Bilimsel olarak zaten normal doğumu akademisyenlerin hepsi destekliyor. Sadece acil durumlarda sezaryen olabilir diyorlar.
Ülkemizde sağlık, "DSÖ"nün güdümünde olduğu için DSÖ buna ne diyor, bakalım.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sezaryen doğum oranlarının %10-15 arasında olmasının anne ve bebek sağlığı açısından yeterli olduğunu belirtmiştir. Bu oran, bir toplumda tıbbi olarak gerçekten gerekli olan sezaryen doğumların oranıdır.
DSÖ’ye göre:
%10’un altındaki sezaryen oranları, gerekli durumlarda sezaryen yapılmadığını ve bu durumun anne-bebek ölümlerini artırabileceğini gösterebilir.
%15’in üzerindeki oranlar ise gereksiz sezaryenlerin yapıldığını ve bu durumun hem sağlık risklerini hem de maliyetleri artırabileceğine işaret eder.
Ancak bazı ülkelerde bu oran %50’yi aşabiliyor; bu da tıbbi gerekçeler dışında sezaryenin yaygınlaştığını gösteriyor. Türkiye de son yıllarda yüksek sezaryen oranlarıyla dikkat çeken ülkelerden biri.
Dünyada sezaryen doğumla başı çeken ülkeyiz.
Hastanelerde sezaryen doğum olduğu zaman maliyeti yüksek gösterebiliyorlar. Sonuçta bu, tıbbi bir ameliyat. Sağlık sektörü rant haline geldiği için, işi ticarete döken doktorlar var; vicdan ehli doktor olanlar ise istisna.
Eskiden ehil olan ebeler evde doğum yaptırıyordu. Yeni başlayan kadın doğum doktoru bir bayansa, biz doktorluğa ilk başladığımız zamanlar ebelerden bazı şeyleri öğreniyorduk. Hamile bir bayan geldiği zaman ise ebeye sorardık: "Bu normal doğum yapar mı?"
Ebe: "Yapamaz." derdi ve hamilelik sonunda sezaryen olurdu.
Peki bu sürece gelinmeden önce neler oldu? Tarlada, evde kendi başına doğum yapan kişiler vardı. Bunlara ne oldu? O ebelere ne oldu?
Normal doğumu çağ dışı gibi gösteren sağlık personelleri ve ekrana çıkan doktorlar bir güncelleme yaptı. Sezaryeni anne ve çocuk için faydalı gibi süslü cümlelerle anlattılar, normal doğumu ise çağ dışı olarak vurguladılar.
Bundan önceki süreçlerde ebeleri servise kim çekti?
Özel hastanede doktorların bir kısmı, konforları için hamile olan kişileri planlı olarak sezaryene teşvik ediyor. Şayet hamile kişi ısrarlıysa, normal doğumu kabul ediyorlar.
Doktorlar niye sezaryene teşvik ediyor?
Çünkü gece yarısı veya hafta sonu doğum olursa gelmek zorunda kalacaklar.
Akademisyenler, normal doğumun anne ve çocuk için daha sağlıklı olduğu yönünde hemfikirler. Normal doğum yapan ve sezaryen ile doğum yapan kişileri gözlemleyin:
Normal doğum yapan kişiler doğumdan sonra gayet sağlıklı, sıhhatli bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Ertesi gün hem işlerine hem de çocuklarına daha iyi şekilde ilgileniyorlar.
Sonuçta operasyon geçiren, sezaryen ile doğum yapan kişiler en az bir süre yatarak geçiriyor ve dikişleri olduğu için ağrısı, sızısı oluyor.
Sosyal medyada gündem olan ve genelde bekar olan kişilerin yorumları ise çok şaşırtıcı. "Bedenime dokunma!" diye ortalığı velveleye vermeye başladılar. Biri "Bilmem neremize kayyum atandı." diyor, diğeri ise "Evlenmeyeceğim, doğum yapmayacağım." diyor. Buna benzer yorumlar aktif şekilde devam ediyor.
Anlam veremediğim; zaten doğum yapacağınız zaman doktor ile konuştuğunuzda sezaryen yapılabiliyor.
Özel hastanelerin rantı kesiliyor.
Hem de oradaki kadın doğum doktorları sadece doğum yaptırmak için okumadılar, doktor olmadılar.
Bence en basit olan, kendileri için doğumdur. Yani kadınlar, sizlik bir şey yok.
Yasa geçmedi, “zorunlu normal doğum” diye bir şey mevcut değil.
Sadece keyfiyeti ortadan kaldırmak için bir program hazırladılar ama zaten mevcut şartlarda eskisi gibi olmayacak.
Benim eşim doğum yapacağı zaman, ebe olan arkadaş abla: "Artık normal doğum olduğu zaman seviniyorum. Genelde sezaryen oluyorlar." diyordu.
Ebeler doğum yaptırır, gerekli olursa acil bir durumda doktor müdahale eder.
Bebeklere kayyum atanırken, “cahil, yobaz, bilim dışı” diyenler, ellerinde hiçbir bilimsel belge olmadan "bedenime dokunma" diye konuşuyorlar.
“17. madde” demeye başladılar.
Bizler “beden dokunmazlığı” dediğimiz zaman cahil, yobaz oluyoruz; iş kendilerine geldi mi ve kendilerine dokunan bir şey olmamasına rağmen ortalığı karıştırıyorlar.
Topuk kanı ve aşılar için elimizde belgeler ve bizi destekleyen akademisyen olmasına rağmen neler demediler ki…
Doç. Dr. Cüneyt Konuralp – Bağışıklığın Arka Bahçesi 2 kitabını okuyabilirler.
Yorumlar
Kalan Karakter: