Kendini gözlemlemek, kendini düzeltmektir. Kişi geçmişini gözlemleyebilirse geçmişte yaşanılan hataları, ihmalleri kısacası hayatına dair yanlışları her şeyi düzelterek “ NASUH “ kardeşimiz gibi ecel terleri dökmek durumuna düşmez. Bu bakımdan mübarek Ramazan ayı, her Müslümanın geçmişini gözlemleyerek geleceği düzeltmek için büyük bir fırsat ayıdır. Öbür dünyanın cennet ve cehennemini kazanmanın yolu ile dünyanın cennet ve cehennemini tercih edip yaşamak da kendi elimizde. Her iki dünyada hangisini seçip nerede yaşayacağımız başkalarına değil, kendimize bağlıdır. Bu ayın ruhaniyetini fırsat bilenler elbette namazlarıyla, oruçlarıyla, iftar ve sahurda yaptıkları dua ve tövbelerle, verecekleri zekat ve fitreleriyle gereği gibi değerlendireceklerdir. Ramazan ayı, Allah’ın rahmet kapılarının açıldığı bir aydır. Üstelik bu ayda Kadir gecesi gibi mübarek bir gecenin bulunması da müminler için bir ayrıcalıktır.
Nasıl çekilen mailler, mesajlar bir anda dünyanın öbür tarafına ulaşıyorsa yapılan dua ve tövbeler de anında yüce Mevla’ya ulaşmaktadır. Cenab-ı Hak, hulusi kalple yapılan duaları ve tövbeleri kabul edeceğini Kur’an- Kerim’ de açıkça beyan etmektedir. Ancak burada çok dikkat etmemiz gereken bir husus var. Tövbe, aynı günahtan bir daha tekrar etmemek için yapılır. Tövbeyi aşındırmamak gerekir. Malum çok güzel bir bıyığı olan bir Karadenizli berberin önüne oturmuş: “ Berber bıyıklarımı kes” demiş. Berber :“ Çok güzel bıyıkların var, üstelik de sana çok güzel yakışıyor. Niye kestiriyorsunuz?” dediğinde, Karadenizli: “ Fare geçti.” der. Berber: “ Öyleyse yıka, niye kestiriyorsun?” diye cevapladığında, Karadenizli “ Yol olur.” demiş. İslam’da tövbe, Hristiyanların Noel’de yaptıkları günah çıkarma gibi değildir. Tövbe, aynı günahtan bir daha tekrar yapmamak için tövbe edilir. Mevlânâ. bunu Nasuh tövbesiyle hikâye etmiştir.
Eskilerin “ kadın biti” diye tabir ettikleri kadın düşkünü Nasuh isminde bir adam varmış. Kadınların mahrem yerlerine bakmak hoşuna gidermiş. Bir gün düşünmüş, taşınmış demiş ki en iyisi ben; onun, bunun camını gözetlemektense kadınlar hamamına tellak olarak gireyim, der. Saçını uzatmış, tıraşını tam olarak yapmış, bedenindeki tüyleri yolmuş, kadın kıyafetine girerek çarşafa bürünmüş, hamama gitmiş. Sesini de kadın sesi gibi incelterek hamamcıya: “ Fakirim, garibanım, kalacak yerim yok. Burada ben güzel tellaklık da yaparım.” diyerek hamamcıyı inandırmış. Hamamcı da bunu hamama tellak olarak almış. Hamamda göreve başlayan adam, amacına ulaşarak kadınları ovmaya, kirlerinden arındırmaya ve doyasıya da onları seyretmeye başlamış.
Derken bir gün saraydan çok hatırlı bir kadının, hamamda çok paha biçilemez yüzüğü kaybolur. Hamamda her taraf aranır, bulunamaz. Derler ki hamamdan kimse çıkmayacak. Çalışanlar ve patron dâhil herkes sıraya girecek, herkes yoklanacak. Peştamalların altına kadar bakılacak kadınlar tarafından. Bu arada Nasuh da sıraya girmiş. Bütün kadınların her tarafı yoklanıyor. Peştamalların altına da bakılıyor. Nasuh da 7. sırada. Birinci kadın yoklanmış, yok. İkinci kadın yoklanmış, yok. Nasuh korkuyor. Tabii ki erkek olduğu bilinirse başının vurulmasından korkuyor. Şimdi Nasuh’un hâletiruhiyesini düşünün. Nasuh, sırada ecel terleri döküyor, içinden: “ Ya Rab’bi, kadına mı, bir daha bakmam, tövbe!” diyormuş. Allah’tan 6. Kadında yüzük bulunmuş. Nasuh aranmamış. Nasuh o gün oradan çıkmış, değil kadınların mahrem yerine bakmayı, yüzlerine bile bakmaz olmuş.
İşte tövbe böyle olacak. Yani tövbe ederken Rab’bimizden başka bir şey düşünmeden tövbeye bütün vücudumuz katılabiliyorsa o tövbedir. Namazlarımızı kıldıktan sonra dua ediyoruz, günahlarımızın affını istiyoruz. Burada ağız, dil ayrı şeyler söylüyor, göz ayrı şey görüyor, kulak başka şeyler dinliyor. Tövbe böyle olmaz, diyor tarikat erbabı. Tövbeye, tırnağımızdan saçımıza kadar bütün hücrelerimiz katılmalıdır.
“ Rabbinize istiğfar edin. Sonra ona tövbe edin. Şüphesiz benim Rab’bim çok merhametlidir, çok sevendir.” Burada Rabbimizin bize olan mesajı, geçmişte bilerek veya bilmeyerek yaptıklarımızdan dolayı Allah’tan af talebinde bulunacağız. Ve yaptıklarımızdan şu anda vazgeçeceğiz, ileride bir daha o günahı yapmamaya karar vereceğiz “Nasuh” gibi .(Hud/90)
“ Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan ( yaptığınızdan) sorumludur. (İsra /36)
Kulak, göz ve gönül insanın en değerli organlarıdırlar. Ana rahminden dünyaya geldiğinde bütün organlarımız, Hristiyanlarda olduğu gibi günahkâr olarak değil, tertemiz olarak dünyaya gelir. Hristiyanlarda, insanlığın atası cennete günah işleyip dünyaya indirildiği için insanlık da günahkâr babanın günahkâr çocuğu olarak dünyaya geldiklerinden her doğan çocuk, doğumunun 7. gününde vaftiz( Günah çıkartılır.) edilir. İslam dininde ise her doğan çocuk, dünyaya tertemiz olarak gelir. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet getirilerek ismi verilir. Ancak ergenlik çağından sonra her duyuş, her bakış ve düşünüş bizden bir şeyler götürür veya getirir. Şair :
“Gözümün baktığına/ Gönlümün aktığına/Kulağımın çaktığına / Estağfurullah tövbe” demiş.
Bağımlılık ciddi bir hastalık türüdür. Onun için gözümüz haramın peşine düşmesin. Kulağımız; yalana, gıybete, iftiraya iltifat etmesin, gönlümüz kayalar gibi katılaşmasın. Rab’bimiz rahmet ayında bizlere mağfiretiyle muamele etsin. Gönlümüz, batıl şeylere yaklaşarak küf tutmasın. Başı rahmet, ortası mağfiret olan bu ayda gelin hep beraber geçmişimizi gözlemleyerek “ NASUH” tövbesi yapalım.
Unutmayalım ki herkes kendi tarlasına neyi ekerse, daima ve yalnızca onu biçer. Tohum da harman da biziz. Beden bahçemize ne ekersek onu biçeceğiz.