NE OLACAĞIMIZI ve NEREYE GİDECEĞİMİZİ BİLMEDEN YAŞAMAK
Yolunuz hastanelere ve hapishanelere düşüyor mu bilmiyorum. Benim sık sık düşüyor. Adana’dan Ankara, Konya Kütahya, İzmir’e kadar gitmediğim ve girmediğim cezaevi kalmadı. 22 Kasım’da da Bergama Kapalı M Tipi ceszaevinde idim. .
Muhtelif cezaevlerinde Yedi yaşında bir kız çocuğu olmayı ne kadar isterdim, bir anlık öfke ve karşılığında 24 yıl… Beni yıkan davalar depremler değil, en yakın dostlarım ve arkadaşlarım. Bana bir oğul ver, nasıl olursa olsun, dedim. Oğul yüzünden cezevinde bir baba. Alkol her türlü kötülüğün anası değil, aynı zamanda babası. Yalancı dünyaya yeniden gelebilseydim, Para ve zamanımı boş yere hacadım, Telafisi Olmayan Pişmanlıklar içindeyim. diyen dert yumağı kardeşlerimle karşılaştım.
Ebu Derda (Hz.) dostuna: “ Sık sık hastaları ziyaret et.” demişti. Çok şükür, hastanelere de uzak değilim. Hastanede yatan dostlarımı ziyaret etmeyi mümkün mertebe ihmal etmem. Onları ziyaretimde diğer hastaları da gezerim. Bu arada aile fertlerimin hepsi de doktor. Onları ziyarete gittiğimde de zaman zaman hastalarını da ziyaret ederim. Buralarda da hayatlar yaşanıyor. Genç bir delikanlı, motosiklet kazasında boynu kırılmış külçe hâlinde yatıyor. Kentin en zengini kansere yakalanmış bir kaşık çorba içemiyor. Nefes alıp veremeyen koah hastaları. Daha neler neler…
Kiminin ümidi yok hayatından, kiminin pek çok. Hastaları dinleyince anlıyorsunuz ki konuşmalarında ve dualarında yalan yok, gösteriş yok. Ölüme bu kadar yakın olunca insan, saflaşıyor. Her türlü yapmacık tavır ve davranışlardan uzaklaşıyor. Onları ziyaret etmek, hatırlarını sormak, ne büyük ibadet. Hem Rab’bimiz memnun kalıyor hem de hastaların hoşnutluğunu kazanıyoruz. Hastane odaları ve hapishane koğuşları bu dünyada duyduğumuz en doğru haberlerin kaynağıdır.
Dışarıdaki tuzu kuru bizler, sanki buralara hiç düşmeyecek gibi yaşıyoruz. Şair:” Ve bir nefes gibi/ alıştığımız şeydi yaşamak, diyor. Belki de böylesi alıştığımız için hayatın bir sonu olduğunu hiç düşünmeyiz. Son nefesi hiç kabullenmeyiz. Ama inanıyorsak hatta inanmasak da ölüm güzel şeydir. Güzel olmasaydı dedelerimizin dedesine veya biz elden ayaktan düşüp yaşlandığımızda kim bakardı, bize? Bir anne babanın on çocuğa baktığını biliyoruz ama on çocuğun bir annesine babasına bakmayıp aralarında kavga vesilesi olup sokağa bıraktıklarını duymuyor muyuz?
Evet, insan ölür. Ve iyi ki öyle olur. Biraz önce sözünü ettiğim hastane koğuşlarında, yoğun bakımda yatan hasta kardeşlerimizi düşünün. İlaç kokulu odalarda, sancılar içinde geçen geceleri… Yaşlıları düşünün; tutmayan elleri ve dizleri, tat almayan dilleri, görmeyen gözleri, işitmeyen kulakları, anlamayan zihinleri anlamaya çalışalım. Böyle yaşamak ister miydik? Hele göz iziyle açılıp, koridorları çınlatan sesiyle açılan demir kapılar arkasında betonarme duvarlar arkasında gök yüzünün maviliğine hasret kalarak yaşamak. Allah gücümüz dışındaki sıkıntı ve dertlerle bizleri imtihan etmesin. Amin….
Şair: Dostlarla çıktığımız yolda teker teker yalnız kaldık, diyor. Şükür ki biz de yolcuyuz. Yaz, bahar ordadır, hoşsohbet ordadır. Yâr, yâran, dost canan ordadır. Arkada bıraktığımız bizden bir parça olan çocuklarımız ve torunlarımız da er geç yanımıza gelecektir. Sevdiklerimizin hiçbiri, bu dünyada kalıcı değildir. Hepimizin yeri orasıdır, gerçek yurdumuz orasıdır. Gayrisine gerek yok ruhunu teslim ederken: “ Ümmeti ! Ümmeti ! Ümmeti!” diye bizi sayıklayarak vefat eden “Yüce Resulümüz” de ordadır.
Not: 28 Kasım’da Biga Proje Anadolu İmam- Hatip Lisesi Müdürü Sayın Mustafa Koroz Beyefendi ile Eğitim Bir- Sen Başkanı Sayın Necmettin Güder bey kardeşlerimin davetiyle Biga’da verdiğim seminer görüntüleri.. Beni öğrencileriyle buluşturan Okul Müdürü kardeşlerime çok çok teşekkür ederim.
www.kadirkesin.com
Değerli müdürüm, maalesef ki akla dara dusmeyenin gönlü de dara düşmüyor. Ama vicdanı olanın yüreği her daim dara düşenlere koşuyor. Yaradanım her zaman sizin gibi kosanlarla beraber olmayı nasip etsin.