Dün yayımladığım yazıda, “1909 Afyon Darbesi” başlığı altında bin yıllık işgal planının arka yüzünü ele almıştım.
Bugün ise bu zincirin bir diğer halkasını anlatacağım:
Rockefeller tıbbının nasıl yükseldiğini ve İbn-i Sînâ gibi dünya tıp tarihinin en büyük isimlerinden birinin bize nasıl unutturulduğunu…
Bu mesele yalnızca tıp tarihinin bir detayı değil; bir milletin bilgiyle kurduğu bağın nasıl koparıldığının, eğitim ve sağlık alanlarının nasıl yeniden şekillendirildiğinin bir medeniyet hikayesi
“Rockefeller Tıbbı ve Türkiye’de İbn-i Sînâ’nın Unutuluşu: Unutmadık, Unutturuldu”
Efendim, bugün size basit bir hikâye anlatacağım.
Ama bu hikâye tıp fakültelerinden ilaç şirketlerine, ulus devletlerden Birleşmiş Milletler’e kadar uzanan yüz yıllık bir küresel operasyonun hikâyesidir.
Bu hikâyeyi anlamak için tek bir soru yeter:
“İbn-i Sînâ nasıl olur da bu coğrafyada unutulur?”
Dünya tıbbının en büyük isimlerinden biri, 600 yıl boyunca Osmanlı’nın temel ders kitabı olan bir bilge…
Nasıl olur da Türkiye’de “alternatif tıp” etiketiyle rafların arasında kaybolur?
Cevap açıktır:
Unutulmadı. Unutturuldu.
Hem de Orient Planı kapsamında, küresel tıp kartelinin eliyle.
1
YÜZYILIN DÖNÜM NOKTASI: ROCKEFELLER’IN SAĞLIK İMPARATORLUĞU
1900’lerin başında Rockefeller ailesi bir karar verdi:
> “Sağlık sistemini yeniden kuracağız.
Dünya tıbbının yönünü biz belirleyeceğiz.”
Ve arka arkaya üç hamle yaptılar:
✔ 1901 – Rockefeller Tıp Araştırmaları Enstitüsü
Modern biyomedikal sistemin omurgası kuruldu.
✔ 1910 – Flexner Raporu
Bu rapor tıp eğitimini dünya çapında tek kalıba soktu:
Laboratuvar merkezli tıp,
Kimyasal ilaç tekeli,
Bitkisel ve geleneksel tıbbın yasaklanması,
Hekimin filozof kimliğinin silinmesi.
Yani:
“İbn-i Sînâ’yı unutun, ilaç şirketlerine bağlanın.”
✔ 1913 – Rockefeller Vakfı
Bu kez tüm dünyanın tıp fakülteleri “modernleştirildi.”
Bu modernlik (!) neydi?
❌ Bitki yok
❌ Gelenek yok
❌ Ahlâk yok
❌ Felsefe yok
✔ Sadece ilaç firmalarının üretebildiği kimyasallar
Bu sisteme bugün “Rockefeller Tıbbı” deniyor.
Yani ilaç şirketlerinin kurduğu, insanı müşteri gören bir tıp düzeni.
2. OSMANLI SON DÖNEM: İBN-İ SÎNÂ’DAN KOPUŞUN BAŞLANGICI
Osmanlı son yüzyılda Fransız-Alman tıbbını aldı.
Bu doğal bir modernleşme gibi görünür… ama değildi.
Çünkü bu tıp sistemi:
İbn-i Sînâ’yı dışlıyor,
Geleneksel tedaviyi küçümsüyor,
Saray hekimliğini tasfiye ediyor,
Avrupalı konsolosluk doktorlarını öne çıkarıyordu.
Batı tıbbının Osmanlı’ya giriş hattı aynıydı:
Paris – İstanbul – Galata bankerleri – Levanten doktorlar.
Bu hat, 1900’lerde sadece ticari değil,
afyon – ilaç – demiryolu – banker ağının parçasıydı.
Bugün bize “modern tıp” diye sunulan şey,
işte o dönemde kurulmuş olan Rockefeller tıbbının Osmanlı’ya ithal edilmiş versiyonudur.
3. 1928 ALFABE DEVRİMİ: BİLGİ HATTI KESİLİNCE İBN-İ SÎNÂ DÜŞTÜ
İbn-i Sînâ Arapça ve Farsça yazdı.
Osmanlı 600 yıl bu metinleri okudu.
Ama 1928’de Latin harflerine geçildiğinde:
Kütüphanelerdeki tüm tıp klasiklerine erişim kesildi,
Yeni nesil Arapça okuyamaz oldu,
İbn-i Sînâ’nın tıp külliyatı tedavülden çıktı,
Tıp fakülteleri ABD–Almanya müfredatlarına bağlandı.
Böylece:
1 gecede 1000 yıllık tıp hafızası kapatıldı.
Bu baskın, basit bir alfabe değişimi değil;
kültürel belleğin cerrahi olarak alınmasıydı.
4. CUMHURİYET’TE MODERN TIP: AMERİKAN MODELİNE TAM TESLİMİYET
Cumhuriyet döneminde kurulan tıp fakülteleri, birebir Amerikan modeline göre dizayn edildi.
Amerikan ders kitapları,
Amerikan tedavi protokolleri,
Amerikan farmakolojisi,
Amerikan laboratuvar sistemi.
Sonuç?
İbn-i Sînâ sıfır.
Hipokrates / Fleming / Pasteur yüz puan.
“Bizim tıp tarihimiz yoktu” algısı böyle üretildi.
5. TÜRKİYE’DE SAĞLIK SİSTEMİ: TIBBİ DEĞİL, TİCARİ BİR MODEL
2000 sonrası Dünya Bankası destekli “Sağlıkta Dönüşüm” ile:
Hastaneler müşteri odaklı işletmeye döndü,
Dev ilaç firmalarına bağımlılık arttı,
Hastalıkların kronikleşmesi ekonomik modele dönüştü.
Bugün diabet, tansiyon, tiroit, depresyon gibi hastalıklar neden bitmiyor?
Cevap acı ama nettir:
Kronik hasta, ilaç şirketlerinin ideal müşterisidir.
İbn-i Sînâ’nın “bütüncül tedavi” yaklaşımı ise bu modele terstir.
Bu yüzden unutturulmuştur.
6. ORIENT PLANI AÇISINDAN TÜRKİYE’DE TIBBIN DÖNÜŞÜMÜ
Şimdi gelelim işin en kritik yerine.
Bu tablo, birebir Orient Planı ile uyumludur:
✔ Osmanlı tıbbı → İbn-i Sînâ → İslam medeniyeti
yerine
✔ Batı tıbbı → Rockefeller → ilaç karteli
modeli getirildi.
Neden?
Çünkü:
🔻 İbn-i Sînâ: İslam epistemolojisi
🔻 Rockefeller: Batı finans–ilacı
🔻 Ulus devlet: Vatikan’ın seküler modeli
🔻 BM/WHO: Küresel tıp kilisesi
🔻 İlaç şirketleri: Modern bankerlik sistemi
Bu sistemin kurulması için:
Osmanlı’nın afyon gelirine el kondu,
Hicaz hattı kesildi,
1909 Darbesi yapıldı,
Galata bankerleri geri döndü,
Laik-seküler ulus devlet kuruldu,
Eğitim ve tıp müfredatı Batı’ya bağlandı.
Dolayısıyla:
İbn-i Sînâ’nın unutuluşu tıbbi bir mesele değil, siyasi bir tasarımdır.
SONUÇ: UNUTULAN İBN-İ SÎNÂ DEĞİL, BİZİM MEDENİYETİMİZ
Rockefeller tıbbı bugün dünya çapında hâlâ egemen:
İlaç şirketleri trilyon dolarlık güç,
BM ve WHO küresel otorite,
Ulus devletler seküler kilise modeli,
Üniversiteler Rockefeller müfredatı.
Bu sistemde İbn-i Sînâ’nın adı bile geçmez.
Ama gerçek şudur:
İbn-i Sînâ yanlış olduğu için değil,
sistemi tehdit ettiği için unutturulmuştur.
Çünkü onun yaklaşımı:
✔ İnsanı bütün olarak ele alır,
✔ Ahlâkı tıptan ayırmaz,
✔ Ticareti tedavinin önüne koymaz,
✔ Dev ilaç kartellerinin çıkarına uymaz.
Bugün Türkiye’de yapılması gereken bellidir:
İbn-i Sînâ’yı geri getirmek,
kendi tıbbımızı yeniden inşa etmek
ve Orient Planı’nın tıp üzerindeki etkisini kırmaktır.
Bu sadece bir sağlık meselesi değildir.
Bu, medeniyet meselesidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: