Geçenlerde bir danışanım odama girdi ve şöyle dedi:
“Hiçbir şeyim yok ama hiçbir şeyim de kalmadı.”
Bu cümle bir süredir zihnime mıhlanmış gibi. Çünkü yalnızca ona ait değil. Son zamanlarda birçok insan benzer kelimelerle, benzer duygularla kapımı çalıyor. Yorgun değiliz. Aslında çoğu zaman fiziksel enerjimiz yerinde. Ama ruhen bir çöküşün içinde sürükleniyor gibiyiz.
Günümüz dünyasında “meşgul olmak” bir başarı ölçütü haline geldi. Ne kadar yoğunsan, o kadar değerlisin sanki. Sabah gözümüzü açar açmaz telefona sarılıyor, akşam uyuyana kadar sürekli bir şeyler yetiştirmeye çalışıyoruz. İş, ev, sosyal medya, ilişkiler, çocuklar, faturalar... Hiçbirini tam olarak bitiremediğimiz bir yapılacaklar listesiyle yaşıyoruz. Ve bu listeye “kendinle ilgilen” maddesini asla eklemiyoruz.
İşte tükenmişlik tam burada başlıyor.
Fiziksel yorgunluk bir gece uykuyla geçebilir, ama tükenmişlik... O, ruhun sessizce yardım çağrısıdır. Neşenin yavaşça çekildiği, umutların buharlaştığı, yaşamanın anlamsızlaştığı bir sessizliktir bu.
Bazı insanlar bunu “artık hiçbir şeyden zevk almıyorum” diyerek anlatır. Bazıları “herkese tahammülsüz oldum” der. Kimisi ise yalnızca ağlamaya başlar. Herkesin tükenmişliği başka kelimelerle çıkar ortaya ama özünde ortak bir boşluk vardır: Kendimizi unutmuşuzdur.
Peki ne yapmalı?
Öncelikle şunu bilmek gerekiyor: Tükenmişlik, utanılacak ya da gizlenecek bir şey değildir. Bu çağın sessiz salgınıdır adeta. Bu yüzden, hissettiğimiz şeyin adını koymak, başlı başına bir iyileşme adımıdır.
Ardından şu soruyu kendimize sormalıyız:
"Ben en son ne zaman sadece kendim için bir şey yaptım?"
Sadece üretmek, sadece başkalarını mutlu etmek, sadece sorumlulukları yerine getirmek... Kendimize ayırmadığımız bir hayat, bizi zamanla içten içe yakar. Bunu fark ettiğimizde yapabileceğimiz küçük ama anlamlı adımlar vardır:
-
Her gün 10 dakika bile olsa sessizce oturmak, nefes almak.
-
Doğada yürümek, toprağa, ağaca dokunmak.
-
Sevdiklerimizle gerçekten bağ kurmak, telefonsuz bir kahve içmek.
-
“Hayır” demeyi öğrenmek. Çünkü her şeye “evet” dediğimizde kendimize “hayır” diyoruz aslında.
-
Ve gerekirse bir uzmana başvurmak. Yardım istemek zayıflık değil, cesarettir.
Şunu unutmayalım: Hepimiz bazen yorulabiliriz. Ama tükenmemek için, önce kendimizi yeniden hatırlamamız gerekiyor.
Ve belki de en çok ihtiyacımız olan şey bu:
“İyi misin?” diye soran bir ses.
Ve ardından gelen içten bir yanıt:
“Şimdi daha iyi olacağım.”
Yorumlar
Kalan Karakter: