Dünkü yazımda “İran’dan sonra sıra bizde mi?” sorusunu gündeme taşımıştım. Bugün ise savaş kapıdaysa ne gibi bir hazırlığımız var, bunu konuşalım istiyorum.
Sokakta sıkça duyduğum bir söylem var: “Bize bir şey olmaz, kimse bize bomba atamaz.” Peki bu söylemleri İran’daki halka sorsaydık, onlar da aynı şeyleri söylemeyecek miydi? “Bizim atom bombamız var, savunma sistemimiz güçlü” gibi düşüncelerle kendilerini güvende sanıyorlardı. Ancak görüyoruz ki ne bir sığınak sistemi varmış ne de halkı savaş anında nasıl davranması gerektiğine dair bir bilinç...
Şimdi gelelim bize: Bizim hazırlığımız ne? Depremde gördük; halk nereye toplanacağını, ne yapacağını bilmiyordu. O günlerde “Başımıza her şey gelebilir, savaş da dahil, hazırlıklı olmalıyız” diye halkı bilinçlendirmek gerekmez miydi? Ama olmadı. Aksine hâlâ "bize bir şey olmaz" modundayız. Oysa her şeyin takdiri elbette Allah Azze ve Celle'ye ait. Fakat biz üzerimize düşeni yapmadan, bu teslimiyetin bir anlamı olur mu?
Her alanda etkin olan kripto yapılar, özellikle de Siyonist etkisi, bizi içeriden çökertmeye devam ediyor. Sağlık sistemini ele alalım. Bu sistem bize ait değil. Dünya Sağlık Bankası ne sunarsa onu uyguluyoruz: Aşılar, topuk kanı, kene, SMA testleri... Bunların hepsi birer biyolojik silah olabilir mi? Topuk kanını reddeden aileler yargılanıyor, mahkeme mahkeme süründürülüyor, bebeklere adeta kayyım atanıyor. İsrail Gazze’de bebekleri silahla öldürürken, bizde biyolojik yöntemlerle mi hedef alınıyorlar?
Halk sağlığı adı altında yapılan uygulamalar gerçekten halkın faydasına mı? Pandemi dönemindeki aşılamaların sonuçları ortada. Aşı vurulan birçok kişi pişman. Sağlıkları bozuldu, yaşam kaliteleri düştü. Hiç düşündük mü, bu rahatsızlıkların sebebi gerçekten aşı olabilir mi? Aynı durum topuk kanı ve bebeklik aşıları için de geçerli. Bu kadar baskı neden?
Basın kimlerin elinde? İran olayları patladığında medya bize “İran, İsrail’i vurdu” başlığı attı. Peki ya İsrail’in İran’ı vurması? Tahran, Tebriz ne durumda, kimse sormuyor. Gazze için Refah Sınır Kapısı’nda toplanan dünya vatandaşlarının eylemleri bir anda unutuldu. Çünkü gündem değiştirildi. İsrail, İran’ı vurdu, artık herkes İran’ı konuşuyor, Gazze gündemden düştü.
Her gün yeni bir algıyla karşı karşıyayız. Ne izliyorsak, ne konuşuyorsak onların servis ettikleri...
Özetle:
Siyonistlerin kapımıza dayanmasını beklemeden, içerideki Siyonistleri tespit edip temizlemeliyiz. Gazze saldırıları başladığında Siyonistlere destek veren hesaplar bir bir takibe alınmalıydı. Savaş kapıdaysa ve biz hâlâ sessizsek, yarın “İsrailli ajan arıyoruz” dediğimizde, “Tavşan dağa kaçtıktan sonra neyin peşindesiniz?” demezler mi?
Yorumlar
Kalan Karakter: