DİLEKÇE İLE İLGİLİ AÇIKLAMA:
1-) Dilekçede “................” (Nokta nokta) olarak boş bırakılan yerleri kendi bilgilerinize göre doldurunuz.
2-) Dilekçe ekine nüfus cüzdan fotokopilerinizi ekleyiniz.
3-) Topuk kanı ile ilgili makaleleri de ekleyebilirsiniz. Ancak zaten dilekçe içinde bu makalelerin adresleri mevcut olduğundan bu sizin takdirinize kalmıştır.
4-) Dilekçe altına hem anne hem baba imzalamalıdır.
5-) Dilekçe “Cumhuriyet Savcılığı Takipsizlik Bürosuna” verilmelidir.
6-) Havale edilmiş dilekçenin havale tarihini içeren üst kısmının fotoğrafı (Dosyayı takip için) çekilmelidir.
(Not: Bu açıklama dilekçeye dahil değildir, dilekçe doldurulduktan sonra silinmesi unutulmamalıdır.)
ADANA NÖBETÇİ ( ) SULH CEZA HÂKİMLİĞİ’NE
Gönderilmek Üzere
ADANA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
SORUŞTURMA NUMARASI: 2025/….. Sor. 2025/…… Kar.
İTİRAZ EDEN (Şüpheliler) : 1-) (Baba) ……………… (TC…………..)
Adres:……………………………………../ADANA
2-) (Anne)………………. (TC. ………….)
Adres:……………………………………../ADANA
İHBAR EDEN : Adana İl Sağlık Müdürlüğü.
ATILI SUÇ İDDİASI : Sağlıklı çocuğuna 6 genetik hastalığı taramayı hedefleyen ve adına
“Topuk kanı testi” denilen testi yaptırmamak!
TEBLİĞ TARİHİ : ………………….
KONU : Adana Cumhuriyet Savcılığının 2025/………. Sor. 2025/…… Kar.
…………… tarihli kararında geçen “5326 Sayılı Kanunun 32.
Maddesine göre idari yaptırım uygulanması” hakkındaki kararına
İTİRAZLARIMIZIN sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR
1-) SAĞLIKLI ÇOCUKLARIN TOPUK KANI YAHUT DİĞER GENEL SAĞLIK TARAMA TESTLERİNİ YAPTIRMAMASI (TCK.233 ve sair kanuna göre) SUÇ OLMADIĞINA, BUNUN BİR KABAHAT OLDUĞUNA DAİR BİR AÇIK BİR KANUN HÜKMÜ DE BULUNMADIĞINA GÖRE, SAVCILIĞIN TOPUK KANI VERİLMEMESİNİ 5326 SAYILI KANUNUN 32. MADDESİNE GÖRE KABAHAT OLARAK NİTELENDİRMESİ HUKUKA AYKIRIDIR.
5326 Sayılı Kanunun 2/1. Maddesi kabahati; “Kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık…” olarak tanımlamıştır.
4/2. Maddesi ise; “Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.” Demekte, 22/2 maddesi; “Kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idarî kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.” Demektedir.
Savcılık ise kararında 5326 Sayılı Kanunun 32/1 Maddesine dayanmıştır, burada; “Genel sağlığın koruması amacıyla hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye 100 TL. idari para cezası verilir…” demektedir, ancak madde 32/2 de ise; “Bu madde ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunması halinde uygulanabilir” diyerek bir şeyin kabahat olmasını ve buna idari yaptırım uygulanmasını “KANUNİLİK ŞARTINA” bağlamıştır.
Sağlıklı çocuğa “Genel Sağlık Tarama Testlerinin” yaptırılmamasını veya 6000 genetik hastalıktan sadece 6 tanesinin (Topuk kanı adı verilen testler ile) taranmamasını kabahat olarak düzenleyen bir kanun maddesi ise yoktur. Savcılığın bu yöndeki kararının hukuka uygun olduğunun kabulü, ancak; idarenin/idari amirlerin sağlık ile ilgili her talimatının kanun olarak kabulü halinde mümkündür.
2-) ŞİKÂYETE KONU FİİLİN BİR SUÇ OLUŞTURMADIĞI, KABAHAT OLDUĞUNA DAİR BİR KANUNİ DÜZENLEMEDE OLMADIĞINA GÖRE, SAVCILIĞIN “İDARİ YAPTIRIM KARARI UYGULANMASI İÇİN” ŞİKÂYETÇİ (Adana İl Sağlık Müdürlüğüne) YOL GÖSTERİR MAHİYETTE BİR KARAR VERMESİ YASAYA AYKIRIDIR.
Adana Cumhuriyet Savcılığı ilgili takipsizlik kararında; “Şüpheliler hakkında idari yaptırım kararı verilmesi için Adana İl Sağlık Müdürlüğüne gönderilmesine” demektedir. Ancak 5326 Sayılı Kabahatler Kanunun 23/1-2 maddesi;
(1)“Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.” Demekte,
(2)“Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.” Demektedir.
Yani ortada “Bir suç dolayısı ile” başlatılan soruşturma olmalı, savcılık bu kapsamda kabahatin işlendiğini görmelidir, bu durumda savcılığın idari yaptırım kararı vermek üzere idareye yol göstermesi, bilgi vermesi kanunen mümkündür.
Ancak Müvekkillerin dosya kapsamından da anlaşıldığı üzere bir suç işlemedikleri, atılı fiilin de bir kanunda kabahat olarak düzenlenmediği açık olduğuna göre, Adana Cumhuriyet Savcılığının “İdareye yol gösterir mahiyetteki kararı” hukuka aykırıdır. Daha önce verilen takipsizlik kararlarında topuk kanı vermemenin kabahat olarak nitelenmesine rastlanmamıştır.
3-) ADANA CUMHURİYET SAVCILIĞININ TOPUK KANI TARAMA TESTLERİNİ YAPTIRMAMANIN SUÇ OLMADIĞI YÖNÜNDEKİ KARARI İSE HUKUKA UYGUNDUR.
Adana İl Sağlık Müdürlüğü; 6000 Genetik ve 500 metabolik hastalıktan sadece 6 tanesine ilişkin genel sağlık tarama testlerini yaptırmadığımız için tarafımızın TCK m. 233/3 (Aile Hukukundan doğan yükümlülüğü ihlal) kapsamında suç işlediğimizi iddia etmiştir? Bu mantığa göre geri kalan 6494 hastalıkla ilgili testleri yapmayan idare amirleri kat ve kat daha ağır bir suç işlemiş bulunmaktadır. Halbuki söz konusu topuk kanı alımı (Zaruret kapsamında olmayan) tıbbi bir müdahaledir ve çocuğa anne-babasından (kanuni temsilcisinin) izni olmadan böyle bir tıbbi müdahale yapılması hukuken mümkün değildir. Şöyle ki;
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1; “Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I ; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir, hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.
1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.
TMK. M. 335 ve devamı maddelere göre “Çocuğun bakımı” dolayısı ile sağlığı hakkında karar verme hakkı anne-babaya aittir.
Yine Türkiye’nin imza koyduğu, TBMM de onaylanması sebebi ile kanun gücünde olan, tıp hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalardan:
-1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi,
-1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5. maddesi,
-1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi,
-2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi,
-1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi;
Tıbbi müdahale öncesinde; “… Yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.
Ayasanın 17. Maddesi ise; “…Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz….” demektedir.
Yukarıda saydığımız kanun maddelerinde aranan “Kanuni temsilci (Veli-vasi) izni” genel olarak; yaralanmış, hasta ve tedaviye muhtaç çocuklar hakkındadır. Ağır hasta veya ağır şekilde yaralanmış çocuklara acil müdahale gereken durumlarda, hayati tehlikeyi bertaraf etmek için kanuni temsilci izni alınmasının mümkün olmadığı durumlarda “AY. 17 maddesindeki tıbbi zorunluluk (Zaruret hali) kapsamında” tıbbi müdahale mümkün iken, topuk kanı ve aşı uygulamasının hiçbir surette kanuni temsilci izni olmadan yapılması mümkün değildir, çünkü bunlar sağlıklı çocuklara uygulanmak istenen, az veya çok zararı olan, fakat faydasına garanti verilmeyen “Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması” kapsamındaki uygulamalardır ve koruyucu hekimliğin ise bir garantisi, ucu-bucağı yoktur.
Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel veri olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez. Bu sebep ile aile izni olmadan topuk kanı alınması;
a-) TCK m. 86 (Kasten yaralama) 1-3 yıl hapis,
b-) TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney) 1-3 yıl hapis,
c-) TCK m. 135-139 (Kişisel verilerin izinsiz alınması) kapsamında 2-4 yıl arası hapis cezasını gerektirir.
d-) Bu fiilin ailenin evine girilmesi sureti ile yapılması halinde TCK. m. 116 (Konut dokunulmazlığını ihlal / 6 ay-2 yıl hapis)
e-) Ailenin etkisiz hale getirilmesi sureti ile yapılır ise TCK m. 106 (Özgürlüğü kısıtlama suçu / 2-7 yıl hapis )
f-) Memur-kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde TCK. M.257 (Görevi kötüye kullanma 3-6 yıl hapis) cezasını gerektirir.
g-) Eğer bu suçlar kamu görevlisi tarafından işlenir ise, ceza yarı oranında arttırılır. Memura amiri tarafından verilen ve konusu suç teşkil eden emir (Yazılı olarak verilse dahi) yerine getirilemez, yerine getiren memur, emri veren amir ile birlikte ceza alır. (TCK m.24)
h-) Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir. (Devlet Memurları Kanunu; 657/5 ve devamı.)
ı-) Kadının kucağından zorla çocuğunun kopartılarak alınmasının 6284 Sayılı Kanun kapsamında (Kadına ve çocuğa şiddet) kapsamında olduğuna ise hiç şüphe yoktur.
Her ne kadar 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun 3. maddesinin 1. bendine dayanarak verilen (Hukuka aykırı) bazı mahkeme ve tedbir kararları olsa dahi, bu madde de; "Engelli çocuk doğumlarının engellenmesi için gebelik öncesi ve gebelik döneminde tıbbi ve eğitsel çalışmalar yapılır. Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır." demektedir.
Bu adı üzerinde sağlık hizmetlerinin nasıl yapılacağını düzenleyen bir kanundur ve muhatabı halk-sivil vatandaşlar değildir. Bu kanun metninden çıkarılabilecek en geniş anlam; "Sağlık Bakanlığı ve ilgili Sağlık Görevlilerinin, ilgili testlerin yapılması için gerekli imkân ve alt yapıyı sağlaması ve ihtiyaç duyanların hizmetine sunmasıdır.
Ayrıca aynı kanunun “Tedavi ve tıbbi araştırmaları” düzenleyen 10. Maddesindeki; “Bu araştırmalarda, bireyin hakları… her şeyin üstünde tutulur… araştırma yapılanın yazılı rızası alınır, …muavafakatını her aşamada geri çekebilir…” gibi insan onur ve rızasını koruyan hükümleri de dikkate alındığında ilgili kanuna dayanarak topuk kanı verilmesi hakkında bir zorunluk üretilemeyeceği açıkça anlaşılmaktadır. Zaten topuk kanı testleri de engelli doğumlarını engellemek amacı taşımamaktadır.
TARANAN HASTALIKLAR GENETİKTİR, TEDAVİSİ YOKTUR, HASTANIN KONFORU, İLERLEMESİNİN DURDURULDUĞU GİBİ MUALLAK VAADLER İLE ÇOK PAHALI İLAÇLAR PAZARLANMAKTADIR.
Ayrıca söz konusu testler ile doğru teşhis koyulacağı, hastalıkların tedavi edileceği Sağlık Bakanlığı ve ilgili ilaç-test şirketleri tarafından garanti edilmediği gibi, taranan bu 6 hastalıktan 3 tanesinin astronomik tedavi ücretleri Devlet tarafından ödenmemektedir; (SMA, Kistik Fibrozis, Fenil Ketonüri)
Örneğin SMA teşhisi koyulan çocuklara önce Spinraza uygulanmakta, bir dozu (3 ayda bir uygulanır) 73 bin Euro olan bu ilacı SGK ödemektedir, ancak doktorlar tarafından bu ilaç ile sadece hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılacağı iddia edilmekte, aileler hastalığın durması için (SGK tarafından parası ödenmeyen) SMA ilacı Zolgensma’ya yönlendirilmektedir, bu ilacın ücreti ise 2 milyon 100 bin Dolar’ın üstündedir (20-30 ev parası) ve bu ilacı kullanmaya yönlendirilen insanlar şehir meydanlarında dilendirilmektedir. Halbuki Zolgensma ile Spinraza aynı neviden ilaçlardır. (Dr. Uğur Yılmaz, Cerrah Bilirkişi) (http://sagligin-karanlik-yuzu.blogspot.com/2025/04/dunyanin-en-pahali-ilaclari-nasil.html)
Ancak Spinraza ilacı tatbikine rağmen bu çocukların hastalığı ilerlemekte (Muhtemelen bu ilaç sebebi ile çocuk hastalanmakta) ve Spinraza’yı bıraktıktan sonra durumu iyiye giden ve Zolgensma ilacı kullanmasına rağmen ölen çocuklar bulunmaktadır. Bu ilaçları üreten şirketlerin web sayfaları incelendiğinde bunların hastalığı (3 saniye başını daha fazla tutabildiği) gibi muallak vaatlerin olduğu, esasen bir fizik tedavi ilacı olan Zolgensma’nın hiçbir iyileşme-durdurma garanti etmediği görülmektedir. Sağlık Bakanlığınca gönderilen topuk kanı vermeyi reddeden ailelere imzalatılmak istenen matbu “Topuk Kanı Ret Formunda” Kistik Fibrozis’in kesin tedavisi olmadığını…” açıkça söylemektedir. Şüphesiz bu bütün genetik hastalıklar için söylemek mümkündür. (Dr. Uğur Yılmaz, Cerrah, Bilirkişi)
SMA’nın ise 5 türü olup bunlardan 3 türünde kanda ilgili hastalık geni tespit edilse de bu çocuğun hasta bir şekilde yaşayacağı anlamına gelmemektedir yahut bu belirtiler çok ileri yaşlarda (60 üstü) ortaya çıkabilmektedir. Ancak testler 5 farklı türü birbirinden ayırt edilmediği için hepsine SMA teşhisi koyulup ilaç uygulanmasına gidilmektedir.(Dr. Uğur Yılmaz, Cerrah-Bilirkişi)
Bu durum gereksiz test ve pahalı tedaviler ile çocuğun-ailenin zarar görmesine sebebiyet verdiği gibi, CİDDİ KAMU ZARARINA DA SEBEBİYET VERMEKTEDİR. SGK’nın açık vermesinin sebebi gereksiz test, tedavi ve ilaçları ödemesi sebebi bütçesini tüketmesidir. Kısaca söz konusu testlerin yapılmasında ve çocukların hasta ilan edilmesinde (Özelleşmiş) Sağlık Sektörünün ciddi menfaatleri vardır, bu husus mahkemece göz ardı edilmemelidir!
Bu gün acil ameliyat gerektiren (Zaruret kapsamındaki) durumlarda dahi anne-babadan yazılı izin istenirken, hiçbir zaruret arz etmeyen, (Taranmayan binlerce hastalık ve ilgilenilmeyen aç-hasta çocuklar da var iken) 6 nadir hastalığın taranmasının zorunlu olduğu iddia edilmekte ve bunun için aileler aranıp sürekli tehdit edilmekte, mahkemelere dikilmekte ve suçlu muamelesi görmekte, bunun sonucunda anneler stresten sütleri kesilmekte, aile içi sıkıntılar yaşanmakta, milletin devlete güveni imha edilmektedir. Bu meselenin çocuğun üstün menfaatinin gözetilmesi ile ilgili olmadığı açıktır.
TOPUK KANI ALINMASI ÇOCUĞA (Çocuğun fizyolojisine göre farklılık arz etmek ile birlikte) AZ VEYA ÇOK ZARAR VERMEKTEDİR.
Tıp etiğinde temel kural; “Önce zarar verme” (Primum non nocere) dir. Yenidoğan bebekler için bu kural; “Çok gerekli değilse elleme-gözle” şeklindedir. Ancak günümüzde bu kaide sağlık sisteminin özelleşmesi ve ticari kaygılar ile göz ardı edilmektedir. Şöyle ki;
a-) Doğumdan sonraki 48 Saat-bir haftalık süreçte bir bebeğin savunma sistemi henüz gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir. Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi bağışıklık yetmezliği ile doğan bir çocuktan (Doğumundan kısa süre sonra) kan alınması sağlığını tehlikeye atabilir, hatta hayati tehlike arz edebilir. Bu rahatsızlıkları olmasa dahi topuk kanı alımından sonra rahatsızlanan, enfeksiyon kaptığı için yoğun bakım ünitesine kaldırılan çok sayıda çocuk vardır, hastaneler/aile sağlığı merkezleri yoğun hasta ziyareti (Hastane mikrobu) olan yerlerdir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran.)
b-) Doğumdan kısa süre sonra topuğun (Kan alınan köşe bölgenin) 3 noktadan delinmesi (İddia edilenin aksine) bebeğin canını oldukça acıtır ve plantar refleks’in tetiklenmesi nedeni ile (ilk yıl için geçerli) beyinde kalıcı bazı etki ve çeşitli zararlara sebebiyet verebilmektedir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran, Doç. Dr. Cüneyt Konuralp “Bağışıklığın arka bahçesi 2 kitabı; sf-105-120)
https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi
TESLER İLE DOĞRU TANI KOYULACAĞI KESİN DEĞİLDİR.
Testler süzgeç kâğıdına alınan kan örneklerindeki bazı maddelerin eksikliğine veya fazlalığına dayanmaktadır, ancak elde edilen sonuçların başkaca sebepleri de olabilmektedir. Testler standarttır, ancak her insan fizyolojisi farklıdır ve test sonuçları kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Bu sebeple testler sadece hastalığın olduğu yönünde bir şüphe oluşturabilse de, tek başına bir insanı hasta ilan etmek için yeterli değildir, hastalık bulguları ve çevresel faktörlerin (Özellikle aşıların etkisini) değerlendirilmesi de önemlidir. Zaten uygulamada çok sayıda yanlış teşhise ve hatalı tedavilere rastlanmaktadır. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran- http://www.gidahareketi.org/yazi-bebeklerde_topuk_kani_neden_verilmemeli-920 )
Bunun yanı sıra Sağlık Bakanlığınca da otorite kabul edilen “National Institutes of Health” kurulusunun “Yenidogan Taraması” adlı makalesinde; “Bazen bu testler "Yanlış pozitif" üretirler, yani test sonucu pozitif olsa bile, bebekte aslında hastalık yoktur.” Demekte ve topuk kanı alınarak elde edilen test sonucunun güvenilir olmadığı belirtilmektedir.
TEST İÇİN “TOPUKTAN” KAN ALINMASI BİR ZARURET DEĞİLDİR
Müvekkil taraf (Ve topuk kanı reddi yapan diğer aileler) bedava sağlık tarama testi hizmeti sunulmasına karşı değildir, sadece çocuk doğar doğmaz ve topuktan alınmasına ve bunun zorlanmasına karşıdır. Bu testler el üstünden kan alınarak, idrar testi ve (bazıları) dilaltından sürüntü alınarak yapılabilmektedir. Topuk kılcal damarların geçtiği, kan akışının zayıf olduğu bir noktadır, topuktan alınan kanın vücudun diğer bölgelerinden alınan kandan farklı bir özelliği yoktur. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp “Bağışıklığın arka bahçesi-2” Sf-105-120-Prof. Dr. Alişan Yıldıran)
BEBEK “DOĞAR DOĞMAZ VEYA KISA SÜRE İÇİNDE” KAN ALMAK ZARURET DEĞİLDİR, HATTA BU YANLIŞ HASTALIK TANISI KOYULMASINA SEBEBİYET VEREBİLMEKTEDİR.
Hastalığın doğru teşhisi için (Özellikle fenilketonüri de) çocuğun belli süre anne sütü emmesi ve kanındaki Fenil Analin’in (Fenilanalin Hidroksilaz enzimi eksikliği sebebi ile) Trozin gibi önemli bir aminoasite dönüşemediğinin görülmesi ve Fenil Analin-Fenil Keton bileşiklerinin kanda biriktiğinin görülmesi gerekir. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp “Bağışıklığın arka bahçesi-2” sf-105-120 ve (https://www.youtube.com/watch?v=y4E9p5wgopY&t=39s ) Dolayısı ile doğar doğmaz veya doğumdan kısa süre sonra kan alınması yanlış teşhis vermesi kuvvetli ihtimal olan bir uygulamadır. Bunun kan toplanması amacına matuf bir uygulama olduğu açıktır. Zaten önceki çocuklarına yapılan test sonuçlarını takip eden birçok aile bazı testlerin veya hiçbir testin yapılmadığını kendisine gönderilen evraklarda görmektedir.
Ayrıca SMA da çocuğun kaslarındaki yetersizlik ancak klinik bulgular ile yani çocuğun başını tutamaması gibi fiziki bulgular ile kesin olarak teşhis edilebilir, ancak doğduktan 6 ay içinde çocuğa testler ile SMA teşhisi koyulur ise bunun klinik olarak aksi de iddia edilememektedir, çünkü 6 aylık oluncaya kadar zaten her normal çocuk başını vs. tutamamaktadır. (Muhtemelen 6 içinde kan alın baskısının sebebi bu dur.) Doğru olan yöntem SMA testinin Çocuk doğduktan 6 ay sonra SMA’nın fiziki-klinik bulgularını desteklemek amacı ile yapılmasıdır. (Dr. Uğur Yılmaz, Cerrah, Bilirkişi)
ÇOCUKLARIN GELECEĞİ VE ÜSTÜN YARARI İÇİN ASIL TEHLİKE STANDART TESTLERİN ZORUNLU HALE GETİRİLMESİDİR!
Doğumdan kısa süre içinde topuktan kan alınmasının yukarıda izah ettiğimiz gibi zarar ve riskleri vardır, ancak asıl tehlike; “Genel Sağlık Taraması amacı ile yapılan standart testleri yaptırmamın zorunlu kabul edilmesidir!” Bu ailenin tıbbi müdahaleyi ret hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelir ve testlere karşı koyamaz hale getirilen aile bu testler sonucu öngörülen standart (Prosedüre uygun) tedavileri ret etme hakkını (haydi haydi) kaybeder, çünkü hukukumuzda hasta ilan edilen çocuğun tedavi ettirilmemesi (MK. 335 vd. TCK 233 kapsamında) ailenin sorumluluğu gerektirir ve “Vatandaşın” Prosedüre uygun yapılmış yanlış bir test veya teşhisin aksini ispatlaması çok zordur.
Böylece ailenin hatalı gördüğü teşhis ve tedavilere karşı koyma; “Aile doktorumuz bu hastalığın olmadığını düşünüyor, bu ilacın yan etkileri çok ağır-tedavi garanti değil, çocuğum yoğun bakımdan çıkartmak istiyorum vs.” deme hakkı elinden alınmış olur .https://www.tele1.com.tr/10-yasindaki-cocuk-ozel-hastanede-yanlis-tedavi-nedeniyle-oldu-iddiasi
Şüphesiz bir çocuk için en güvenli el (Her ne kadar DEVLET kelimesi ile süslense de) özelleşmiş ve çocuklara test yapılmasında, onların hasta ilan edilmesinde menfaati olan özelleşmiş sağlık sektörü değil, çocuğun üstün menfaatini gerçekten düşünen, onun için her türlü fedakârlığı yapan, onu gerçekten seven anne-babasıdır
Günümüz ticarileşmiş tıp sisteminde bir test, aşı, ilaç, tedavi, ameliyat vs. aylar hatta yıllarca uygulandıktan sonra (Bu zararlıymış- bilim ilerledi vs. denilerek) vazgeçilebilmekte, bu arada zarar gören gördüğü zarar ile kalmaktadır. Prosedüre uygun kabul edilen bu uygulamalardan dolayı çalışanların sorumluluğuna da gidilememektedir. Adına “Zorunlu topuk kanı testleri” denilen bu sürecin yerleşmesi halinde ailelerin idarenin ve tıp sektörünün hata ve suiistimallerine karşı çocuğunu koruyamaması söz konusudur! Ve test ve tedavi prosedürleri kontrolü kötü niyetli çıkarcı birilerinin elinde bir silaha dönüşebilir, bu suret ile nüfus azaltılabilir.
Bu çocuklarımızın geleceği için 6000 genetik, 500 metabolik hastalıktan, (Eğer testler ile doğru teşhis koyulmuş ise ki bu testlerin büyük oranda doğru teşhis koyulamadığını yukarıda izah ettik.) yakalanma ihtimali; FKU-10.000/1, KH-4.000/1, BE-60.000/1, KF-3.500/1, KAH-10.000/1, SMA-8.000/1) olan ve tedavisi olmayan, içinde muallak vaatler ile çok pahalı ilaçların pazarlaması yapılan altı hastalığın teşhis edilememesi ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir tehlikedir. Yenidoğan Çetesi bu görüşümüzü desteklemektedir ve bu çete buz dağının ucu olduğunu halkımız bilmektedir. İş bu sebep ile idarenin talimatı ile bağlı olmayan ve “Türk Milleti” adına karar veren yargının; sağlık sektörünün çıkarlarını değil, hukukun üstünlüğünü ve Türk Milletinin geleceğini koruması gerekmektedir.
NETİCE’İ TALEP : 1-) Yukarıda arz ettiğimiz ve sayın mahkemeni resen takdir edeceği sebepler ile Adana Cumhuriyet Savcılığının TAKİPSİZLİK KARARININ ONAYLANMASINI,
2-) Savcılığın “Kararın 5326 Sayılı Kanunu 32. Maddesi gereği şüpheliler hakkında idari yaptırım kararı uygulanması için Adana İl Sağlık Müdürlüğüne gönderilmesi” yönündeki kararının ise 5326 Sayılı Kanunu 2/2, 4/2, 22/2, 32/2. Maddeleri gereği TOPUK KANI HAKKINDA KANUNDA AÇIK HÜKÜM BULUNMAMASI SEBEBİ İTİRAZEN BOZULMASINI,
3-) Yargılama Masrafları ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesini saygı ile talep ederiz. Tarih: ………...
Anne Baba
……………………….. ……………………………
Ek: Vekâlet, İlgili Makale ve yargı kararları.
dosyayı WORD Belgesi olarak indirmek için:
Yorumlar
Kalan Karakter: