Bir savaş başladığında ilk kaybedilen şey gerçeklik duygusudur.
İran ile İsrail arasında haftalardır süren çatışmalar, sadece sınırları değil, insanların iç dünyasını da kasıp kavuruyor. Biz ekran başında oturanlar, kendimizi uzakta sanıyoruz. Oysa savaş çoktan evlerimize sızdı; kalbimize, zihnimize, gecemize ve rüyalarımıza…
Bugünlerde danışanlarımın çoğu benzer duygularla geliyor seanslara: “Boğuluyorum hocam, elimden bir şey gelmiyor.”
Çünkü savaş, sadece mermilerle değil, çaresizlikle de vuruyor. En güçlü duygulardan biridir çaresizlik; insanı ne ağlatır ne susturur. Sadece içten içe çürütür.
Bir çocuğun yıkıntılar arasında oyuncak ayısını aradığı bir kare…
Bir annenin, oğlunun cansız bedenine sarıldığı bir video…
Bir baba, elleriyle toprağı eşeliyor, belki de son kez dokunabilmek için.
Bu sahneler artık gerçek mi, yoksa bilinçaltımızın derinlerine kazınmış birer kabus mu, ayırt etmek zor.
Psikoloji bize şunu söyler: Travma, sadece yaşanarak değil, izlenerek de bulaşır. Buna “görsel travma” denir. Yani izlediğimiz her bomba, duyduğumuz her siren, içimizde minik çatlaklar açar. Ve bir süre sonra ruhumuzun haritası parçalanır, tıpkı o coğrafyadaki şehirler gibi.
Bu kadar çok korku, öfke ve yasın ortasında “barış” kelimesi romantik bir hayal gibi görünebilir. Ama şunu unutmamalıyız: Barış, önce içimizde başlar.
Birbirimize karşı duyduğumuz öfkeyi, sosyal medyadaki linç kültürünü, her farklı düşünceyi “hainlik”le yaftalama alışkanlığını bırakmadan, dış dünyada gerçek bir barış kurmak mümkün değil.
Savaşlar, sadece tankların, uçakların değil, nefretin de ürünü. Ve nefret, nesiller boyunca aktarılabilen bir duygu. Eğer bugünün çocuklarına umut değil korku, empati değil düşmanlık bırakıyorsak, biz de bu savaşın bir parçası hâline geliriz.
Öncelikle kendimize dikkat etmeliyiz. Sürekli savaş haberlerine maruz kalmak, zihinsel sağlığımızı bozabilir. Arada dijital detoks yapın. Sessizlik bazen en iyi iyileştiricidir.
Çocuklarla konuşun. Korkularını küçümsemeyin. Onlara gerçekleri anlatırken güven duygusunu zedelemeyin.
En önemlisi: Umudu diri tutun. Küçük bir yardım, bir paylaşım, bir dua, bir farkındalık bile zincirleme bir iyileşmenin başlangıcı olabilir.
Bugünlerde dünyayı kurtaramayabiliriz. Ama belki bir kişinin iç dünyasını onarabiliriz. Ve bazen bu da yeterlidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: