Geçenlerde parkta (Bursa Kültürpark) yürüyüş yapıyorum, bir de baktım kadının birisi insanların dolaştığı yerlere yediği yemeklerin artıklarını döküyor ve parktaki başıboş köpekleri etrafına topluyor.
Ben; "Ortalığı kirletemezsiniz, yola yemek dökemezsiniz..." diyerek müdahale ettim, beni dinlemeyince belediyeye haber verdim. Kadın tarafından (Yanındaki iki-üç gence de güvenerek) dövülmek ile tehdit edildiğimi söylemeden edemiyeceğim.
Yani şımarıklık, hadsizli bu seviyede!
Şehir onların köpeklerinin yaşam alanı, yürüdüğümüz sokaklarda köpeklerin tuvalet ve yemek ihtiyacını giderdiği yerler! Nedense herkes adına bu kararı da küçük bir kesim vermeye kalkıyor.
Türkiyedeki Sokak hayvanları meselesinin çözümü çok basittir;
1-) KEDİLER toplanması gereken sokak hayvanı değildir.
a-) Sürüleşip bölgesini savunmak için insanlara saldırmaz, çocukları kadınları havlayarak veya üzerlerine koşarak korkutmaz.
b-) Fare-böcek avcısıdır, onların çoğalıp yayılmasını engeller.
c-) Temizdir, ortalığa çişini-kakasını yapmaz, toprağı kazıp içine yapar, üstünü de kapatır. Ağzı antiseptiktir ve tüylerini sürekli temizler.
2-) ASIL SORUN SÜRÜ HALİNDE DOLAŞAN VE SALDIRGAN KÖPEKLER;
a-) Bunlar Türkiyede çok sayıda insanın yaralanmasına ve ölümüne sebebiyet verdiler, özellikle hedefleri yaşlı kadın ve çocuklardı.(Bu konuda sayısız haber yapıldı.)
b-) Şehirler nasıl kurt-çakal-panter-ayı-domuzlara uygun değilse... İri, hızlı, güçlü, çenesi kemikleri kırabilecek ve sağı solu belli olmayan köpeklere de uygun yerler değildir. Köpek kırsal hayvanıdır, bekçidir, çobandır.
Hele sahipsiz-tasmasız-başıboş köpek potansiyel bir tehlikedir.
Köpekler birçok ordu ve polis gücü tarafından silah olarak da kullanılır.
c-) Köpeğin ağzı salyası tehlikelidir, tüylerini temizlemez.
Tuvaletini ulu orta ve bulduğu yere yapar. Toplum sağlığı bakımından, (özellikle onları sevmek isteyen küçük çocuklar için) ciddi bir tehlike arz eder.
d-) Yine köpek ciddi bir gürültü kaynağıdır, apartman da sürekli köpek havlanasını duymayan ve bundan rahatsız olmayan yoktur sanırım.
Kimseye zarar vermeyen, mahallenin maskotu köpeklere dokunulmayabilir. Buna mahalleli karar vermelidir.
Ama şikayetlere rağmen sürü halinde dolaşan veya sahipli dahi olsa başkasına saldıran (Ör; Pitt Bull cinsi) köpekler toplatılmalı yahut (Şehirde) beslenmesi yasaklanmalıdır.
Deprem-savaş gibi bir afet halinde ise şehirdeki başıboş köpekler aç kalır, sürüleşerek insanlara ve kedilere saldırır, kediler bir şehirde yok olmaya başlarsa fareler sokaklara, çöplere musallat olmaya başlar, fare çoğalmasının akıbetini ise hepimiz biliyoruz...
KISIRLAŞTIRMA BİR ÇÖZÜM DEĞİL, BİR EZİYETTİR.
Kısırlaştırma hem hayvanı en temel-doğal ihtiyacından mahrum bırakır, hormon dengesini bozar, çoğu hayvan bu işlemden sonra rahatsızlanır, yaşam enerjisini kaybeder.
Bence kısırlaştırma bir hayvana yapılacak en büyük eziyetlerden biridir. Ve bence onu bir eşya olarak görmeyen, bir hayvanı gerçekten seven insanın yapacağı bir şey değildir.
Ama bu da sektörün geçim kaynaklarından birisidir, bir sürü kısırlaştırılmış hayvan maması piyasaya sürüldü ve veterinerlerin de bu görüşümden hoşlanacağını sanmıyorum.
Hemde bu kısırlaştırılan hayvanın ölünceye kadar insanlara zarar vermesine izin vermek anlamına gelir.
Benim bu gidişattan anladığım bazı güçlerin şehir içindeki köpek nüfusunun patlamasını istediğidir ve "Toptan hayvanların yok edilmesi..." laflarını da etrafa yayarak insanları birbirine düşürmektedirler.
Ve anladığım kadarı ile bu propagandayı da aşı ve yem üreticileri fonluyor.
Son zamanlarda duyduğum saçma bir laflardan birisi de; "Şehirler insanlara olduğu kadar hayvanlara da aittir..." lafıdır. (Her halde bu laf insanları hayvan gibi gören veya insandan nefret eden bir zihniyetin ürünü...)
Hayır, insan sağlığı ve hayatı ile karşılaştırıldığında bir eşitlik söz konusu değildir. Bunu anlamak için çocuğumuzun bir köpek saldırısında yaralanmasını beklemiyelim...
Av.Cüneyt Bülent Şeker
Yorumlar
Kalan Karakter: