Her şeyin orijinali güzeldir. “ Ahsen-i Takvim” olarak yaratılan insan, yaratıkların en güzeli ve en mükemmelidir. Allah her insanı özel ve güzel olarak yaratır. Hiç ana rahminden dünyaya gelen çocuklar içinde çirkin çocuk gördünüz mü? Çocuklar gerek fıtrat, gerekse fizyolojik olarak tertemiz ve güzel olarak dünyaya gelirler. Ama zamanla aldığı eğitime ve yetiştiği çevreye göre ya çirkinleşirler, ya da güzelleşirler. Adana’dan Ankara – Sincan dâhil İzmir’e kadar seminerlerim dolayısıyla birçok cezaevlerine girdim, çıktım. Hele bir yaz günü girdiğim A. cezaevinin konferans salonunda genç delikanlı ve orta yaşlı mahkûmların vücutlarında akrep, yılan, şahmeran, aslan ve muhtelif döğmeler görünce, acaba bir ormana mı girdim diye şok geçirdim. Mutlaka bu kardeşlerimiz güzelleşmek için bunları yaptırıyorlar ama maalesef?
Geçenlerde arabamı götürdüğüm sanayide ustanın yanında çalışan 24 -25 yaşlarında tahmin ettiğim bir delikanlının boynu kıpkırmızı ciğer gibi dikkatimi çekti. “ Hayrola delikanlı boynunda bir rahatsızlığın mı var?” dediğimde, “ Hayır amca sevdiğim kızın babası boynumda döğme var, diye kızını vermedi. Boynumdaki döğmeleri kazıtıyorum” dedi.
İster Allah’ın yaratıklarının, isterse insanların yaptıkları bir cismin ( örneğin fabrikadan çıkan arabaların ) üzerine bir nokta ilave edin. Mutlaka sırıtır. Hele son zamanlarda haberleriyle ekranları işgal eden güzellik merkezlerine ne dersiniz? Bunlarla ilgili bir güzellik uzmanı “ 45- 50 yaşlarındaki bayanların 35 yaşında gözükmek için yaptırdığı makyajları anlıyorum da, yüzüne bakmakla kıyamayacağımız 18 ile 20 yaşlarındaki o güzel kızlarımız, güzellik merkezlerinde güzelleşeyim derken cüzdan dolusu para ile 35 yaşındaki bir kadın haline gelmelerine bir anlam veremiyorum.” diyor. Allah’ın özene bezene yarattığı burnu, dudağı, kulağı, yüzü, kipriği beğenmeyip de sağlık sorunu olmaksızın cepler dolusu para ile bıçak altına yatanlara ne dersiniz?” Ben diyecek bir kelime bulamıyorum.
Sonuç. En güzel makyaj malzemesi ABDESTTİR. Kuranı Kerimde abdest üzerine abdest almayı “ NUR ÜSTÜNE NUR” olarak ifade eder. Gençliğinden itibaren badana gibi yüzünü boyalayan bayan kardeşlerimizle, aynı yaşta gençliğinde güzelliğiyle hiç dikkati çekmeyen abdestli, yaşmaklı, yemenili bacılarımızın ahir ömründe yüzlerini kıyaslarsanız abdestin ne güzel bir makyaj malzemesi olduğunu görürüz. Kaldı ki çok önceleri bir röportajında okuduğum makyaj malzemelerini üreten Yahudi kadını Helina, hayatında hiç makyaj yapmadığını beyan etmişti. Çünkü yapılan makyaj tabakası ile hücrelerin teneffüs imkanları olmadığı için hayatiyetlerini kaybederek erken yaşta yüz buruşmalarına sebep olduğu söylenmektedir.
Konu ile ilgili yıllar önce İstanbul Bağcılar’da, bir genç kızımızın, güzellik uğruna yaşadığı trajik bir olayı anlatan gazete haberini siz okurlarımla paylaşmak istedim. Buyurun:
“Çevremde güzel olarak bilinen bir kızdım. “Manken gibi bir kızsın.” diyorlardı. Zaten ben de manken olmak istiyordum. Ancak hafif kilom ve burnumun şeklinden memnun değildim. Arkadaşımdan, bu konuda ünlü bir güzellik merkezinin methini duydum. Ancak param yoktu. Ablam Neşe’nin altınları aklıma geldi. Evlerine gittim. Zili çaldım. 10 yaşındaki yeğenim Pakize kapıyı açtı. Ablamın işte olduğunu biliyordum. Pakize’ye annesinin altınlarının olduğu yeri söyle, dedim. Söyledi. Yatak altındaymış. Altınları alacağım, babana çalındı dersin dedim. Pakize ise, olmaz babam kızar dedi. Ellerime çorap giyip Pakize’ye, haydi oyun oynayalım dedim. El, ayak ve ağzını bağladım. Yere yüzükoyun yatırdım. Mutfaktan bıçak aldım. Pakize oyun oynadığımızı sandığı için kıpırdamıyordu. Bir an manken olduğumu düşündüm. Bıçağı kaldırdım ensesine, kafasına, beline doğru hızlıca vurdum. Pakize kan içindeydi. Yatağın altından altınları, bilezikleri aldım. Çantama koydum. Ellerim kan içindeydi. Yan odadaki Ahmet aklıma geldi. Yanıma çağırdım. Kanı görünce korkup kaçmaya başladı. Yakalayıp yere yatırdım, tıpkı Pakize gibi… Bıçağı kaldırdım, ensesine, koluna, kafasına vurmaya başladım. Kaç tane vurduğumu hatırlamıyorum. Bıçağı yerine koymaya giderken Ahmet hareket ediyor gibi geldi. Döndüm, Ahmet’in ensesine son bir darbe vurdum. Ellerimi ve bıçağı yıkadım. Bıçağı yatağın üstüne koydum. Para ve bilezikleri aldım, çıktım. Fenalaşmıştım. Bayrampaşa’ya gittim. Üç çeyrek altını sattım. Oyalanıp eve gittim. Poşette yedi çeyrek altın, üç bilezik, üç küpe, iki harf vardı. Şimdi çok pişmanım.” (Star, 11.4.1999)
Gençlerle ilgili olumsuz ve olumlu haberleri takip ederim. Daha sonra gençlere bunları örnek olarak sunarım. Bu acıklı olayı da yıllar önce kesmiş, arşivime almışım. İnsanın içini burkan bu cinayet korkunç bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Yukarıda da arzettiğim gibi Allah yarattığı her insanı özel olarak yaratır. Her insanın kendine göre bir güzelliği vardır. En güzel olarak nitelediğimiz insanda olmayan bir güzellik, güzel olarak dikkatimizi çekmeyen bir insanda vardır. Ya dişi güzeldir, ya gözü güzeldir, ya burnu güzeldir, ya da aklı güzeldir, yada çok önemli bir yeteneği vardır.. Mutlaka güzel güzel olan bir yanı vardır.
Gençlerimiz şunu iyi idrak etmeli. Hiçbir mahir cerrahın eli, Allah’ın yarattığından daha güzelini yapamaz, haşa yaratamaz.
.Çocuklarımızı ve gençlerimizi, başkalarının güzelliğiyle kıyaslamayalım. Bu durum; başarısız öğrenciyi, başarılı öğrenciyle kıyaslamaya benzer. Daha küçük yaşlarda Barbie oyuncaklarla büyütülen çocuklar, ergenlik çağında dün yaşayışı ile toplum dışı kabul edilen bazı insanlar, bugün ekranlarda çocuklarımıza yıldız diye takdim edilerek onlara özendirilerek veya özenerek büyütülüyorlar. Bunun sonunda da gençler, kendi kişiliğinden soyutlanarak, başkalarına özenerek, başkaları olarak yaşamaya başlıyorlar. Sıkıntı da işte burada başlıyor. Manken olmak için 8 ile 10 yaşındaki yeğenlerini acımasızca katleden kız, sıradan değil eğitimli bir kız. Ekranlarda ve yazılı basında, zayıflama ilaçları ile zayıflama aletlerinin tanıtımı her geçen gün artıyor. Hatta ilaçlardan dolayı ölen gençleri de yine basından okuyoruz. Bu reklam görüntülerinde, bir hafta içinde nasıl zayıflanacağı ballandırılarak anlatılıyor, “manken” gibi olacağı vaat ediliyor. Çok sık ara ile ekrana gelen bu spotun, diğer kanallarda da çaktığını düşünün. Kim bilir kaç saat görüntü olarak ekrana geliyor. Bu reklamları seyreden gençlere manken gibi vücudun “ideal ölçü” gibi lanse edildiği bir ortamda değil gençler, hafif yağlı kadınlar bile komplekse girmez mi? İhtimal ki kızcağız bu kompleksle bu cinayeti işledi. Pekâlâ, cinayetin sorumlusu kim? Her gün TV. ekranlarında mankenlerin hayatına özendirip zayıflama ilaçları veya aletlerinin satılmasını teşvik eden medya mı? Yoksa aldanan insanlar mı? Zayıflamanın yemeğe dikkat etmek, spor ve beden hareketleri yapmak gibi daha masum ve kolay yolları niçin göz ardı ediliyor. Yüce Peygamberimiz: ”Sofraya tok oturun, aç kalkın, midenizi üçe ayırın, ancak üçte birini doldurun. Üçte ikisini de su ile havaya ayırın” buyuruyor. Doktorların ifadesine göre bugün birçok hastalığın sebebi fazla yemektir. Unutmayalım ki insanoğluna, midesinden daha zararlı başka bir kap verilmemiştir. Büyüklerimiz de sağlığın ve mutluluğun sırrının, az yemek, az uyumak, az konuşmak olduğunu söyler. Bunun böyle olduğu hem dinen hem de tıbben sabittir. Karnını tıka basa doyuran, onu hazmetmek için de ilaç kullanan kardeşlerimiz, lütfen; su içsem de kilo alıyorum, diye kendilerini aldatmaya kalkmasınlar. Can boğazdan gelir, yine boğazdan gider. Mübarek Ramazan ayında oruçla bedenimizin ne kadar hafiflediğini hissetmiyor muyuz? Kilolu kardeşlerimiz, neden peygamberimizin sünneti olan pazartesi, perşembe orucunu tutmayı düşünmüyorlar. Oruca niyetlenmekle tüm sindirim organlarımızın dinlenmeye çekildiğini doktorlar söylüyor. Oruçsuz ağza disiplin getirmek mümkün değildir. Acem hükümdarlarından biri, peygamberimiz zamanında Müslümanların hizmetinde bulunmak üzere bir tabip (doktor) gönderir. Fakat kimse muayene olmak ve ilaç almak üzere doktorun yanına gelmez. Hekim, bir gün peygamberimizin huzuruna çıkarak der ki: - Hükümdarımız beni buraya Müslümanların tedavisi için gönderdi. Oysa burada bulunduğum süre içerisinde bana kimse müracaat etmedi. Dolayısıyla mesleğimi yapamadım. Efendimiz buyurdular ki: Ashabımın bir âdeti vardır. Acıkmadıkları sürece yemek yemezler. Yemek yerken de, daha iştahları varken sofradan ellerini çekerler. Bunun üzerine hekim: - “İşte sağlığın esası bundan ibarettir.” der. Efendimize hürmetlerini arz ettikten sonra ülkesine döner. Kilo fazlalığı olan kardeşlerimiz tıbb-ı nebevide tavsiye edilen yemek adabına uyarlarsa sanırım, problemlerini zayıflama ilaçlarına ihtiyaç duymadan kendileri hallederler. Anneler- babalar da çocuklarını başkalarına (mankenlere, artistlere, futbolculara) benzeterek değil, kendi güzelliklerini öne çıkararak eğitirlerse, yukarıdaki acılı haberleri duymak zorunda kalmayız. Sözün burasında Lokman Hekim dâhil ünlü hekimlerden ikisinin yemekle ilgili önemli hikmetler barındıran sözlerini sizlerle paylaşmak isterim. “Ey oğul, elindeki yiyeceğe ihtiyacın yoksa bırakman, onu tok karına yemenden daha hayırlıdır.’’ “Akıllı kişi; sevdiği şeyi, hoşuna gitmeyecek ilaçları kullanmamak için terk eden kimsedir.’’ ‘‘Ancak hazmedebileceğin kadar ye. Hazmedemeyeceğini yediğin takdirde midene gönderdiğin o lokmalar seni yer. “
Sağlıkçı değilim ama sağlıkçıların şu öğüdünü hep beraber unutmayalım. Öğünlü – öğünsüz yiyerek midemizi çöplük haline getirmeyelim.
Not: 1- Yıllar önce Sokrates’in : “ Ey Atinalılar kedi köpeklerinizin eğitimi için ayırdığınız zamanın birazını da çocuklarınızın eğitimi için ayırın” diye, o günün anne- babalarına yalvarırcasına haykırmıştır. “ Oğlumun ölüm haberini getirene müjde vereceğim.” diyen öğrenci velimin göz yaşları ile gittiğim bir cezaevinde “ Bana bir oğul ver, nasıl olursa olsun.” diyen bir mahkum kardeşimin oğlunu öldürmekten dolayı cezaevinde döktüğü göz yaşları hala gözümün önündedir. Ben de günümüz ebeveynlerine diyorum ki çocuk eğitimi, çocuğunuzun kursağını tıka basa doyurmak, markalı giysiler giydirmek, istediği oyuncağı almak değil, kursağının yanında manevi dünyası olan ruhunu da doyurmaktır. Lütfen çocuklarınızın ruhunu başkaları ile aptal kutusu olan TV. ye ve sosyal medyaya bırakmayın ki ileride sizler de göz yaşı dökmeyin.
2- “ Sizin en hayırlınız göründüğü zaman Zülcelalin ( Allah’ın) hatırlandığı kişilerdir.” Buyuruyor yüce peygamberimiz. Yazımın içeriği ile örtüşen abdestli- namazlı yaşı doksanın üzerindeki üç sima ile “ Allah’ı yer yüzünden sileceğim” diyen, beyninde oluşan yüzlerce Sifülüs adlı kanser mikrobu dolayısıyla Nemrut gibi çıldırarak 54 yaşında ölen Lenin’in simasının karşılaştırmasını siz okurlarıma bırakıyorum.” Yüzler vardır ağarır, yüzler vardır kararır.” Hiç dünyada ağaran yüz öbür tarafta kararır mı?. Yazımın genel yorumunu siz okurlarımın takdirlerinize bırakıyorum. Selam ve dua ile. www.kadirkeskin.net