Yaşasın Türk Tayyareciliği ve Yaşasın Teknofest Çoşkusu
Tabii ki genelleme yapmadan üzülerek ifade etmek istiyorum ki, ülkemin toprağında doğup, büyüyen, bu topraklarda karnını doyuran bazı kişiler, ülkemin yaptığı gemisinden arabasından, İHA ve Sİ HA’sından, bulunan petrol ve gazından rahatsız olmaktadırlar. Üstelik bunların da çoğunun bu ülkenin okulunda okuyup, bu ülkenin hazinesinden maaş alarak çoluk çocuğun karnını doyuran okumuş kesim olması ne kadar hazin. Hatta bunların mecliste olması da ayrı bir garabet. Bu zihniyet Atatürk’ün vefatından sonra ülkemizin gelişmemesi için elinden gelen ihaneti yapmışlar, yapmakla kalmamış, kendilerini bu memleketin asli unsuru olarak kabul ederek halkı horlamışlar, ülkemizin gelişmesi için ter döken Vecihi Hürkuş, Dilligil , Demirağ ve Erbakan’ın da analarından emdikleri sütü burnundan getirmişler
Bu tipler, halkı kömürcü, makarnacı olarak horladıkları gibi ilim adamlarımızı da uyduruk fıkralarla onları halkın huzurunda küçük düşürmeye çalışmışlardır.
İşte bunlardan birisi:
Neymiş bir mecliste Amerikalı: “Biz Mars’a gideceğiz..” demiş
Alman: “ Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz.” demiş
Fransız: “ Atom bombasını etkisiz hale getirecek proje üzerinde çalışıyoruz” demiş.
Bizim Temel de: “ Biz de güneşe gideceğiz.” deyince, Avrupalı bilim adamları: “Güneşe nasıl gideceksiniz, güneş yakar.” dediklerinde, Temel de: “O kadar enayi değiliz, tabi, akşam serünlüğünde gideceğiz.” diye cevaplamış.
Her ne kadar burada Temel’in kıvrak zekâsı ve hazır cevaplığı söz konusu ediliyorsa da bu fıkra ile buz gibi Temel’in şahsında Türk bilim insanı ile alay söz konusudur. Nitekim Vecihi Hürkuş için çevrilen filmde de bu küçümsemeyi açıkça görürsünüz.
Aşağıdaki bilim insanlarımızla mucitlerimizin başına gelenler bunlardan bazılarıdır.
1-Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk “ DEVRİM” isimli otomobil.1961 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, Eskişehir demiryolu fabrikasında, 129 günde üretildi. Özellikle bilinmeyen bir el devreye girdi. Benzin deposu bilinmeyen bir el tarafından boşaltılan arabaya bindirilen Cemal Gürsel Anıtkabire giderken yolda arabanın benzini bitti. Sanki düğmeye basılmış gibi basın bir anda alayvari “ Türkiş (!)” diyerek aleyhte bir propaganda furyası ile yerli araba doğmadan öldürüldü. Devrim Arabasının başmühendisi Kemalettin Vardar olayı izah etmeye kalksa da kimse onu dinlemedi. Ogün Mühendis Kemalettin Vardar dinleseydi, bugün karayollarımızda Alman arabaları ile değil, almak için sıraya girdiğimiz TOOG yerine “ DEVRİM “le seyahat eder olacaktık.
Devrim arabasının imal edildiği o yıllarda yeni savaştan çıkmış Güney Kore’de arabanın esamisi okunmazken, bugün ise dünyada otomativ sektöründe önde gelen lider ülkeler ardasında yer almaktadır. Bu tür ihanetler ülkemizi hem otomotiv, hem de savunma sanayiinde bir asır gecikmemize sebep olmuştur.
2-Vecihi Hürkuş (1896- 1969), Türk pilot, mühendis ve müteşebbis. Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biridir, Türkiye'nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisidir, Türkiye'nin ilk yerli uçağını üretmiştir.
28 Ocak 1925'te "VECİHİ K-VI"adını verdiği uçağını uçurur. Ancak bürokrasi harekete geçer. İzinsiz uçuşla hava sahasını ihlal nedeniyle ödül yerine uçak sevdalısı Vecihi Hürkuş’a ceza verilir. Vecihi Hürkuş'un ceza almasının nedeni ise, o yıllarda bürokraside havacılıktan anlayan kimsenin bulunmamasıydı. Tıpkı idam edilen Galile’nin “ Dünya dönüyor” demesini anlayanın olmaması gibi.
Kendi ülkesinde ceza alan Vecihi Hürkuş, Çekoslovakya’ya davet edilerek Çekoslovakya’da yetkililer tarafından yapılan bir törenle, “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesi verilmiştir. Çekoslovakya’dan Türkiye’ye uçarak gelmiştir. Avrupa’dan uçuş izni alan Vecihi Hürkuş, ne yazık ki kendi ülkesinin bürokrasisinden uçuş izni alamamış, ülkemizde kendi yaptığı uçakla uçuşuna müsaade edilmemiştir. O gün Kadıköy’de bir kereste fabrikasında imal ettiği uçağına izin verilmiş olsaydı, herhalde bugün dünyanın en ileri uçak fabrikası ülkemizde olurdu.
3-Nuri Demirağ (188-;1957.
Devlet demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10.000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş bu nedenle DEMİRAĞ soyismi Atatürk tarafından verilmiştir.
“Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktan ibarettir. Yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir.” diyerek ordunun uçak ihtiyacını karşılamak üzere, deneme uçuşlarını yapabilmek için Yeşilköy'deki Elmas paşa Çiftliği'ni satın alarak uçakları kullanacak Türk pilotların yetişmesi için Gök Okulunu kurmuş. Bu okulda 1943 yılına kadar 290 pilot yetiştirmekle kalmayıp, Beşiktaş'ta kurduğu uçak fabrikasında Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Reşit Alan’la. 1936'da ilk tek motorlu uçak üretilerek Nu.D-36 adı verilmişti. 1938'de Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. Nu. D-38, 1944 yılında dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı. İlk uçak siparişini 1938 yılında Türk Hava Kurumuna (THK) verdi. Ama nedense yine bürokrasi devreye girerek Nuri Demirağ’ın çalışmaları engellendi. Yurt içi siparişleri iptal edilerek dışarıdan uçak satın alınmakla birlikte Nuri Demirağ’ın İspanya, İran ve Irak'tan alınan siparişleri de engellenerek iflasına sürüklendi. Elde kalan sapa sağlam uçaklar da göz göre göre hurdacıya satıldı. Nuri Demirağ'ın hükümet üyelerine ve cumhurbaşkanına mektuplar yazarak yanlışlığın düzeltilmesi için yaptığı girişimler de başarısız kalınca, fabrika 1950 yılında kapandı. Vecihi Hürkuş’la, Nuri Demirağ’ın önü kesilmeseydi bugün dünya uçak sanayiinde Türkiye nerede olurdu? Takdirlerinize arz ediyorum. Atatürk’ün ölümünden sonra karşısına örülen Atatürk’ün verdiği soy isimi gibi önüne Bürokrasinin ördüğü Demirağı aşmaktan yorulan ve iflas ettirilen Nuri Demirağ 1957 de vefat ederken kızına:” Keşke ülkemde 30 sene sonra dünyaya gelseydim.” diyerek çektiği sıkıntıyı anlatmaya çalışmıştır.
İnanıyorum ki dünyayı sersemleten KORONAVİRÜS’deki devletimizin başarısı otomativ sektörü ile “ İstikbal göklerdedir” diye hedef gösteren Atatürk’ün vasiyetini de Kaan, Hürkuş, İha, Siha ve Milgem gibi hava ve denizde de göz dolduran başarıları ile dünya devleti olmak için sona yaklaşmıştır
Korona döneminde özellikle İtalya'da aydınlar "Türkiye kadar olamadınız" diye kendi sağlık politikalarını eleştirince, İtalya Bilim Kurulunun eleştirilere verdiği muhteşem cevabı bu zihniyete ithaf ediyorum. Buyurun:
"Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sinir cerrahı Prof. Dr.Gazi Yaşargil Türktür.
ALS hastalığı üzerinde dünyada en önde olan isim Prof. Dr. Hande Özdinler.. Unutmayın o da bir Türktür.
Ülkesinde yüz ve kol naklini gerçekleştirdikten sonra dünyada ilk rahim naklini gerçekleştiren de bir Türk.. Prof.Dr. Ömer Özkan.
Dünyada ilk kez beyin hücrelerinin. Ölümünü engelleyen hoca Dr.Murat Çaylıoğlu değil mi? O da bir Türk
Robotla ilk kalp ameliyatını yapan, kalp krizini önceden haber veren elektronik CİP'i de bulan Prof.Dr. Tayfun Aybek de bir Türk.
Behçet hastalığını da 1937 senesinde bulan, teşhis eden, tedavisini gerçekleştiren doktor da bir Türk. Prof. Dr. Hulusi Behçet.
Türkler geleneksel olarak tıp alanında Avrupa devletlerinden daima önde olmuşlardır. Unutmayın onlar hep imparatorluklarda yaşadılar. Geçmişleri, tıp alanında deneyim ve hizmetleri çok derin.
Türkler tarihte hayvancılık ve harp sanatında dünyanın en sözü geçen milleti olduğundan, bulaşıcı hastalıkların tedavisinde de insanlığa büyük hizmetleri olmuştur.
Göktürkler'de Hekim Biguta, Karluklar'da Hekim Haruna, 728 yılından bugüne unutulmaz hekimler arasındadır.
Müzikle ilk tedaviyi Osmanlı Devleti gerçekleştirmiş, dünyada ilk devasa Çadır hastanelerini 10-11-12'nci yüzyıllarda Selçuklu Türkleri kurmuştur.
1037 senesinde vefat eden İbn-i Sina, hekimlerin hükümdarı olarak İtalyan okullarında okutulmuyor mu?
Karaciğer ve sarılık hastalığını bulan, mikrobu tanımlayan da İbn-i Sina'dır.
14. Asırda yaşamış Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemsettin dünyanın en önemli bulaşıcı hastalıklar hekimiydi. Mikrobun da mucididir."
Nitekim dünyayı hapishaneye çeviren asrımızın illeti Koronaya karşı aşıyı bulan Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci ile, Korona mikrobunun hücre zarının içine girmesini engelleyen ilacı bulan da yine Prof. Dr. İbrahim Benter’in de bir Türk olduğunu unutmayalım. Korona şaşkınlığı karşısında çaresiz kalınınca bereket ismini zikrettiğim bu Türk doktorlarına bir çamur atamadılar.
Ama 25 yıl önce kanser ilacı bulan Dr. Ziya Özel’in başına gelenleri hatırlayanınız var mı bilmiyorum. Dr. Ziya Özel bulduğu kanser ilacını anlatmasına bile fırsat verilmeden maalesef “ ŞARLATAN” ilan edildi. Meslek itibarı horlandı. En nihayet çok sevdiği ülkesini terk ederek Amerika’ya yerleşti. “Anvirzel' adlı ilacını patentini Amerika’da tescil ettirmek zorunda kaldı.
Maalesef batıda orta çağda batıda ilim adamlarının başına ne geldiyse uzaycı Ömer Hayyam,, Matematikçi Biruni, fizikçi Heysen, Sina, Kindi gibi ilim adamlarının başına gelenler de aynı. Dün olduğu gibi bugün de ilim adamlarının önüne çıkan en büyük engel, yine bilgisiz bürokrasiden gelmektedir. İçel’in Kürkçü köyünden köylü çocuğu Dr. Ziya ÖZEL ’i Amerika’ya kaçıran esnaf, çoban, çiftçi, esnaf değil maalesef ve maalesef kendi ülkesinin yetkilileridir.
Şimdi başa dönerek sorayım: “Çekoslovakya’da ‘YAŞASIN TÜRK TEYYARECİLİĞİ’ ödülünü alan Vecihi HÜRKUŞ ile yine uçak tutkunu Nuri DEMİRAĞ’ın sapa sağlam uçaklarına uçuş izni verilmeyip hurdacıya satılmasına sebep ülkemizin dağdaki çobanı, tarlada çiftçisi, dükkândaki esnafı mı mani oldu? Yoksa oturduğu sıcak odada, yumuşak koltukta oturan bilgisiz, cahil bürokratları mı sebep oldu? Bunun cevabını da siz okurlarım versin.
Dünyanın hayran kaldığı TEKNOFESTİ “ Panayır” diye niteleyen tipler, dün Veçihi Hürkuş, Dilligil, Demirağ ve Ziya Şakirlere mani oldular. İnşallah şu günlerde milletçe yaşadığımız TEKNOFEST sevincimizi milletimize yaşatan Aselsan, Tusaş, Baykar ve daha nice savunma sanayinde çalışan başta Bayraktar kardeşler olmak üzere tüm genç mühendislere yaşatamazlar.
Yaşasın Türk Tayyareciliği, yaşasın Teknofest çoşkusu.
www.kadirkeskin.net