Bir zamanlar aile sohbetlerinin, gençlerin gelecek hayallerinin, hatta akşam çaylarının en temel konusu olan “ev sahibi olmak” bugün büyük bir kırgınlığa, derin bir hayal kırıklığına dönüşmüş durumda. Türkiye’de geniş kitleler için ev almak artık sadece zor değil; çoğu için imkansızlığın başka bir adı haline geldi.
Eskiden anne-babalar, çocuklarının biriktirdiği maaşla birkaç yıl içinde bir ev sahibi olabileceğini düşünür, gençler de evlilik hazırlığı yaparken kiradan çıkmanın heyecanını yaşardı. Oysa şimdi ev sahibi olmanın maliyeti bir ömür boyu çalışmayı, hatta çoğu zaman birden çok maaşın aynı anda eve girmesini gerektiriyor. Üstelik buna rağmen hiçbir şey garanti değil.
Özellikle son yıllarda sürekli artan konut fiyatları, maaşlara yapılan düzenlemelerin çok üzerinde seyrediyor. Bir evin fiyatı katlanırken, gelir aynı hızla yükselmiyor. Bu da gençleri ve orta gelir grubunu ev sahibi olma ihtimalinden her geçen gün biraz daha uzaklaştırıyor. Kiralar deseniz, en az ev fiyatları kadar kontrolden çıkmış durumda.
Bazı şehirlerde ortalama kira bile asgari ücretin çok üzerine çıkmışken, bir ev satın almanın bedelini tahmin etmek bile yürek burkuyor. Bugünün gençleri, meslek sahibi olsalar bile geleceğe dair güven duyamıyor. Hayatlarının baharında bir ev sahibi olma düşüncesi bir nevi lüks haline geldi. Çoğu, bırakın evi, kirayı ödeyebilmek için dahi farklı işlerde çalışıyor. Bu nedenle artık gençlerin çoğu için ev, bir mutluluk sembolü olmaktan çıkıp bir stres kaynağına dönüşmüş durumda.
Evlilik yaşı yükselebiliyor, aile kurma hayalleri erteleniyor, hatta birçok genç kendi memleketini bırakıp daha uygun yaşam koşulları aramak zorunda kalıyor. Orta gelirli vatandaşın en büyük hedeflerinden biri “başını sokacak bir ev” edinmekti. Aileler birikimlerini tüketiyor, bankaların önünde uzun uzun hesaplar yapılıyor, ama çoğu zaman sonuç değişmiyor: Fiyatlar gelirin çok üzerinde.
Toplumda bir güvensizlik duygusu hakim. İnsanlar yarını düşünmekte zorlanıyor. Çünkü bir ev için 20-30 yıl borçlanmak bile büyük bir risk haline geldi. Yarın ekonomik dalgalanma, iş kaybı veya beklenmedik bir durum kapıyı çaldığında tüm planlar altüst olabiliyor. Ev… Sadece dört duvar ve bir çatı değil. Güven demek, aileyi bir arada tutan sıcak bir yuva demek.
Çünkü ev sahibi olamamak, sadece bir mülk edinememek değil, geleceğe dair umutların törpülenmesi anlamına geliyor. Elbette umut her zaman vardır. Bugün gelinen noktada kira fiyatlarının da kontrolsüz bir şekilde yükselmesi, vatandaşın barınma hakkını ciddi biçimde tehdit ediyor. Kira artışlarının piyasadaki dalgalanmalara bırakılması, özellikle dar ve orta gelirli kesimleri daha da çıkmaza sürüklüyor.
Bu nedenle kira bedellerinin devlet tarafından denetlenmesi, fahiş artışların önüne geçilmesi ve kiracıların korunması artık bir tercih değil, bir zorunluluktur. Devletin daha sıkı bir kontrol mekanizması kurması hem kiracıyı hem de toplumsal huzuru güvence altına alacaktır.
Bu konuda hükümetin; kira yükünü hafifletme, vatandaşların ev sahibi olmasını kolaylaştırma ve gençlerin yuva kurmasını destekleme noktasında sunduğu kredi imkanlarının daha da güçlendirilmesi, kapsamının genişletilmesi ve erişilebilirliğinin artırılması büyük önem taşımaktadır.
Yorumlar
Kalan Karakter: