Günümüz ilişkilerinde en çok duyduğum şikayetlerden biri şu: “Artık beni anlamıyor.”
Aslında kimse bir sabah uyanıp aniden anlamaz hale gelmez. Anlaşılmamanın hikayesi, sessizce biriken küçük ihmal anlarında başlar. Aynı evde yaşayıp da birbirine yabancılaşan çiftlerin çoğu, duygusal bağlarını değil, sadece iletişim dillerini kaybetmiştir.
İlişkilerde asıl sorun genellikle sevgisizlik değildir; duygusal görünmezliktir.
Kişi, duygularını anlatmaya çalışır ama karşısındaki dinlemeye değil, cevap vermeye odaklanır. Zamanla biri susar, diğeri anlamadığını bile fark etmez. Böylece “birlikte ama yalnız” olma hali başlar.
İlişkinin başında her şey çok canlıdır; çünkü merak, ilgi ve özen vardır. Fakat zamanla merak yerini varsayıma, ilgi yerini alışkanlığa, özen ise “zaten biliyorum” duygusuna bırakır. Oysa her insan, her gün yeniden keşfedilmek ister. Sevgi, kendiliğinden değil, çaba ile sürdürülebilen bir duygudur.
İletişimin en temel hatası, “haklı çıkma” çabasıdır. Oysa ilişkiler bir savaş alanı değildir; kimse kazandığında ilişki kaybeder. Bazen haklı olsanız bile karşınızdakini dinlemek, duygusunu anlamak, o anı onarmak en büyük kazanımdır.
Çünkü insanlar kelimeleri değil, duygusal tonumuzu hatırlar.
Birçok ilişkide duygusal ihmal fiziksel ayrılıktan önce gelir.
“Benimle konuşmuyor”, “beni dinlemiyor”, “artık ilgilenmiyor” gibi cümleler aslında bir yardım çağrısıdır. Fakat çoğu zaman bu çağrıyı duyamayız. Çünkü herkes kendi iç sesiyle, kendi yorgunluğu ile meşguldür.
Peki ne yapmalı?
Bazen sadece durup “gerçekten nasılsın?” demek bile bir ilişkinin yönünü değiştirebilir.
Dinlemek, çözüm sunmaktan çok daha değerlidir.
Ve en önemlisi; partnerinizi değiştirmeye çalışmak yerine, ilişkiyi birlikte iyileştirmeye odaklanın.
Unutmayın, sevgi yalnızca hissetmek değil, emek vermektir.
Duygusal görünmezliğin olduğu yerde sevgi yavaşça donar.
Ama iki insan birbirini yeniden duymayı başarırsa, en donuk ilişkiler bile yeniden canlanabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: