AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİ (Sağlık Ocakları) VE HASTANELERCE SİZE İMZALATILMAK İSTENEN MATBU “TOPUK KANI-AŞI REDDİ” FORMLARI İMZALANMAMALI!
(Alternatif bir aşı-topuk kanı ret dilekçesi hazırladım, PDF veya Word dosyası olarak örneğini isteyenler bu köşe yazımın altındaki dilekçe örneğini kullanabilirler, eğer buradan kopyalamazlar veya sorun yaşarlarsa bana; ([email protected]) adresinden ulaşabilirler, örnek dilekçeleri gönderir, sorularına bildiğim kadarıyla cevap vermeye çalışırım.)
------------------------------
Bir süredir Sağlık ve Aile bakanlıklarının birlikte yürüttüğü aşı-topuk kanı baskısı sosyal medyada ciddi tepkilere yol açıyor, peki bu baskı süreci nasıl işliyor?
Önce (Sağlık Ocakları-Aile Hekimliklerince) aile telefon ile aranıp (Zorunlu olduğu söylenerek) topuk kanı vermeye (Veya aşıya) davet ediliyor, aile gelmez veya açıkça ret ettiğini söyler ise, önce telefonla aranarak defalarca taciz ediliyor, daha sonra “Madem kabul etmiyorsunuz, bir topuk kanı-aşı belgesi imzalamanız zorunlu…” deniliyor ve ısrar ediliyor, aile bu belgeyi imzalarsa her şeyin biteceğini zan ediyor, ama böyle olmuyor, ailenin dosyası Sosyal Hizmetler İlçe Müdürlüklerine gönderiliyor, onlarda aileye ani bir ziyaret ile tespit yapıyorlar, ailenin evinde kusur aranıyor ve bu tespit esnasında bir kısım Sosyal Hizmetler memuru; “Niye topuk kanı vermiyorsun/Niye aşıya karşısın vs.” diye aileyi darlıyor, (Eğer imzalanmamış ise) ret belgesini imzalatmaya çalışıyorlar, ailenin mükemmel bir şekilde çocuğa baktığı tespit edilse bile, topuk kanı vermediği (Veya aşıyı kabul etmediği için) tedbir kararı istemi ile aile mahkemeye sevk ediliyor, mahkemede ailenin imzaladığı ret belgesi ve Sosyal Hizmetlerin yaptığı tespit aleyhine delil olarak sunuluyor, Aile Bakanlığı avukatları mahkemelerin kapısını aşındırıyor ve mahkemeler (Büyük oranda) bu tedbir kararını aileyi dinlemeye bile gerek görmeden veriyorlar, (Bazı mahkemeler tedbir istemini ret ediyor.) sonra bir yetkili ailenin kapısına kolluk ile dayanarak aileye baskı yapabiliyor. Ben bu topuk kanı ve aşı baskıları gördükten sonra sütü kesilen kadınlara, ikamet adreslerini değiştiren ailelere şahit oldum… Bu Aile ve Sağlık Bakanlıklarının ailelere, özelliklede kadınlara uyguladığı psikolojik bir şiddettir!
Ben sağlık ocakları (Yeni adı ile Aile Sağlık Merkezlerince) veya hastanelerce aşı ve topuk kanı uygulamasını ret eden ailelerin önlerine koyulan bu matbu formu imzalamaması gerektiği düşünüyorum!
Çünkü bu matbu aşı-topuk kanı ret formu ile hukuki olarak iki şey hedefleniyor:
1-) Sağlık çalışanlarının aydınlatma yükümlülüklerini yerine getirdiğini ispat ediyor. Bu “Topuk aşı ve topuk kanı reddi” formunda; aradıkları hastalıklar ve verdiği zararlar anlatılıyor, testler 1987 yılında sadece fenilketonüri taraması ile başlanmış, 6000 genetik, 500 metabolik hastalıktan nadir görülen 5 tanesi aranıyor (SMA 2022 yılında eklenmiş) böylece mahkemeden aleyhinize tedbir kararı istenirken; “Beni yeterince aydınlatmadılar, sadece telefonla arayıp, topuk kanı-aşı zorunlu, getir çocuğunu yoksa... vs. dediler…” şeklinde savunma imkanınız kalmıyor.
2-) MK 348/2 anlamında; "Çocuğunuza karşı yükümlülüklerinizi ağır biçimde savsadığınız" kanıtlamış oluyor. Dilekçenin son kısmında; "Aşılarını yaptırmadığım-topuk kanı vermediğim için çocuğumun hastalanması veya ölmesi halinde tüm hukuki-cezai sorumluluğu üzerime alıyorum..." diye bir ibare var, bunun altını imzaladığınızda çocuğunun hastalanmasını veya ölmesini umursamayan, sorumsuz bir ebeveyn konumuna düşüyorsunuz.
Hâkimlerin bir kısmı gözü kara ve hukuk bilincine sahip olduğu için bu zorla topuk kanı (bazen aşı) uygulanmasına yönelik tedbir talebi ret ediyor, ama hâkimlerin büyük kısmı (Aile bakanlığının da etkisi ile) bu talebi kabul ediyor ve bir hukuk cinayetinin altına imza atıyorlar. (https://www.acilgundem.com.tr/blog/2024/02/26/saglik-bakani-yardimcisi-prof-dr-sedat-kaygusuz-ne-yapiyor-boyle-amac-kuruyucu-saglik-hizmeti-vermek-mi-yoksa-topuk-kani-toplamak-mi/)
Burada konu hâkimlerin hukuk bilmemesi yahut ailelerin doğru hukuki savlar içeren bir dilekçe verememesi değil, hani bir hikâye var ya; “Kurt ile kuzu dere kenarında karşılaşmış, kuzuyu yemeye niyetlenmiş, bu yüzden de kuzuyu suçlamış, kuzu her ne kadar; “Benim amacım sadece yavrularıma süt vermek, kötü bir niyetim yoktu vs.” diye kendini savunmaya çalışsa da, kurt; “Suyu bulandırıyorsun…” deyip yine de kuzuyu yemiş… İşte o hesap.
Durum bu olmak ile birlikte aleyhinize tedbir kararı vermek için yinede bir gerekçe, bir mazeret lazım, yani suyu bulandırmış olmanız lazım, bu mazeret de Sağlık Bakanlığınca hazırlanmış olduğu “MATBU AŞI-TOPUK KANI RET” dilekçesini imzalamış olmanız.
Elbette siz bu matbu formunu imzalamasanız dahi kendileri aleyhinize bir tutanak tutabilirler, ama bu size imzalattıkları matbu form kadar etkili bir delil değildir, bunun bir sürü itiraz edilebilir yönü vardır, ama bu matbu form ile (Etkiye açık, hukuk bilinci oturmamış) bir hâkimin eline; “Suyu bulandırdın…” mazereti verilmiş oluyor.
Elbette bu işin nihai çözümü; “ BU HUKUKSUZ BASKILARA DİRENMEK VE AŞI-TOPUK KANI UYGULAMASINI YAPTIRMAMAK” dır. Benin hukuki görüşüme cebren topuk kanı-aşı uygulanmaya kalkılması halinde ailelerin MEŞRU MÜDAFAA HAKLARI VARDIR.
Bu baskıya muhatap olan bazı aileler ikamet adreslerini değiştiriyor, bazıları kapılarını üstüne internete bağlı bir kamera kuruyor, bazıları da öyle sağlam kapı sistemleri kuruyorlar ki çilingirle dahi kapının açılması mümkün değil. Ancak asıl önemli olan; “Hamilelik başlangıcından itibaren sistem dışında kalabilmek…”
Hukuken bir annenin çocuğuna hamile kaldığını bildirmemesi suç değil. Elbette hamileliğiniz esnasında bebeğin sağlığını güvendiğiniz doktorunuz vasıtası ile takip etmeniz yerinde bir davranış olabilir, önemli olan ilaç-aşı karteli güdümündeki, onların tetikçisi konumundaki, aşı-ilaç pazarlamacısı, yarı özel sağlık sektöründen uzak durmanız!
Bu gün sağlık sistemimize “İngiltere den ithal edilen” performans sistemi hâkim ve bu sistemde aşı-kopuk kanı uygulamalarında başarısız olan sağlık personelinin performans puanı, dolayısı ile maaşı düşüyor. Bu aslında tersine çevrilmiş bir pirim sistemi!
Bazıları “EVDE DOĞUM” ile bu işin halledileceğini düşünüyor, ben de evde doğumu (Özellikle sezaryen ile doğumdan uzak durulması anlamına geldiği için) savunuyorum, ancak bu sizi “Hastanede esir alınmak, habersizce HEP-B, K-1 aşısı vurulması…” gibi baskılardan uzak tutabilir. Hamileliğinizden haberleri olduğu sürece Sağlık Ocakları (Yeni adı ile Aile Sağlığı Merkezleri), Sosyal Hizmetler yakanızdan düşmeyecektir.
Halbuki çocuğunuzu 3-6 sene sonra nüfusa bildirmenizin hukuki yaptırımı nedir? Para cezası!
Eskiden çoğu aile evde doğum yapardı ve doğan çocuğun nüfusa geç bildirilmesi yaygındı, ben de bir süre taşrada avukatlık yapmış ve "Erken emekli olmak isteyenlerin" yaş büyütme davalarına bakmıştım. Özellikle Almanya da çalışan işçiler yaşını büyütmek için bana gelirdi, bunlar evde doğum yapmış ve kırsalda doğdukları için nüfusa geç bildirilen insanlardı. İki tanık ile işi bitirirdik.
Şimdi yeni bir uygulama gelmiş, geç bildirim halinde çocuğa ait sağlık ocakları kayıtları isteniyormuş...
Eeee çocuğunun sağlık ocağı (Aile Sağlığı Merkezi) kaydı yoksa ne yaparsın; Açarsın bir babalık davası, yaptırırsın DNA testini, çocuğun nüfusa işletirsin, nüfusa geç bildirme sebebi ile istenen cüz'i dari para cezasını da (89 ₺) başının gözünün sadakası olarak verirsin. Para cezası çok yüksek olsa ne yazar, 7 sene kafan rahat, çocuğun güvende…
Elbette bunun uygulanabilmesi için ebelere çok iş düşüyor. Bize DSÖ’ne değil de, Türkiye Cumhuriyetine ve milletine bağlı, cesur, bilgili ebeler lazım! Bence aileler çocuklarını "EBE OLMAYA" yönlendirmeliler.
Artık dünyayı perde arkasından yöneten “Siyonist Global Çete” iklim sözleşmesine ağırlık veriyor; İklim Sözleşmesi ile getirmek istedikleri sistemi yerleştirip, elimizi kolumuzu iyice bağlamadan tekrar “Sahte Pandemi” işine gireceklerini zan etmiyorum, bu verimli değil, onlarda aptal değiller. Covit-19 Sahte Salgını çok sayıda insanın uyanmasına sebep oldu, daha fazlasının uyanmasını ve bastıramayacakları vakitsiz bir ayaklanmayı istemezler. Bizi kazanda pişen, ancak su henüz kaynamadığı için ılık suyun rahatlığı ile gevşemiş, piştiğinin farkında olmayan kurbağa gibi istiyorlar.
Eski bir Beyaz Saray Başkanlık Danışmanının videosunu izlemiştim, dünyayı yöneten Siyonist Global Çete için şunu söylemişti; “ Onlar paranızı istemiyorlar, zaten parayı onlar basıyor, paranızı ne yapsınlar, yer altı kaynaklarınızı, toprağınızı, çocuklarınızı istiyorlar ve alacaklarda!”
Düşünüyorum da yapay zekâ, otomasyon ve robot teknolojisindeki bu günkü ilerlemesi karşısında iş gücümüzün ne kıymeti kaldı? Ve artık bizim iş gücümüze ve paramıza ihtiyaç kalmadı ise atların başına gelen şeyin bizimde başımıza gelmemesi için ne sebep var, onların gözünde atlardan daha kıymetli değiliz ki.
Zaten bunu da yüzümüze gülerek söylemiyorlar mı? “ Dünya nüfusu fazla, azaltmak lazım” demiyorlar mı?
Şu anda insanlarda tek değer verdikleri şey “VERİLERİMİZ”, onlarında en kıymetlisi de DNA’mız ve kanımızdaki eşsiz bilgiler.
İşte çocuğumuz ne yiyor, ne içiyor diye düşünmeyen, bir bebe aspirini bize bedava vermeyen bu sistemin aşıyı ve topuk kanı testlerini bedava yapmasının, hatta topuk kanı vermek istemeyen ailelerin kapısına jandarma-polisle dayanmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.
Bize kanser yapan İsrail tohumlarını, hormonlu tavuk etlerini, içinde zararlı birçok koruyucu madde içeren paketli gıdaları yediren, (Daha sağlıklı yöntemler olmasına karşın) suyumuza klor denen zehir’i katan bu sistemin (Sırf çocuklarımızın sağlığını düşündüğü için) bize aşı-topuk kanı baskısı yaptığına inanmak gerçekten çok güç…
Artık insanların birbirlerine dayanarak kendilerini sistemden korumaktan başka çareleri kalmadı, yani işler iyiye gitmiyor!
Her ne kadar durum umutsuz gibi görünse de, bizim en büyük gücümüzün “Umut edebilmemiz…” olduğunu düşünüyorum.
Allah bir kavme haddini bildirmek istediği zaman onların hadlerini aşmasına müsaade edermiş, bunlarda hadlerini fazlası ile aştılar. “Tanrının işini yapıyorum…” diyen, asıl mesleği programcılık olduğu halde aşı ve genetiği değiştirilmiş sivrisinek işine giren Bill Gates gibiler yaradılışa saldırıyorlar, insan, hayvan, bitki, önlerine ne gelirse DNA’sını değiştiriyorlar, iklime müdahale ediyorlar ve daha neler neler yapıyorlar, yani “Tanrıcılık” oynuyorlar.
Bu yüzden gerçek Tanrının onlara haddini bildirme zamanın yakın olduğunu düşünüyorum.
Avukat Cüneyt Bülent Şeker
Tarih:
BURSA İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ’NE
İletilmek üzere
OSMANGAZİ İLÇESİ, 666… NUMARALI, AŞISEVER… AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ’NE
KONU : Aşı ve Topuk Kanı Reddi hakkındadır.
AÇIKLAMALAR : Velayet hakkını düzenleyen Türk Medeni Kanunu 335 ve devamı maddeleri gereğince çocuğun bakımı, dolayısı ile ona uygulanacak tedaviye karar verme hakkı anne-babaya aittir.
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1; “Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I ; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir, hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.
1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.
Yine Türkiye’nin imza koyduğu, TBMM de onaylanması sebebi ile kanun gücünde olan, tıp hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalardan:
-1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi,
-1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5. maddesi,
-1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi,
-2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi,
-1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi;
Tıbbi müdahale öncesinde; “… Yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.
Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel veri olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez.
Vücuda aşı zerk edilmesi veya topuk kanı alınması ise hiç şüphesiz tıbbi bir müdahaledir.
Ayasanın 17. Maddesi ise; “…Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz….” demektedir.
Yukarıda saydığımız kanun maddelerinde aranan “Kanuni temsilci (Veli-vasi) izni” genel olarak; yaralanmış, hasta ve tedaviye muhtaç çocuklar hakkındadır. Ağır hasta veya ağır şekilde yaralanmış çocuklara acil müdahale gereken durumlarda, hayati tehlikeyi bertaraf etmek için kanuni temsilci izni aranmaksızın “AY. 17 maddesindeki tıbbi zorunluluk (Zaruret hali) kapsamında” tıbbi müdahale mümkün iken, topuk kanı ve aşı uygulamasının hiçbir surette kanuni temsilci izni olmadan yapılması mümkün değildir, çünkü bunlar sağlıklı çocuklara uygulanmak istenen, az veya çok zararı olan, fakat faydasına garanti verilmeyen “Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması” kapsamındaki uygulamalardır. (https://www.haberdebursatv.com/zorunlu-topuk-kani-uygulamasi-hukuka-uygun-mu/)
ÇOCUKLUK AŞILARI:
Çocukluk aşılarının zorunlu olduğu, cebren uygulanabileceğine dair açık bir kanun hükmü olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesinin istisnasız tüm kararlarında ebeveyn rızası olmadan çocukluk aşılarının uygulanamayacağı belirtilmiştir, bu konuda bir tereddüt yoktur.
TOPUK KANI:
Yeni doğan bebeklerden topuk kanı alınmasının zorunlu olduğuna dair (Açık-doğrudan) bir kanun hükmü olmamak ile birlikte, Sağlık Bakanlığı topuk kanı hakkında 05.01.2024 tarihli, E-67414668-234.01.02-233296476 Sayılı bir talimat yayımlanmış, bu talimatta 29.06.2016 tarih, 2014/4077 Numaralı “Topuk kanı alınmasının zorunlu olduğu” yönündeki Anayasa Mahkemesi kararına dayanılmıştır.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 22/11/2017 tarih, 2014/4255 numaralı, topuk kanının zorla alınamayacağı yönündeki alt mahkeme kararını onayladığı (Daha yeni tarihli) bir kararı da mevcuttur. ( https://www.haberturk.com/anayasa-mahkemesi-aile-rizasi-olmadan-topuk-kani-alinamaz-1782444 )
Sağlık Bakanlığının dayandığı 29.06.2016 tarih, 2014/4077 numaralı AYM kararı iki gerekçeye dayanmaktadır:
1. Gerekçe; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3. Maddesinin (I) bendidir, burada; “Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır…” Demektedir.
Bu adı üzerinde sağlık personelinin hizmetlerini nasıl yapacağını düzenleyen bir kanundur ve bu kanun lafzından (Sözcük anlamından) anlaşılan; “Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bu testler için gerekli imkân ve altyapıyı sağlaması ve ihtiyaç duyanların hizmetine sunmasıdır.” Bu kanun metninden; “Vücut bütünlüğünü koruyan tüm hukuk mevzuatının, anne-babanın tıbbi müdahaleye izin ve ret haklarının yok sayılabileceği, topuk kanı vermek istemeyen ailelerin hastanede/sağlık ocağında esir tutulabileceği veya ailenin sağlık personeli, güvenlikçi yahut kolluk güçlerince etkisiz hale getirilerek, bebeğin anne kucağından zorla kopartılabileceği, bebekten topuk kanı alındıktan sonra aileye iade edilebileceğine…” dair bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
2. Gerekçe; “Söz konusu işlemin (Topuk kanı alınması) … sağlık açısından olumsuz bir etkiye yol açmadığı…” iddiasıdır, ancak bu doğru değildir; 48 Saat önce doğan bir bebeğin savunma sistemi henüz yeterince gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir, bu uygulamadan sonra çocukların acı çektiği, morardığı, nadir de olsa enfeksiyon kaptığı gözlenmektedir. “Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi” bağışıklık yetmezliği ile doğan bir çocuktan en az iki kez topuk kanı alınması, ardından gerek görülmesi halinde tüp tüp kan alınması hayati tehlike arz edebilmektedir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran; https://vitamingiller.com/besikden-mezara-saglik-yenidogan-tarama-testi-topuk-kani/)
Üstelik topuk kanı testi 6000 genetik, 500 metabolik hastalıktan (Nadir görülen) 6 tanesini tespit etmek için yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı bu altı hastalığın (1987 yılında sadece fenilketonüri ile testler başlanmış, SMA 2022 yılında eklenmiştir) tarama testi ile bulunacağına dair bir garanti vermediği gibi, tedavi edileceğine dair bir garanti de vermemektedir, bu hastalıklardan bazılarının tedavisi çok pahalıdır ve devlet bu tedavi giderlerini karşılamamaktadır. Ayrıca bahsi geçen hastalıkların tek tespit yolu topuk kanı alınması da değildir. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp, https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi)
Her şeyden önce Anayasa Mahkemesi de bir mahkemedir ve mahkeme kararları sadece o kararda adı geçen kişiler hakkında hüküm ifade ederler.
AYM’si gibi yüksek mahkeme kararları yeni davalarda mahkemeyi etkilemek için (Emsal karar olarak) sunulabilir, ancak tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Sağlık Bakanlığı ve diğer resmi kurumlar (Ör: Aile, Sulh Ceza mahkemeleri vs.) “Bu karar ile bağlıdır…” denilemez, çünkü Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemeler her zaman kararından dönebilir ve genel görüşünü değiştirebilir, AYM’si genel görüşünü değiştirmese dahi, önüne gelen olayın farklı özellikler taşıması sebebi ile (O olaya özel) farklı bir karar da verebilir.
Bu sebeple idari ve adli makamlar (Özellikle) vücut bütünlüğüne müdahale içeren bir konuda ancak (Anayasa ve diğer kanunlar ile çelişmeyen) açık ve emredici bir kanun hükmüne dayanabilirler, devletin halk ile muhâtabiyeti ancak kanun ile olur, vücut bütünlüğüne müdahale içeren bu tip uygulamalar idari talimat ve genelgeler ile asla düzenlenemez. (TCK m. 2- HHY m. 5/d,e,f ve m.22)
-------------------
Habersizce veya zor kullanılarak yeni doğan bebeğe aşı ve topuk kanı uygulanması, bu yönde baskı yapmak suç teşkil etmektedir, şöyle ki:
1-Kan ve DNA 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 6. ve devamı maddelere göre bir insanın en önemli kişisel verisidir, izinsiz veya zorla alınması, izinsiz tıbbi deney ve bilimsel çalışmalarda kullanılması-işlenmesi, paylaşılması:
a-) TCK m. 86 (Kasten yaralama) 1-3 yıl hapis.
b-) TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney) 1-3 yıl hapis.
c-) TCK m. 135-139 (Kişisel verilerin izinsiz alınması, yayılması, yayımlanması) kapsamında, 2-4 yıl arası hapis cezasını gerektirir.
2-) Sağlık sektörü çalışanlarının aşı-topuk kanı uygulamasını reddeden ailelere; “Polis ile kapınıza geliriz, çocuğunuzu elinizden alırız… vs.” şekilde sözlü baskı yapması, sık sık telefon ile arayıp rahatsız etmesi yahut bakanlıkça hazırlanan (Matbu) topuk kanı ve aşı reddi dilekçelerini “Zorunlu olduğunu iddia ederek” imzaya zorlamaları ; “TCK m. 123/1 (Huzur ve Sükûnunu Bozmak) suçunu oluşturur, cezası; 3 ay- 1 yıl hapistir. Verilen rahatsızlık “Israrlı takip” derecesinde ise (TCK. 123/A) cezası; 6 ay-2 yıl arası hapistir.
3-)Rahatsızlık veren ve baskı içeren bu konuşmalar tehdit de içeriyor ise; TCK m. 106 (Tehdit suçu) cezası 6 ay -2 yıl arası hapistir.
4-) Ailenin hastane (Veya Sağlık Ocağında) güvenlikçiler (Veya polis) marifeti ile hapis tutulması; TCK m.109 (Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu) oluşturur, cezası 1-5 yıl arası hapistir. Bu suç cebir, tehdit kullanılarak işlenir ise hapis cezası 2 yıldan başlar, silah ile veya birden fazla kişi tarafından işlenir ise ceza bir kat arttırılır.
5-) Aşı-topuk kanı, maske takma uygulamalarını ret ettiği için doktorun (Yerine aynı nitelikte başka bir hekim bırakmadan) hastasını terk etmesi, muayene sırası gelmiş hastaya bakmaması, tarihi verilmiş doğuma girmemesi; Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 18. Ve 19 maddesi, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 10. Ve 25. Maddesi, Hususi Hastaneler Kanunu 44. Maddesi atfınca; TCK. 257/2 (Görevi Kötüye Kullanma, 3 ay-1 yıl hapis) ve ayrıca TCK 122 (Nefret ve ayrımcılık, 1-3 Yıl hapis) suçlarını oluşturur. Hasta ölmüş ise (TCK m.85 Taksirle Öldürme suçu 2-6 yıl arası hapis) söz konusu olur. (Maddi, manevi tazminat davası saklıdır.)
5-) Eğer bu suçlar kamu görevlisi tarafından işlenir ise, ceza yarı oranında arttırılır. Memura amiri tarafından verilen ve konusu suç teşkil eden emir (Yazılı olarak verilse dahi) yerine getirilemez, yerine getiren memur, emri veren amir ile birlikte ceza alır. (TCK m.24)
6-) Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir. (Devlet Memurları Kanunu; 657/5 ve devamı.)
SONUÇ VE İSTEM : Sağlık Ocağından 7 Nisan 2024 tarihinde aranarak, 06.06.2024 doğumlu, 4960 9161906 TC. Numaralı müşterek çocuğumuz Büşra Korkmaz’ın bebeklik-çocukluk aşılarının yapılması ve topuk kanı alınması için 06.02.20024 tarihinde Sağlık Ocağına davet edilmiş bulunmaktayız.
Yaptığımız araştırma sonucu; aşıların koruduğu iddia edilen hastalıkları engellediğine ve aşıların zarar vermeyeceğine, topuk kanı testi ile aranan hastalıkların kesin tespit ve tedavi edileceğine dair hiçbir (Hukuki-tıbbi) garantinin Sağlık Bakanlığı ve aşı-test şirketleri tarafından verilmediği, ancak her iki uygulamanın da kesin olarak (Az veya çok) yan etkisi-zararı olduğunu, aşı ve topuk kanı reddinin müşterek çocuğumuzun menfaatine daha uygun olduğunu anlamış/karar vermiş bulunmaktayız.
Bu sebeplerle Anayasaya ve yukarıda saydığımız yasaların ebeveynlere (Yasal temsilcilere) verdiği yetkilere dayanarak (Başta Hepatit-B, K1- K vitamini olmak üzere) zamanı gelmiş ve daha sonra gelecek BÜTÜN AŞI VE TOPUK KANI UYGULAMALARINI RET EDİYORUZ, bu konudaki irademizi net bir şekilde bildirmiş olduğumuzdan ayrıca tarafınızca hazırlanmış matbu “Aşı-topuk kanı ret formunu” imzalamayacağız, matbu formun imzalanmasının zorunlu olduğuna dair söylem kanuni dayanaktan, hukuki temelden yoksundur, imza bir rıza beyanıdır bu sebeple “Zorunlu imza” diye bir kavram yoktur. “Mutlaka matbu forma imza attırın” şeklinde bir idari talimat’a vatandaşların uyma zorunluluğu yoktur, ilgili personelin “İmzadan imtina tutanağı” düzenlenmesi onları idari sorumluktan kurtarır.
Ayrıca bu yazının tarafınıza tebliğinden itibaren aşı ve topuk kanı talebi ile veya “Matbu aşı-topuk kanı ret formu” imzalamamız için müşterek konutumuza gelinmesi yahut telefon ile rahatsız edilmemiz halinde, bu rahatsızlığı tarafımıza verenler (Emreden ve uygulayanlar) hakkında TCK m. 123/1, 123/A (Huzur ve Sükûnunu Bozmak-Israrlı takip) suçları çerçevesinde suç duyurusunda bulunacağımızı, maddi manevi tazminat davası açacağımızı bildiririz.
Anne Baba
(TC….) (TC….)
İmza İmza
Tarih:
…………………..HASTANESİ BAŞHEKİMLİĞİ’NE
KONU : Aşı ve Topuk Kanı Reddi hakkındadır.
AÇIKLAMALAR : Velayet hakkını düzenleyen Türk Medeni Kanunu 335 ve devamı maddeleri gereğince çocuğun bakımı, dolayısı ile ona uygulanacak tedaviye karar verme hakkı anne-babaya aittir.
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1; “Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I ; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir, hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.
1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.
Yine Türkiye’nin imza koyduğu, TBMM de onaylanması sebebi ile kanun gücünde olan, tıp hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalardan:
-1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi,
-1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5. maddesi,
-1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi,
-2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi,
-1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi;
Tıbbi müdahale öncesinde; “… Yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.
Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel veri olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez.
Vücuda aşı zerk edilmesi veya topuk kanı alınması ise hiç şüphesiz tıbbi bir müdahaledir.
Ayasanın 17. Maddesi ise; “…Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz….” demektedir.
Yukarıda saydığımız kanun maddelerinde aranan “Kanuni temsilci (Veli-vasi) izni” genel olarak; yaralanmış, hasta ve tedaviye muhtaç çocuklar hakkındadır. Ağır hasta veya ağır şekilde yaralanmış çocuklara acil müdahale gereken durumlarda, hayati tehlikeyi bertaraf etmek için kanuni temsilci izni aranmaksızın “AY. 17 maddesindeki tıbbi zorunluluk (Zaruret hali) kapsamında” tıbbi müdahale mümkün iken, topuk kanı ve aşı uygulamasının hiçbir surette kanuni temsilci izni olmadan yapılması mümkün değildir, çünkü bunlar sağlıklı çocuklara uygulanmak istenen, az veya çok zararı olan, fakat faydasına garanti verilmeyen “Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması” kapsamındaki uygulamalardır. (https://www.haberdebursatv.com/zorunlu-topuk-kani-uygulamasi-hukuka-uygun-mu/)
ÇOCUKLUK AŞILARI:
Çocukluk aşılarının zorunlu olduğu, cebren uygulanabileceğine dair açık bir kanun hükmü olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesinin istisnasız tüm kararlarında ebeveyn rızası olmadan çocukluk aşılarının uygulanamayacağı belirtilmiştir, bu konuda bir tereddüt yoktur.
TOPUK KANI:
Yeni doğan bebeklerden topuk kanı alınmasının zorunlu olduğuna dair (Açık-doğrudan) bir kanun hükmü olmamak ile birlikte, Sağlık Bakanlığı topuk kanı hakkında 05.01.2024 tarihli, E-67414668-234.01.02-233296476 Sayılı bir talimat yayımlanmış, bu talimatta 29.06.2016 tarih, 2014/4077 Numaralı “Topuk kanı alınmasının zorunlu olduğu” yönündeki Anayasa Mahkemesi kararına dayanılmıştır.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 22/11/2017 tarih, 2014/4255 numaralı, topuk kanının zorla alınamayacağı yönündeki alt mahkeme kararını onayladığı (Daha yeni tarihli) bir kararı da mevcuttur. ( https://www.haberturk.com/anayasa-mahkemesi-aile-rizasi-olmadan-topuk-kani-alinamaz-1782444 )
Sağlık Bakanlığının dayandığı 29.06.2016 tarih, 2014/4077 numaralı AYM kararı iki gerekçeye dayanmaktadır:
1. Gerekçe; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3. Maddesinin (I) bendidir, burada; “Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır…” Demektedir.
Bu adı üzerinde sağlık personelinin hizmetlerini nasıl yapacağını düzenleyen bir kanundur ve bu kanun lafzından (Sözcük anlamından) anlaşılan; “Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bu testler için gerekli imkân ve altyapıyı sağlaması ve ihtiyaç duyanların hizmetine sunmasıdır.” Bu kanun metninden; “Vücut bütünlüğünü koruyan tüm hukuk mevzuatının, anne-babanın tıbbi müdahaleye izin ve ret haklarının yok sayılabileceği, topuk kanı vermek istemeyen ailelerin hastanede/sağlık ocağında esir tutulabileceği veya ailenin sağlık personeli, güvenlikçi yahut kolluk güçlerince etkisiz hale getirilerek, bebeğin anne kucağından zorla kopartılabileceği, bebekten topuk kanı alındıktan sonra aileye iade edilebileceğine…” dair bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
2. Gerekçe; “Söz konusu işlemin (Topuk kanı alınması) … sağlık açısından olumsuz bir etkiye yol açmadığı…” iddiasıdır, ancak bu doğru değildir; 48 Saat önce doğan bir bebeğin savunma sistemi henüz yeterince gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir, bu uygulamadan sonra çocukların acı çektiği, morardığı, nadir de olsa enfeksiyon kaptığı gözlenmektedir. “Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi” bağışıklık yetmezliği ile doğan bir çocuktan en az iki kez topuk kanı alınması, ardından gerek görülmesi halinde tüp tüp kan alınması hayati tehlike arz edebilmektedir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran; https://vitamingiller.com/besikden-mezara-saglik-yenidogan-tarama-testi-topuk-kani/)
Üstelik topuk kanı testi 6000 genetik, 500 metabolik hastalıktan (Nadir görülen) 6 tanesini tespit etmek için yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı bu altı hastalığın (1987 yılında sadece fenilketonüri ile testler başlanmış, SMA 2022 yılında eklenmiştir) tarama testi ile bulunacağına dair bir garanti vermediği gibi, tedavi edileceğine dair bir garanti de vermemektedir, bu hastalıklardan bazılarının tedavisi çok pahalıdır ve devlet bu tedavi giderlerini karşılamamaktadır. Ayrıca bahsi geçen hastalıkların tek tespit yolu topuk kanı alınması da değildir. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp, https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi)
Her şeyden önce Anayasa Mahkemesi de bir mahkemedir ve mahkeme kararları sadece o kararda adı geçen kişiler hakkında hüküm ifade ederler.
AYM’si gibi yüksek mahkeme kararları yeni davalarda mahkemeyi etkilemek için (Emsal karar olarak) sunulabilir, ancak tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Sağlık Bakanlığı ve diğer resmi kurumlar (Ör: Aile, Sulh Ceza mahkemeleri vs.) “Bu karar ile bağlıdır…” denilemez, çünkü Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemeler her zaman kararından dönebilir ve genel görüşünü değiştirebilir, AYM’si genel görüşünü değiştirmese dahi, önüne gelen olayın farklı özellikler taşıması sebebi ile (O olaya özel) farklı bir karar da verebilir.
Bu sebeple idari ve adli makamlar (Özellikle) vücut bütünlüğüne müdahale içeren bir konuda ancak (Anayasa ve diğer kanunlar ile çelişmeyen) açık ve emredici bir kanun hükmüne dayanabilirler, devletin halk ile muhâtabiyeti ancak kanun ile olur, vücut bütünlüğüne müdahale içeren bu tip uygulamalar idari talimat ve genelgeler ile asla düzenlenemez. (TCK m. 2- HHY m. 5/d,e,f ve m.22)
-------------------
Habersizce veya zor kullanılarak yeni doğan bebeğe aşı ve topuk kanı uygulanması, bu yönde baskı yapmak suç teşkil etmektedir, şöyle ki:
1-Kan ve DNA 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 6. ve devamı maddelere göre bir insanın en önemli kişisel verisidir, izinsiz veya zorla alınması, izinsiz tıbbi deney ve bilimsel çalışmalarda kullanılması-işlenmesi, paylaşılması:
a-) TCK m. 86 (Kasten yaralama) 1-3 yıl hapis.
b-) TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney) 1-3 yıl hapis.
c-) TCK m. 135-139 (Kişisel verilerin izinsiz alınması, yayılması, yayımlanması) kapsamında, 2-4 yıl arası hapis cezasını gerektirir.
2-) Sağlık sektörü çalışanlarının aşı-topuk kanı uygulamasını reddeden ailelere; “Polis ile kapınıza geliriz, çocuğunuzu elinizden alırız… vs.” şekilde sözlü baskı yapması, sık sık telefon ile arayıp rahatsız etmesi yahut bakanlıkça hazırlanan (Matbu) topuk kanı ve aşı reddi dilekçelerini “Zorunlu olduğunu iddia ederek” imzaya zorlamaları ; “TCK m. 123/1 (Huzur ve Sükûnunu Bozmak) suçunu oluşturur, cezası; 3 ay- 1 yıl hapistir. Verilen rahatsızlık “Israrlı takip” derecesinde ise (TCK. 123/A) cezası; 6 ay-2 yıl arası hapistir.
3-)Rahatsızlık veren ve baskı içeren bu konuşmalar tehdit de içeriyor ise; TCK m. 106 (Tehdit suçu) cezası 6 ay -2 yıl arası hapistir.
4-) Ailenin hastane (Veya Sağlık Ocağında) güvenlikçiler (Veya polis) marifeti ile hapis tutulması; TCK m.109 (Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu) oluşturur, cezası 1-5 yıl arası hapistir. Bu suç cebir, tehdit kullanılarak işlenir ise hapis cezası 2 yıldan başlar, silah ile veya birden fazla kişi tarafından işlenir ise ceza bir kat arttırılır.
5-) Aşı-topuk kanı, maske takma uygulamalarını ret ettiği için doktorun (Yerine aynı nitelikte başka bir hekim bırakmadan) hastasını terk etmesi, muayene sırası gelmiş hastaya bakmaması, tarihi verilmiş doğuma girmemesi; Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 18. Ve 19 maddesi, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 10. Ve 25. Maddesi, Hususi Hastaneler Kanunu 44. Maddesi atfınca; TCK. 257/2 (Görevi Kötüye Kullanma, 3 ay-1 yıl hapis) ve ayrıca TCK 122 (Nefret ve ayrımcılık, 1-3 Yıl hapis) suçlarını oluşturur. Hasta ölmüş ise (TCK m.85 Taksirle Öldürme suçu 2-6 yıl arası hapis) söz konusu olur. (Maddi, manevi tazminat davası saklıdır.)
5-) Eğer bu suçlar kamu görevlisi tarafından işlenir ise, ceza yarı oranında arttırılır. Memura amiri tarafından verilen ve konusu suç teşkil eden emir (Yazılı olarak verilse dahi) yerine getirilemez, yerine getiren memur, emri veren amir ile birlikte ceza alır. (TCK m.24)
6-) Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir. (Devlet Memurları Kanunu; 657/5 ve devamı.)
SONUÇ VE İSTEM :
Hastanenizde müşterek çocuğumuzun doğumunun gerçekleştirilmesi için (08.05.2024 /saat 9.30) tarihine randevu verilmiştir.
Yaptığımız araştırma sonucu; aşıların koruduğu iddia edilen hastalıkları engellediğine ve aşıların zarar vermeyeceğine, topuk kanı testi ile aranan hastalıkların kesin tespit ve tedavi edileceğine dair hiçbir (Hukuki-tıbbi) garantinin Sağlık Bakanlığı ve aşı-test şirketleri tarafından verilmediği, ancak her iki uygulamanın da kesin olarak (Az veya çok) yan etkisi-zararı olduğunu, aşı ve topuk kanı reddinin müşterek çocuğumuzun menfaatine daha uygun olduğunu anlamış/karar vermiş bulunmaktayız.
Bu sebeplerle Anayasaya ve yukarıda saydığımız yasaların ebeveynlere (Yasal temsilcilere) verdiği yetkilere dayanarak (Başta Hepatit-B, K1- K vitamini olmak üzere) zamanı gelmiş ve daha sonra gelecek BÜTÜN AŞI VE TOPUK KANI UYGULAMALARINI RET EDİYORUZ, bilgimiz olmadan yahut zor kullanılarak bu uygulamaların yapılması halinde emri veren ve uygulayanlar hakkında yukarıda zikrettiğimiz ceza kanunları ve sair ilgili hukuki mevzuat çerçevesinde suç duyurusunda bulunacağımızı, tazminat davası açacağımızı, bu olayı (Basın kanunu çerçevesinde) kamuoyuna duyuracağımızı bildiririz.
Bu konudaki irademizi net bir şekilde bildirmiş olduğumuzdan ayrıca tarafınızca hazırlanmış matbu “Aşı-topuk kanı ret formunu” imzalamayacağız, matbu formun imzalanmasının zorunlu olduğuna dair söylem kanuni dayanaktan, hukuki temelden yoksundur, imza bir rıza beyanıdır, bu sebeple “Zorunlu imza” diye bir kavram yoktur. “Mutlaka matbu forma imza attırın” şeklinde bir idari talimat’a sivil vatandaşların uyma zorunluluğu yoktur, ilgili personelin “İmzadan imtina tutanağı” düzenlenmesi onları idari sorumluğundan kurtarır.
Ayrıca bu yazının tarafınıza tebliğinden itibaren aşı ve topuk kanı talebi ile veya “Matbu aşı-topuk kanı ret formu” imzalamamız için müşterek konutumuza gelinmesi yahut telefon ile rahatsız edilmemiz halinde, bu rahatsızlığı tarafımıza verenler (Emreden ve uygulayanlar) hakkında TCK m. 123/1, 123/A (Huzur ve Sükûnunu Bozmak-Israrlı takip) suçları çerçevesinde suç duyurusunda bulunacağımızı, maddi manevi tazminat davası açacağımızı bildiririz.
Anne Baba
(TC….) (TC….)
İmza İmza