1985 yılında kardeş okul vesilesiyle Almanya–İngolstadt Apian Gymnasium Lisesi’nin davetlisi olarak öğrencilerle gittiğimiz Almanya’nın Ingolstadt kentinde Türk vatandaşlarımızla tanıştık. Ingolstadt’ta görev yapan ve her ferdine derin saygı duyduğum Çobanoğlu kardeşlerden Doç. Dr. Sayın Kemal Çobanoğlu ile tanıştım. Zaten kardeş okul ilişkilerine de kendileri vesile olmuşlardı.
Okul programı bittikten sonra Sayın Çobanoğlu her akşam beni orada yaşayan vatandaşlarımız için sosyal hayatın merkezi olan cami lokaline götürürdü. Oradaki Türk vatandaşları ile tadına doyulmaz sohbetlerimiz olurdu. Bir gece geç vakitlere kadar oturduktan sonra cami lokalinden hep beraber kalktık. Yalnız orada tanıştığım Niğdeli orta yaşlı bir vatandaşımız bize “güle güle” dedikten sonra cami lokalinde lokal görevlisi ile beraber kaldı. Kemal Bey’e, “O vatandaşımız ailesini getirmedi mi?” dediğimde, Kemal Bey, “Getirdi.” dedi. “Neden evine gitmiyor?” dediğimde, 17 yaşındaki kızı, “Babam bana giyimim konusunda şiddet uyguluyor.” diye polise açtığı telefon sonucu, Niğdeli vatandaşımız evinden bir ay uzaklaştırma cezası almış. Değil evine gitmeye, evine belli bir mesafeye bile yaklaşamıyormuş.
İlk defa 1985 yılında duyduğum “evden uzaklaştırma” cezası, 30 yıl sonra 29 Nisan 2015’ten itibaren ülkemizde de uygulanmaya başladıktan sonra, KADEM’e rağmen kadına şiddet azalmadı; arttı ve artarak da devam ediyor. Neden?
Cumhuriyetin ilanından sonra çıkan sosyal kanunların çoğu tamamıyla Avrupa’dan alınmadır. Bunun tarifini de en iyi rahmetli Uğur Mumcu yapmıştır. Kendisine “Türk vatandaşı kime denir?” diye sorulduğunda: “İsviçre Medeni Kanunu’na göre evlenen, İtalyan Ceza Yasası’na göre cezalandırılan, Alman Ceza Mahkemeleri Usulü Yasası’nca yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişiye Türk vatandaşı denilir.” diye özetleyivermiştir.
Bugün ise ülkemizde vakıf üniversiteleri dahil 209 üniversite olmasına; bu 209 üniversitenin bünyesinde 83 tane hukuk fakültesinin yanı sıra sayıları belirsiz hukuk profesörü, bir o kadar da ülkemizde sosyologlar, psikologlar ve pedagoglar bulunmasına rağmen, ülkenin şartlarına göre araştırma yapıp kanun yapma kabiliyetleri yok mu veya yaptırılmıyor mu?
Hemen şunu ifade edeyim ki “evden uzaklaştırma” cezası, kadına şiddeti azaltmamış; üstelik çoğaltmıştır. Bu kanun hiçbir zaman bizim bünyemize uygun bir kanun değildir. Hatta çocuk hakları kanunu da öyle. Vatandaş olarak bizim bildiklerimizi ve gördüklerimizi neden yetkililerimiz görmüyor, anlamış değilim. Gördüklerimden ve duyduklarımdan bazıları:
- Yakın arkadaşım Kani Bey kardeşimle Manisa Şeyh Fenari Camii’nden yatsı namazı çıkışı, cami avlusunda bankta bir battaniye ile yastık gördüm. O zaman cami derneğinde de görevli olan arkadaşıma bu durumu sorduğumda, “Evden uzaklaştırma cezası olan bir vatandaşımız.” dedi.
- Yine bir yatsı namazı çıkışında kahvede oturduktan sonra evime dönerken gece geç vakitte, adeta burnundan solurcasına, gayet sinirli ve telaşlı eski bir öğrencimle karşılaştım. Hemen önüme geçti. “Hocam, ne olur kahvede biraz oturalım.” teklifi üzerine, “(...) Bey, çok geciktim.” demem üzerine ağlamaklı bir şekilde, “Hocam, seni Allah karşıma çıkardı. Bu gece elimden bir cinayet çıkacak. Ne olur biraz oturalım.” deyince çıktığım kahveye tekrar döndüm, oturduk. Söylediğim çayı içerken neredeyse akan gözyaşları bardağı dolduracaktı. Olay: Genelde eşler arasında münakaşalar iş yorgunluğu dolayısıyla akşamları olur. Öğrencimin ikinci evliliğidir. Eski eşinden bir, yeni eşinden de bir çocuğu olur. Ufak bir tartışma sonucu eşi, “Ailenden hiç kimse bu eve gelmeyecek; o çocuğu da görmeyeceksin ve bu eve de getirmeyeceksin.” dediğinde, haliyle tartışmanın dozu yükselir. Bunun üzerine eşi polise açtığı telefonla çağırır; polis gelir ve kolundan tuttuğu gibi karakola götürülür ve bir ay evden uzaklaştırma cezası alır. O arada montu ve cüzdanı evde kalır. Eve cüzdanını ve montunu almaya dahi gidemez. Kendisine “Katiyen yanlış bir iş yapma.” diyerek teskin ettim ve gerekli ihtiyaçlarını temin etmede yardımcı oldum.
- Yine İzmir’de yakın terzi akrabası olan bir arkadaşım anlattı. Bir bayan, erkek bayan terzisine kıyafet diktirir; dikilen kıyafeti teslim alan bayan teşekkür bile etmeden dükkandan ayrılırken terzi, “Hanımefendi, ücretini vermediniz.” dediğinde, “Polise tacizle ilgili telefon açarsam sen borçlu çıkarsın.” cevabı karşısında terzinin nutku tutulur; korkusundan sus pus olur. Akabinde dükkânına kamera taktırmak zorunda kalır.
- Yine geçen gün bir arkadaşım anlattı. Komşusu, bir akşam yemeğinde “yemeğin tuzlu veya tuzsuz olduğu” konusunda eşiyle tartışmaları sonucu, eşi polisi arayarak gelen polisle, lokması ağzında olan komşusunun uzaklaştırma cezası aldığını söyledi.
- Yine eşine uzaklaştırma cezası aldırarak evden uzaklaştırılan eşinin yerine evine (...)’nu alan bayanlar olduğu da toplum içinde anlatılanlar arasında. Duyduklarımızın yanında kadın programlarında ekranlara yansıyanlar da hepimizin malumu.
- Bugün acillerin evden uzaklaştırma cezası alan erkek kardeşlerimizin sığınağı olduğu da bilinen bir gerçek.
- Kadınlar elbette saygıdeğer varlıklarımız; annemiz, eşimiz, kız çocuklarımız. Ama verilen bu yüzde yüz pozitif hakkın da suistimal edilmemesi, en azından erkek kardeşlerimizin de olay hakkında dinlenildikten sonra karar verilmesi gerekmez mi?
- “Uzaklaştırma cezası” verilirken bu kardeşimizin cebinde kalacağı otel, yeme–içme, tuvalet, banyo gibi ihtiyaçlarını karşılayacak parası var mı yok mu düşünülmeden kolundan tutulup sokağa atılması ile kadına şiddet önleneceği yerde maalesef artmıştır. Genç yaşta boşanmalar, dost hayatı yaşamalar, zina gibi suçların da cezasız kalması nedeniyle kadın cinayetleri ülkemizde önleneceği yerde matematik sayıya göre değil, aritmetik sayıya göre artacağını, hatta arttığını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.
- Çocuk hakları üzerine de şunu ilave edeyim: Hangi anne–baba çocuğunun kötü olmasını, yanlış yapmasını ve yanlış kişilerle beraber olmasını ister? İllerden birinde sosyal hizmetlerde idareci olarak görev yapan bir öğrencim anlattı: “Hocam, akşamın karanlığında 16 yaşlarında bir kız çocuğu odama geldi. Ben sandım yurtta kalan öğrencilerimizden birinin yakını. ‘Kimi görmek istiyorsun?’ dediğimde, ‘Öğretmenim, babam bana evde kıyafetimden ve arkadaşlarımdan dolayı şiddet uyguluyor. Ben evde değil, burada devlet yurdunda kalmak istiyorum.’” Sözün bittiği yer. Gerisini siz okurlarımın takdirlerine arz ediyorum.
Buradan devlet erkine sormak istiyorum: Batı, kanunlarını kendi örf, adet, gelenek ve inançlarına uygun olarak yaparken, biz, bunca hukuk fakültelerinde görev yapan profesörlerimize ve bir o kadar da sosyolog, psikolog ve pedagoglarımıza rağmen, kendi vatandaşlarımızın huzurunu temin edecek yasaları neden yapmıyoruz veya yapamıyoruz? Burada hemen şunu ifade edeyim: “Evden uzaklaştırma” cezası mutlaka gözden geçirilmeli ve bu ceza verilirken erkekler de dinlenilmeli. Ve uzaklaştırılan erkeğe de barınacağı yer karşılanmadan sorgusuz sualsiz “evden uzaklaştırma cezası” verilmemeli. Aksi takdirde bu uygulama böyle devam ederse ülkemizde kadın cinayetleri azalmaz; aritmetik sayıya göre de artarak çoğalır. Nitekim çoğalıyor da.
TEŞEKKÜRLER:
Manisa E Tipi 2. Müdürü Sayın Hüseyin Kara beyefendi ile meslektaşım Öğretmen Sayın Ali Şevki Kara Bey,
Bugün de Manisa E Tipi 2. Cezaevi Müdürü Sayın Hüseyin Kara beyefendi ile E Tipi Cezaevi Öğretmeni Sayın Ali Şevki Kara Bey’in davetiyle Manisa E Tipi Cezaevi’nde mahkûm kardeşlerimle beraberdim. Beni cezaevinde mahkûm kardeşlerimle beraber olmamı sağlayarak bu yaşta bana işe yarama imkânı veren Müdürüm Sayın Hüseyin Kara beyefendi ile Öğretmen Sayın Ali Şevki Kara Bey meslektaşıma çok teşekkür ederim.


Yorumlar
Kalan Karakter: