“Aslında birlikteyiz ama birbirimizi pek anlamıyoruz.” Bu cümle, günümüz ilişkilerinin özeti gibidir. Aynı evde yaşamak, aynı sofraya oturmak, aynı tatilde fotoğraf çektirmek… Tüm bunlar fiziksel bir birlikteliği ifade eder ama yakınlık sadece fiziksel olarak yan yana olmaktan ibaret değildir. Gerçek yakınlık, birbirini “görmeyi” gerektirir.
Birçok çift, ilişkilerinin başında heyecanla birbirini tanımaya çalışır. Ancak zamanla tanıma çabası yerini alışkanlığa bırakır. Partneri artık keşfedilecek biri değil, bilinen biri olarak görürüz. Oysa insan değişir, dönüşür, gelişir. Dolayısıyla bir ilişkide sağlıklı yakınlık, “ben seni zaten biliyorum” demekle değil, “seni her gün yeniden anlamaya çalışıyorum” diyebilmekle mümkündür.
Yakınlık, savunmasızlığı da içinde barındırır. Duygularımızı açıkça ifade etmek, kırıldığımızda bunu dürüstçe söylemek, bazen özür dilemek ya da affetmek... Tüm bunlar duygusal çıplaklıktır. Bu düzeyde bir açıklık, güvenin en derin biçimidir.
Ne yazık ki birçok ilişkide “duygusal mesafe” koruyucu bir kalkan haline gelir. İnsanlar kırılmamak için duvar örer, fakat o duvar sevgiyi de dışarıda bırakır.
Psikolojik olarak baktığımızda, ilişkilerde en çok ihtiyaç duyulan şey “görülmek” duygusudur. Bizi gerçekten dinleyen, anlamaya çalışan, duygularımızı küçümsemeyen bir partnerle bağ kurduğumuzda, beynimizdeki bağlanma sistemi güven hissini aktif hale getirir. Bu, hem duygusal hem fiziksel sağlığımızı doğrudan etkiler.
Sonuçta, ilişkilerde asıl mesele “birlikte vakit geçirmek” değil, birlikte derinleşebilmektir.
Birbirini görmek, anlamak ve birlikte büyüyebilmek… Gerçek yakınlık tam da burada başlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: