönelik olarak yukarıda da ifade ettiğim gibi ayet- hadis dua ve fetva şeklinde hazırlanarak bütün camilere gönderilmiş. Cami cemaatini ve her sade Müslüman’ı bilgilendirici bir kitap. Kitabı hazırlayan kom. üyeleri Dr. N. Bodur,R. Dağlı,T. Akkuş,H. Teniz, G. Tokgöz hocalarımızla, Diyanet İşleri Başkanlığımızı kutluyorum. Sade dili ve üslubu ile herkesin anlayabileceği şekilde çok güzel ve mükemmel hazırlanmış. Ama gördüğüm kadarıyla uygulama yok. Belirttiğim isimler dışında Manisa’daki bütün camilerin müdavim cemaatinden de bu bilgi alınabilir. M.E. Bakanlığı ne kadar güzel müfredat hazırlarsa hazırlasın müfredat okullarda uygulanmazsa, o müfredat hiçbir anlam ifade etmez. Komisyon marifetiyle hazırlanıp Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da bütün camilere gönderilen bu kitabın okunarak cemaatin istifadesine sunulması için müftülüklerce gerekli takibat yapılmalıdır.
Teşbihte hata olmaz derler. Cevizin kabuğunu kırıp içini tatmadan cevizin ne olduğunu anlayamayız. Kur’an’ı da okuyarak Rabbimizin bize ne anlatmak istediğini bilemeyiz. En sade Müslüman kardeşimizden en entel Müslüman kardeşimize kadar bilgilendirici olarak hazırlanan “ DİN GÖREVLİSİ İLE 365 GÜN HER GÜN BİR AYET, BİR HADİS, BİR DUA, BİR FETVA” kitabının, camilerde okunur ve okutulur hale getirilmesi gerekir.
Elçiye zeval olmaz. Bu dilek, sadece benim değil genelde cami cemaatinin bir temennisidir. İlgililere arz olunur.