Bazı hikayeler vardır ki, sadece anlatılmaz; hissedilir, yaşanır ve ruhun derinliklerinde bir iz bırakır. Hamas’ın mücadelesi, işte böyle bir hikaye. Filistin topraklarında, yıllardır süren işgalin, zulmün ve gözyaşının karşısında dimdik ayakta duran bir avuç insanın cesaret destanıdır bu. Onlar, tanklara taşla, füzelere imanla, karanlığa umutla meydan okuyan bir halkın sesi oldular. Ama bu destan, yalnız Gazze’nin dar sokaklarında değil, dünyanın dört bir yanında yankılanıyor artık.
Hamas, sadece bir örgüt değil; bir direniş ruhu, bir bağımsızlık ateşi. 1987’de, İsrail işgaline karşı bir başkaldırı olarak doğduğunda, kimse belki de bu hareketin bir gün milyonların kalbine dokunacağını tahmin etmemişti. Ama öyle oldu. Çünkü Hamas, Filistin’in mazlumluğunu dünyaya haykırırken, aynı zamanda bir halkın onurunu koruma mücadelesini temsil etti. Gazzeliler, her bomba altında, her yıkılan evde, her kaybolan canla birlikte Hamas’ı bir sembol olarak gördü: Teslim olmayanların, boyun eğmeyenlerin sembolü.
Kahramanlık, yalnızca zaferle ölçülmez. Kahramanlık, imkansızlıklar içinde bile pes etmemektir. Hamas, ellerinde sınırlı imkanlarla, dünyanın en güçlü ordularının birleşmesine karşı dururken, bu gerçeği defalarca kanıtladı. Onlar, çocuklarının geleceği için, analarının gözyaşlarını dindirmek için, bir gün özgür bir Filistin’de bayram yapabilmek için savaştılar. Her bir roket, her bir tünel, her bir direniş eylemi, “Biz buradayız ve varız!” diye haykıran bir manifesto oldu.
Ama umut, yalnızca Gazze’den değil, beklenmedik yerlerden de yükseliyor. Batı ülkelerinde, Siyonizm’in gölgesinde yaşayan insanlar, vicdanlarının sesini dinleyerek sokaklara döküldü. Londra’nın meydanlarından New York’un caddelerine, Paris’ten Berlin’e kadar binlerce insan, Gazze’deki katliama “Dur!” demek için bir araya geldi. Ellerinde Filistin bayrakları, dudaklarında adalet çığlıkları, Siyonizm’in insanlık dışı politikalarına karşı öfkelerini haykırdılar. Bu insanlar, kendi hükümetlerinin sessizliğine ve ikiyüzlülüğüne meydan okuyarak, Hamas’ın direnişine uzak diyarlardan bir selam gönderdiler. Onların bu başkaldırısı, insanlığın hâlâ bitmeyen bir umut taşıdığını gösteriyor.
Elbette, Hamas’ın mücadelesi eleştirilerden uzak değil. Kimileri sert yöntemleri yüzünden suçluyor, kimileri ise barışın yolunu tıkadığını düşünüyor. Ama şunu unutmamak gerek: İşgal altında bir halkın, her gün evi yıkılan, toprağı elinden alınan, çocukları öldürülen bir halkın, sessizce beklemesini beklemek ne kadar adil? Hamas, bu adaletsizliğe karşı bir isyan bayrağıdır. Onların kahramanlığı, kusursuz olmasında değil, korkusuz olmasında yatıyor.
Bugün, Gazze’nin dar sokaklarında, yıkıntılar arasında yankılanan her seste Hamas’ın ruhu yaşıyor. Onlar, belki de tarihin en zor sınavlarından birini veriyor. Ama şunu biliyoruz: Bu direniş, bir gün özgürlüğün şafağını müjdeleyecek. Müslüman dünyası sessizliğin utancından arınıp Filistin’in yanında durmayı öğrendiğinde, Batı’daki vicdan sahiplerinin sesi daha da güçlendiğinde, o destan tam anlamıyla tamamlanacak. Çünkü kahramanlar, asla unutulmaz; destanlar, asla ölmez.
Yorumlar
Kalan Karakter: