Görüşmede ailenin büyük baskı altında olduğunu gördüm. Baba bir memur, Diyanet İşlerinde görevli... "Gördünüz mü nasıl karar aleyhimize çıkmış gibi haber yaptılar..." demişti, basının bu "taraflı" yayınlarından tedirginler.
Anne çok korkuyor ve baskıya boyun eğip topuk kanı verme eğiliminde, eşinin memuriyetine bir zarar gelmesinden korkuyor.
Ben bu konuda "Haklı olduklarını ilgili rapor ile desteklerler ise bu hukuki mücadeleyi kazanacaklarını ve memuriyetlerine bir zarar gelmeyeceğini…" anlatmaya çalıştım, sonra ne yaptılar bilmiyorum.
Fakat bir hukukçu ilgili haberlerin altında çıkan İstinaf mahkemesine ait paragraftan bunun; "Topuk kanı verilmesi veya verilmemesi ile ilgili bir karar olmadığını…" rahatça anlar, ancak halk anlamıyor ve birçok gazete de il Sağlık Müdürlüğünün istinaf gerekçelerini, İstinaf mahkemesinin kararı ile aynı paragrafta vermiş, sanki İl Sağlık Müdürlüğünün görüşü İstinaf kararına dâhilmiş gibi görünüyor!
Gerçek ise şu;
İstinaf mahkemesi duruşma yapılmadan, aileyi ve İl Sağlık Müdürlüğünün dinlemeden karar verilmesini yanlış bulmuş, "Git bunları da dinle öyle karar ver demiş..." kısacası bu!
Yani karar "ESASTAN" bozulmamış, "USULİ" olarak bozulmuş. Bu nerede ise ailenin tezlerini ve delilleri mahkemeye sunabilmesine fırsat doğurduğu için aile lehine bir karar olarak dahi görülebilir.
Halbuki İstinaf Mahkemesi istese kararı esastan da bozabilirdi yahut bazı durumlarda Kars Aile Mahkemesi yerine geçerek ve hükmün esasına girerek bizzat da karar verebilir, bu yapılmamış!
Pekiyi olan biten nedir; BASINI MANÜPLE EDEN "O" GÜÇ YENİDOĞANLARDAN TOPUK KANI ALMAYI (Yani bu süreci) ÇOK İSTİYOR VE BÜTÜN GÜÇLERİ İLE BASTIRIYORLAR!
"Bir damlacık topuk kanı ile hayatlar kurtarıyoruz..." Ajitasyonu ile topluma pompalanan bu baskı-mobning sürecinin çıktığı yer ise şu; Ailelerin (Devlet-özel demeden) sisteme yerleşmiş olan "Yenidoğan Çetesi" gibi çetelere karşı çocuğunu koruyamaması, bunların yanlış test, tetkik ve tedavilerine, küveze sokma, yoğun bakıma alma vs. uygulamalarına karşı koyamaması demek.
Kanunen ailede olan tıbbi müdahaleyi ret hakkının; dışa bağımlı ve gittikçe özelleşen (Aile Sağlığı Merkezleri yarı ve Şehir Hastaneleri tam özel...) primli, performans sistemine göre çalışan sağlık çalışanlarına ve birçok yanlışı içinde barındıran sağlık sistemine geçmesi demek.
Aileler hastalıkların bedava taranmasına değil, bunun çocuk doğar doğmaz, kendini toparlamadan yapılmasına karşı, elbette bu anlamsız baskıları yapanlara güvenmiyorlar ve boyun eğmek de istemiyorlar, birçok aile topuk kanı ile taranan hastalıklar ile ilgili testleri güvendikleri yerlerde yaptırıyor. Ancak bakanlığın test yaptıranlar ile yaptırmayanları karşılaştırdığı, test yaptırmayan ailelerin çocuklarının daha kötü durumda olduğuna dair bir araştırması da yok, bende yüzlerce aile ile muhatap olmama rağmen test yaptırmayan ailelerde bu hastalıkların sonradan çıktığını duymadım, bunlar enteresan durumlar.
Hukukumuzda acil, hayati, suç teşkil eden bir durum yoksa "Her çocuğa test yapılması" diye bir zorunluluk yok, olamazda zaten, biz hayvan değiliz.
Ama zorla test yapılmasına karşı koyamaz hale getirilirseniz; çocuğunuzun bu testler ve yanlış teşhisler ile hasta ilan edilmesine, ona yanlış tedaviler uygulanmasına hiç bir şekilde karşı koyamazsınız!
Ben bütün sağlık çalışanlarını ve doktorları bu çetelere dâhil edecek bir yanlış anlaşılmaya sebep olmak istemiyorum, çok kıymetli sağlıkçı ve doktorlarımız var, bunlar sayesinde ayaktayız.
Ama sistem kimin elinde?
Halk bu çetelerin bir kaç özel hastane ile sınırlı olmadığını bu çetelerin devlet hastanelerinde de bağlantıları olduğunu biliyor!
Estirilen bu rüzgârların etkisi ile "Düşünmeden" verilen bu tedbir kararlarının bir neticesi var; Çocuklarımızı en güvenli el olan anne babanın elinden alıp, tıp sisteminin hata ve suistimallerine teslim etmek, “Yenidoğan çetesi” gibi çetelere teslim etmek!
Avukat Cüneyt Bülent Şeker