İNSANLIK, AŞILARLA MI DOMUZLAŞTIRILIP MAYMUNLAŞTIRILIYOR.?
(Bir önceki Makalenin Devamıdır..)
Geçen hafta, "Eyvah.! Aşılarla Fıtrata Saldırı.! Yoksa Domuzlaştırılıyor muyuz.?" başlıklı köşe yazımızda, Kur'anî bir ihbar ve Fıtrat'a çağrıdan bahsetmiştik.
Modern Tıp diye bize sattıkları şeyin nasılda kutsal şifa yolculuğundan çıkarak bir kâr ve rant kapısına dönüşüp vicdanları dahi bozup dönüştürdüğünü ele almıştık. Ancak meselenin sadece tıbbi veya ekonomik olmadığını, çok daha derin, ruhsal ve Kur'anî bir boyutu olduğunuda özellikle vurgulamıştık..
Allah’ın Kitabında bahsedilen o dehşetli 'Maymunlaşma ve Domuzlaşma' hakikati, bugün Modern Tıp maskesi altında, şeytanın "Allah’ın Yaratışını Değiştirme planının en keskin aracı olan aşılarla mı gerçekleşiyor?" diye sormuştuk..
Ayrica; "Bebeklerimize enjekte edilen sıvılar, sadece koruyucu bir 'aşı' mı yoksa insanlığın fıtratını bozup ruhları dönüştürecek karanlık bir deneyin parçası mı?" diye meseleye dikkat çekmiştik..
Dünyanın en önemli virolog ve bilim insanlarından olan (Dr. Sucharit Bhakdi, Dr. Robert Malone vs.) suskunluğunu bozup, aşıların içinde bulunan "SV40 Maymun Virüsü" promotör dizileriyle genlerimizin kalıcı olarak değiştirildiğini itiraf ederken işte bu bilimsel ifşalar, Kur'an'ın binlerce yıl önceki uyarısının somut bir teyidi haline gelmektedir.
Haramdan şifa olur mu.?
Bu yazıda, işte bu korkunç tablonun tüm detaylarını, uzmanların acı itiraflarıyla gözler önüne sermeye çalışacak, ebeveynlere o masum bebeklerini aslında kime teslim ettiklerini cesaretle sorgulatmaya gayret edeceğiz..
Gerçeklerle yüzleşmeye hazır olanlar, okumaya devam etsinler..
KRİTİK İSİMLERDEN SİSTEME YÖNELİK ÇOK KESKİN İTİRAFLAR.!
Mesela bakın örnek olarak; ünlü doktor Sucharit Bhakdi bile COVİD döneminde aldatıldığımızı söylüyor.
DR. SUCHARIT BHAKDİ O KESKİN İFADELERİYLE DİYOR Kİ: "Asemptomatik bulaşma bir iddiadır! Asemptomatik yayılım sahtedir! Bu sözde pandeminin büyük bir aldatmaca olduğu ve hükümetin aldığı önlemlerin vatandaşları korumak için değil, sanki onlara zarar vermek için yapılmış gibi göründüğü açıktır. Aşı konusunda da aynı şey geçerlidir. Sıradan bir grip virüsünden daha tehlikeli olmayan bir virüse karşı neden insanlara aşı yapılıyor? Bütün bunlar insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur!"
Bhakdi, işte bu argümanını bir adım daha ileri taşıyarak, alınan tedbirlerin temelini oluşturan tezi de yerle bir ediyor ve diyor ki; "Hastalığı asemptomatik taşıyıcının yaydığı fikri, tam bir saçmalıktır. Hiçbir zaman kanıtlanmadı. Bir iddia olarak ortaya atıldı ve bir gerçekmiş gibi yayıldı. Ben bunu suç olarak görüyorum."
Bhakdi'ye göre, COVID-19'u asemptomatik taşıyıcının yayması fikri yanlıştır ve "sıfır veriyle desteklenmektedir."
Bhakdi, maske takma zorunluluğu gibi pek çok tedbirin temelinin bu sahte iddiaya dayandığını ve "nedensiz yere insan haklarının ellerinden aldığını" vurguluyor.
Dr. Sucharit BHAKDI, Alman Parlamentosu'nda yaptı konuşmasında da bombalamış ve "Aşılama, dünya elitleri, ilaç endüstrisi ve siyaset için en büyük nimet oldu" demiş son beyanında ise
COVID Aşısı Olan 'Milyarlarca' Kişinin Artık 'Değişmiş Beyinleri' demişti..
Emekli Nöroşirürji Uzmanı olan Dr. Jack Kruse ise, ünlü Amerikalı virolog, immünolog ve moleküler biyolog Robert Malone ile olan video röportajında aynen şunları söylüyor;
"Bakın, Pfizer dolandırıcılık yaptı.! Aşılara SV40 promotör ve artırıcı gen dizilerini koydular. Bunlar, insanların bilgisi ve rızası olmadan genetik olarak değiştirilme araçları.. Hücrelerini ve vücutlarını ömür boyu zehirleyecek şekilde.. Her dozda 60 milyar DNA plazmidi var ve SV40 promotörü sadece Pfizer'inkinde.. Bu, kanser için tasarlanmış bir şey.! 1950'lerde polio aşılarında (çocuk felci) SV40 kontaminasyonu yüzünden milyonlarca insan kansere yakalandı.! O zaman 'genetik' dediler, ama değil.. Şimdi, COVID aşılarında aynı SV40 var.! Turbo kanser salgını yaratıyor.. Laboratuvarlarda SV40'ı tümör büyütmek için kullanıyorlar. Çünkü o kadar karsinojenik.. Pfizer bunu FDA'dan gizledi, çünkü Moderna'sı kadar gelişmiş değillerdi. Ama SV40'ı eklediler ki genleri kalıcı değiştirsin.! Kevin McKernan 2022'de iki vial (şişe) test etti, SV40 promotörünü buldu.. Her dozda 62 milyar kopya! Bu, hücrelerinizi sonsuza dek zehirler, kanser yapar.. "Robert Malone (Konuk) ise burada diyor ki; "Evet, SV40 maymun virüsü.! 1950'lerde polio (çocuk felci) aşılarını kirletti, şimdi mRNA'larda.. Kanser riskini artırıyor ve Pfizer bunu sakladı.!"
Evet dostlar, şu itirafların ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu görüyor musunuz.?
Hatırlıyor musunuz, bir önceki "Eyvah.! Aşılarla Fıtrata Saldırı.! Domuzlaştırılıyor muyuz.?" başlıklı köşe yazımızın, girişindeki ikinci başlık ve soru neydi.?
"Kur'an da Bahsedilen Maymun Ve Domuzlaşma Aşılarla mı Gerçekleşiyor.?" idi değil mi.?
Peki Dr. Robert Malone ne diyor.? "Evet, SV40 maymun virüsü.!"
Peki ya Dr. Jack Kruse ne diyordu.? "Ama SV40'ı eklediler ki GENLERİ KALICI DEĞİŞTİRSİN.!"
Şimdi anladınız mı acaba.? Şimdi meselenin ne kadar büyük olduğunu, kurulan tuzağın ve çekilen operasyonun ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu anladınız mı.?
Peki buna alet ve aparat olan Doktor, Hemşire, Hastane ve Sair Kişilerin, ne kadar tarifsiz ve emsalsiz halt yediklerinide anladınız mı.?
Sonra o kayıtsız, şartsız, o etiketlerine ve ünvanlarına güvenerek teslim olduğunuz doktorların nasıl da horul horul uyuduğunu ve sizleride uyutmuş olduğunu anladınız mı.?
PCR ve AŞI SAHTEKARLIĞI, SUÇ ÜSTÜ YAKALANAN BİR SİSTEM!
Sistem, bir yandan uyguladığı politikalar ile kronik hastalıkları artırırken, diğer yandan kullandığı tanı araçlarının güvenilirliğini de tartışmaya açmaktadır. Konuya uzun yıllardır eleştirel bir pencereden bakan isimlerden Prof. Dr. Serhat Fındık, mesela tanı yöntemlerindeki bu çarpıklığa dikkat çekiyor.
Pof FINDIK diyor ki; "PCR testleri, kendi mucidinin de söylediği gibi, hiçbir hastalığın teşhisinde kullanılmaz.! Dünya Sağlık Örgütü bile itiraf etmek zorunda kaldı. 'Biz Covid teşhisinde PCR testlerini kullanarak büyük hata yaptık, bunu değiştirmeliyiz' diyerek kendi sitesinde bile paylaştı. Geçersiz bir tanı yöntemiyle oluşturulan ve ulaşılan tanı zaten geçerli değil."
DEVAM...
Aslında Virüs teorisi ile PCR arasındaki bağ, bu anlatmaya çalıştığım sahtekârlığın omurgası olarak gözükmektedir! Tespitim tamamen budur. Çünkü PCR testi, yüksek döngülerde (30-45 arası) atık RNA’ları tamamen abartıyor..
Tıbbın temel etik ilkelerinden olan "önce zarar verme"nin, PCR testleri ile yırtılıp, şüphe, zan ve varsayımla büyük bir TİCARİ düzenin yürütülmeye çalışılması çok üzücü olup Modern Tıp diye millete yutturulmaya çalışılan tıbbın aslında şeytani bir tıp olduğunu düşündürüyor bizlere.?
PCR testleri ile yapılan bu tespit, yalnızca pandemiyi değil, modern tıbbın geneline yayılan "geçersizliği geçerli sayma" tehlikesinide gözler önüne seriyor.! Öylesine saçma sapan bir sistem ki; ortada klinik yokken, teşhis koyuyorlar, hasta yokken, tedavi etmeye kalkıyorlar, YOK'a VAR muamelesi yapıyorlar, zorla hasta üretmeye çalışıyorlar.! Ve bunun adına Modern Tıp diyorlar.! Bu, modern Tıp mı yoksa CAHİLİYE TIBBI MI ŞİMDİ.?
Zaten Prof. Serhat Fındık da insanların kırgınlık, öksürük gibi olağan kış belirtileriyle doktora gittiğinde bile, geçersiz testlerle konulan tanıların, kişiye hem maddi külfet hem de gereksiz kaygı yüklediğini hatırlatıyor..
Peki o halde tüm bunlar niye yapılıyor.?
130 kere izah ettik; PARA, PRİM, PERFORMANS, RANT, ÇARK, hem ayrıca NE KADAR TEST, TAHLİL, O KADAR PARA demek, yetmezmi daha.?
Bakın, eğer bir sağlık sisteminde hastalar, teşhisler, tahliller, ameliyatlar vs. üzerinden para kazanılıyorsa orada İNSANLIK KAYBEDİYOR, AHLAK KAYBOLUYOR, ÇAKALLAR KAZANIYOR DEMEKTİR.!
DOKTORLAR PROTOKOL KÖLELERİ Mİ.?
Eskiden hekimlik bir sanattı. Hekim, hastasını dinler, onu anlar, sezgileriyle hareket ederdi. Bugün ise hekim, ekranda beliren bir uygulamanın sadık bir uygulayıcısıdır.
Sistemde Bilgi değil, Talimat konuşur çoğu kez.. "Bilim" kisvesi altında, ilaç endüstrisinin dikte ettiği bir kurumsal ezber işletilir!
Maalesef mevcut sağlık sisteminde doktorlara "tedavi etmek" değil, "tıbbi kılavuzları takip etmek ve onları pazarlamak" öğretilmektedir.
Tıp fakülteleri ise, özgür düşünen, şifa dağıtan hekimler yetiştirmektense, sisteme uyumlu "ara elemanlar" yetiştiren birer fabrikaya dönüşmüştür sanki.
Bu sistemin belki en büyük cinayeti; Hekimin fıtri aklını ve vicdanını devredışı bırakmasıdır.!
Bilimsel Çalışma adı altında yayımlanan her makale, her rehber, her protokol ise; Büyük tekellerin çıkarlarını gözeten bir talimata dönüşmüştür sanki.
Doktorlar, artık şifanın peşinden koşan bir bilgin değil; Sisteme sorgusuz-sualsiz itaat etmesi beklenen, elindeki reçeteyi kalbine-vicdanına tercih eden bir uygulayıcıdır.!
Bu ise sadece bir meslek ihaneti değil, insanın kendi ÖZÜNE karşı işlediği zihinsel bir intihar değil mi aynı zamanda?
Peki Bedenimiz Neden Çöküyor?
Toksisite ve Elektromanyetik Saldırı.!
Bu sistemde insan, kendi bedenine yabancılaşmıştır. Artık kimse kendi bedeninin sesini dinlemiyor. Bir ağrı hissettiğinde iç sesine değilde laboratuvar sonucuna daha çok güveniyor..
Maalesef "Kendi bedenleriniz artık sizlere ait değil, sistemin bir uzantısına dönüştü." Kimse kendi sağlığının öznesi değil; herkes sistemin bir nesnesi haline dönüştü sanki..
.
Bedenlerimizin çöküşü ise sadece yanlış beslenme ile alakalı değil.. Prof. Dr. Serhat Fındık, çevresel ve teknolojik faktörlerin, sağlığımızın temel taşı olan hücre yapımızı nasıl hedef aldığını çarpıcı bir şekilde izah ediyor:
Prof Serhat FINDIK'a göre; Elektromanyetik dalgalar (5G gibi teknolojiler), toksinler, yanlış beslenme ve hareketsizlik gibi faktörler bir araya gelerek hücrelerin elektrik potansiyellerini bozuyor. Normalde negatif yüklü olan hücre zarı potansiyeli, bu saldırılar sonucu pozitif hale geliyor. Bu durum, hücrelerin birbirleriyle iletişimini kesmesine ve birbirine yapışmasına neden oluyor. Bu yapışma, beyindeki kılcal damarları ve kalpteki ince damarları tıkamaya başlıyor ve ani ölümler, kişilik değişiklikleri ve kanserleşme tabloları ortaya çıkıyor. Bu aynı zamanda kan akışkanlığını bozucu etki yaparak kalp krizlerini de tetikliyor..
Bu analiz, sorunun sadece yanlış reçetelerden değil, aynı zamanda "nefes aldığımız havadan" (spreyleme ile gelen baryum, alüminyum gibi toksik maddeler..) ve "görünmez teknolojik kalkanlardan" (elektromanyetik dalgalar) geldiğini iddia ederek, modern hastalığın çok daha sistemik ve küresel bir toksisite sorunu olduğunu işaret ediyor.
Prof. Serhat FINDIK başka neler söylüyor neler, sanki adeta bombalıyor.. Diyor ki; ""5 yıl geçti covid virüsü hala izole edilemedi.."
Ve ekliyor Sehat FINDIK; "Covid aşısı olanlar daha çabuk hastalanıyorlar.."
Bende burada sormak istiyorum; Pardon ama o covid aşıları güya sizi KORUYACAKTI değil mi.! Hem de %98 aranında.. Sahi ne oldu o iş.?
Nasıl bir tuzağa düştüğünüzü, düşürüldüğünüzü şimdi daha iyi anladınız mı.?
Ey İnsanlar ve Ey Muhatap.!
Şimdi size bunu yapan ve sizleri perişan eden, hayatınızı, sağlığınızı ve sevdiklerinizi çalan sisteme, hastanelere, doktorlara, hemşirelere vs. ölümüne güvenmeye, teslim olmaya ve ilk fırsatta hemen oralara gitmeye devam mı edeceksiniz.?
Paşa gönlünüz bilir..
Sonuçta her koyun kendi bacağından asılır.. Bizim ki sadece bir tebliğ, bir hatırlatma, sorgulatmadır..
Allah'ın verdiği aklı, fikri, iradeyi ve FİİLİ (çabayı) kullanmayanlar, yahut aklını başkasına kiraya verenler, yani kayıtsız, sartsız, sorgulamadan, araştırmadan, o güvendikleri birilerininde insan olduğunu ununup, böylece kötü de olabileceğini, hain de olabileceğini, yahut acemi-amatör de olabileceğini unutup onların ETİKETİNE, ÜNVANINA ve MAKAMINA bakıp, aldanıp, güvenip, teslim olanlar şüphesiz ki bunun bedelini en ağır şekilde öderler..
Aklını kullanmayan insanların üzerine pislik yağar.! (Bela, musibet, hastalık, problem, sorun, kaos..)
Şimdi BEYAZ YAKALI doktorlar ve hemşireler eliyle, güya sağlık merkezleri ve sarayları olması gereken hastanaler vesilesiyle aslında nasıl bir tuzağa düştüğünüzü anladınız mı.?
Sağlık Sistemi adı altında, SAĞLIK, SIHHAT, KORUYUCULUK, ÖNLEM, ERKEN TEŞHİŞ, TEDAVİ gibi etkikeyici kelimer maskesi altında en sevdiğiniz varlıklarınızı yani evlatlarınızı AŞILARLA ve Topuk Kanı tuzağı ile sizden nasıl aldıklarını, sağlıktan ve hayattan kopardıklarını, hasta ettiklerini anladınız mı.?
Sizlerin hastalık zannettiğiniz şeylerin ise aslinda AŞI HASARI OLDUĞUNU ANLADIĞINIZDA maalesef ki her şey için çok geç kalmış olacak ve evlatlarınızı bu şeytanı tıp anlayışına kurban vermiş olacaksınız.!
Yani kısaca; Kendi elleriniz ile en sevdiğiniz varlığınızı, evladınızı ATEŞLERE ATMIŞ OLACAKSINIZ.!
Ve ne hazin ki; bu dehşetli tahribatı Şefkat Perdesi altında, güya onun sağlığını ve hayatını düşünerek yapacaksınız..
Prof. Dr. Peter MCCULLOUGH'un Bilimsel Uyarısı ve İfşaları.!
Bakın dünyanın en ünlü doktorlarından Prof. Dr. Peter Mccullough bu konuda neler diyor; "Bugün modern tıp tarihinde, tıbbi bir müdahalenin bu kadar kısa sürede bu kadar çok insana zarar verdiğini gösteren başka hiçbir emsal yoktur.! Enjeksiyonların (Aşı) faydasının, onun riskinden kat kat az olduğu bilimsel verilerle açıktır.. mRNA ürünleri vücutta haftalarca, aylarca kalır.. Yapılan tüm o kitlesel müdahaleler sadece gereksiz değil, aynı zamanda milyonlarca insana zarar vermiştir. Tıbbi ürün olarak kabul edilemezler.."
Prof. Dr. Peter McCullough bebeklik ve çocukluk aşıları ile alakalıda yine muazzam şeyler söylüyor ve diyor ki; "Çocuk Aşı Takvimi DERHAL Askıya Alınmalı ve Çocukluk Aşıları İPTAL EDİLMELİDİR.! “20 aşının prospektüsünde yan etki olarak ensefalit veya beyin iltihabının DEHB, Otizm, Tikler ve Epilepsiye yol açtığı belirtiliyor…
Ey Halkım.! Hani "BİLİM, BİLİM, İLLA DA BİLİM" filan diyordunuz ya, yahu bu adam BİLİM ADAMI DEĞİL Mİ.? Bu adam bilim okumadı mı.? Sizin bilim ve Tıp okullarınızdan mezun olmadı mı.?
Biz aslında sizin BİLİMDEN ne anladığınızı çok iyi biliyoruz.. Siz Modern Tıp başlığı altında şeytani bir projeyi yürütüyor ve çerçevesini tamamen DSÖ gibi kuruluşların çizdiği veri, prosüdür ve tedavilere BİLİM diyorsunuz.! Sizin o bozuk tıp anlayışınızı reddedden herkesi de BİLİM DIŞI sayıyor ve ilan ediyorsunuz.. Fakat şu kesin olarak biline ki; BİLİM SİZİN TEKELİNİZDE DEĞİL ve OLAMAZ.! Sizin bir çok manipülasyon içeren veri, prosüdür, uygulama, teşhiş ve tedavileri BİLİM diye kabul etmek zorunda değiliz..
Performans Priminin Bedeli VİCDANIN SUSTURULMASI MI.?
Gördüğüm kadarı ile; Doktorlar, Sistemin Hem Yeni Köleleri Hem En Çok Sorumlu Olanları.!
"Performans" adı altında, her gün bir çok hastayı bir istatistik, bir işlem olarak görmeye zorlanan sağlık işçileridir sanki. Muayenedeki süre baskısı, çoğu zaman vicdanlarının sesini de bastırıyor!
Ve o doktorlar çok iyi bilirki; Eğer yeterince "işlem" yapmazlarsa, yüksek, fahiş ve kaymaklı ekstra gelirden olacaklardır.! Böyle yüksek ve kaymaklı bir kazanç ise bir çok kişinin ahlakını bile bozabilecek düzeydedir.
İşte bu, bir ahlak testidir.!
Hastaneler ve Sağlık Sistemi, doktorun vicdanını değil, prosedürleri, tıbbi kılavuzları ve yazılım ekranını dinlemesi için ona sürekli baskı yapar. Böylece gerçek hekimlikten çıkıp sistemin pazarlamacısı pozisyonuna da düşebilirler.!
Bu ise, hakikatte hastaların üzerinden haksız prim kazanmak olacağı gibi, hem şeytani bir muhasebeye alet olmak hem de SGK'nın soyulmasını netice verir..
"Performans Puanı ve Primi" denen şey, bence aslında sisteme ne kadar uyum sağladığının, insani değerlerinden ne kadar vazgeçtiğinin de bir ölçüsüdür.!
Çünkü bir doktor ne kadar çok insan "işlerse", hastaneye ne kadar çok iş, test, tahlil, ameliyat çıkartırsa o kadar değerli sayılır.!
Oysa bir doktorun hastayı görmesi, sadece onun yüzüne bakmış olması demek değildir.. Bir reçete yazmak ise, hakikatte şifa dağıtmak değildir..
Bu öylesine yoldan, raydan çıkmış bir sistemdir ki vicdan, yavaş yavaş, fark edilmeden susturulur.! Çünkü sistem, insanı değil, verimliliği sever! Doktorun kalbinde kalan son insani sesi ise prosedürlerle, tıbbi kılavuzlarla, baskılarla ve yüksek performans primleri ile bastırılır. Belki de satın alınır demek gerekir.. Bunu artık sizlerin fehmine havale ediyorum.
Mesela "AŞILAR, Tıbbi Bir İhanet, Bir Cinayet mi.?" sorusu tam da bu noktada anlam kazanır...
Mevcut sisteme yani insanı merkeze koymayan böyle bir mekanizmaya BOYUN EĞMEK bir ihanet, sessiz kalmak ise VİCDANIN İŞLEDİĞİ tıbbi bir cinayet değil mi sizcede?
Doktorlar binlerce, belki yüzbinlerce hatta ortaya çıkan milyonlarca sonuçtan sonra, yani bela, musibet, problem, hastalık, otizm vs.'den sonra HÂLÂ aşıların mahiyetini ve onlardaki yüksek tehlikeyi idrak edemedi mi ki, hedefteki o bebeklere ve çocuklara bile ilişilirken sesleri çıkmıyor.!
Gerçek şu ki; İnsanlar ahirette, o büyük hesap gününde "Sadece yaptıklarından değil, Muktedir olup da yapmadıklarından da hesap verecekler.!”
SONUÇ: ŞİFAYI GERİ ALMAK VE YAPAY İNSAN İDDİASI
Peki çözüm ne?
Belki de en radikal iyileşme, bu "ölüm kampı" vari sistemi zihnimizde terk etmekle başlar. Kendi bedenimizin bilgeliğine, kendi sezgilerimize, doğanın şifalı o döngüsüne yeniden güvenmektir.. Yanlış anlaşılmasın lütfen; Şifa ise yalnız ve yalnız Allah'ındır, Allah'tandır.. Onun şifasından başka hiç bir şifa yoktur.. Onun dilemesi ve izni olmadan hiç bir şifa olamaz.! DOĞA dediğimiz TABİAT ise Allah'ın bir kanunudur.!
Allah (c.c) her şeyin şifasını, hem bir imtihan, hem bir ilahi kanun ve sünnetullahı, hem bir kudret eseri olarak, hem de HAKİM isminin bir gereği olarak binler hikmete binaen o tabiaat dedikleri kanuna koyup yerleştirmiş ve dağıtmıştır.. Arayıp bulmak, sormak, çabalamak ama kullanırken şifayı mutlaka Allah'tan bilerek ve Ondan bekleyerek, şifanın ancak ve ancak O'nun iznine tabi olduğunu idrak ederek kullanmak lazımdır.. Yoksa, aklı, şuuru olmayan maddelerden ŞİFA gibi, akıllı-şuurlu ve bilinçli faydalar beklemek ve onlardan bilmek saflık olacağı gibi ŞAFİ ismi ile bile insanı KÜFRE sokabilir..
Kısaca; Kendimize döneceğiz.. Özümüze, FITRATIMIZA döneceğiz.. Doğaya, doğal'a döneceğiz.. Böylece İlahi kanuna döneceğiz.. Nihayetinde Allah'a döneceğiz.. Allah'ın istediğini tarz'a ve yere döneceğiz.. Ve şifayı yalnız Allah'tan bileceğiz.! Bir çok şeye müracat efebiliriz ama Allah'tan bileceğiz.! HARAMLARDA şifa aramayacağız.! Çünkü haramda şifa olmaz.!
"Allah Teâlâ hastalığı da ilacı da indirmiş ve her dert için bir deva yaratmıştır. Tedavi olunuz, fakat haram olan şeylerle tedavi etmeyiniz." Ebû Dâvûd, Tıb, 11 (3874).
TOPARLAMAK GEREKİRSE;
Bir önceki "Eyvah.! Aşılarla Fıtrata Saldırı.! Domuzlaştırılıyor muyuz.?" başlıklı köşe yazımda da kendisinden bahsettiğim Dr. Amandha VOLLMER’in de ifade ettiği gibi; "TÜM AŞILAR ZEHİRDİR.! Hiç biri, bir tek hayat dahi kurtarmadı.! AŞILAR, Mikrop Teorisi sahtekarlığı ve kronik hastalıkları doğuran SAVUNMA SİSTEMİ'ni KIRMA ANLAYIŞI TARAFINDAN desteklenmektedir.. VİRÜSLER YOKTUR.! BULAŞMA İNANCI YANLIŞTIR. Semptomlar zehirlenmeye (yani toksisiteye) verilen tepkidir ve vücudun toksinlerden kurtulma çabasının bir göstergesidir.!"
ÖZETLE; Sağlık, bir ticarethaneye dönüşmüş ve işletme mantığıyla hareket etmektedir..
Fakat şifa hastane duvarlarının arasında, bir bilgisayar ekranında veya bir ilaç prospektüsü ve reçetesinde değildir.. Aşılarda ise hiç değildir.!
Sağlık, insanın kendi bütünlüğünü hatırladığı, kendi özüne geri döndüğü, bedenine yabancılaşmadığı, fıtrata uygun olarak ATA TOHUMU ya da YERLİ TOHUM dediğimiz gıdalarla beslenip, kimyasal ve tarımsal zehirlerden uzak durduğu yerdedir ve doğayla uyum içinde olduğu yerde başlar..
Görüldüğü üzere, mesele artık bir komplo teorisi değildir, çoktan çıkmıştır.. Prof. Dr. Peter McCullough'un ve Dr. Amandha Vollmer'in beyanlarıyla "kasıtlı zehirleme" eylemidir.
Ortada tıbbi bir ihanet belki cinayet söz konusudur.!
PCR testleri ile oluşturulan sanal salgınlar, vicdanını yüksek performans primi'ne satan doktorlar ve nihayetinde insana ait olmayan genetik kodları bedenimize sızdıran aşılar... İşte tüm bunlar, bizi fıtratımızdan koparmak, aklımızı ve vicdanımızı uyuşturmak üzere tasarlanmış, çok katmanlı, şeytanî bir projenin parçasıdır.
Çocuklarımızın fıtratına, bedenine ve ruhuna yapılan bu saldırıya kayıtsız kalmak, sadece bir ihmal değil, kendi ellerimizle en sevdiğimiz varlıklarımızı ateşlere atmaktır..
Unutmayın ki; Aklını kiraya verenlerin üzerine pislik yağar.! (felaket, bela, musibet, hastalık..)
Sizler bu dehşetli tuzağı inşaAllah ki gördünüz. Şimdi ya uyanıp fıtratınıza sahip çıkacak, böylece İNSAN olacak ve insan kalacaksınız ya da sessiz kalarak, belki insanlıktan çıkacak ve evlatlarınızı dahi bu "Cahiliye Tıbbı'na" kurban edeceksiniz..
İNSAN ise; Eşref-i Mahlukkattır.!
Seçim tamamen size ait..
Sizler neyi tercih eder, neyin peşinden gider ve gayret ederseniz başınıza o gelecektir..
Selam, Dua ve Hürmet ile..
AŞILARLA GELEN MANEVİ ÇÖKÜŞ.!
Yayınlanma :
07.11.2025 09:55
Güncelleme
: 07.11.2025 09:55
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: