Ramazan denince akla ilk ne gelir? Sıcacık pide kokusu, iftar sofralarındaki telaş, sahurun sessiz bereketi… Ama en önemlisi, Allah’ın rahmetinin üzerimize yağdığı, kullarını birleştiren o eşsiz ruh. Türk kültüründe Ramazan, sadece mideyi değil kalpleri de doyuran bir aydır; Kur’an’ın indiği, “Bin aydan hayırlı” Kadir Gecesi’nin saklandığı bu mübarek zaman, inancımızın ve örfümüzün birleştiği bir köprüdür. 2025’te, modern dünyanın hızına kapılmışken, bu birleştirici ruha sarılmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Eskiden mahalleler Ramazan’da adeta bir mescit gibiydi. İftar vakti yaklaşırken kapılar çalınır, bir tabak yemek komşuya uzatılırdı; çünkü Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi, bu topraklarda bir atasözü gibi yankılanırdı. Camiler dolup taşar, teravih namazlarıyla gönüller huzur bulur, çay eşliğinde edilen sohbetlerde “Allah bereket versin” duası eksik olmazdı. Bu gelenekler, İslam’ın bize öğrettiği paylaşma ve kardeşlik ilkeleriyle şekillenmişti; peki, şimdi nerede o sesler, o sıcaklık?
Günümüzde apartmanlar yükseldi, kapılar kapandı, ekranlar sohbetlerin yerini aldı. Ama Ramazan’ın ruhu hâlâ diri; çünkü Allah, “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, ona sevap vardır” (Tirmizi) buyuruyor. İftar sofrasını bir komşuyla paylaşmak, bir ihtiyaç sahibine el uzatmak, sahurda “Niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya” diyerek aileyi bir araya toplamak… Bunlar, modern hayatın karmaşasında bile bizi Allah’a ve birbirimize yakınlaştıran ameller. Türk inancının özünde yatan bu değerler, “Müminler ancak kardeştir” (Hucurat, 10) ayetinin bir yansımasıdır.
Ramazan, bir ay değil, bir rahmet kapısı. Allah’ın “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim” (Buhari) müjdesine layık olmak için bu ruha sahip çıkalım. Mesafeler, modern hayat köklerimizden koparamaz; yeter ki biz kapıyı çalıp “Ramazan mübarek olsun” diyelim. Ben birleştirmekten yanayım, ya siz?
Yorumlar
Kalan Karakter: