Akıl hastanesi baş tabibinin olabildiğince kıskanç bir hanımı vardır. Hanımı, kıskançlığı yüzüden eşini, adeta gölgesi gibi takip eder. Bir gün akıl hastanesine mülakat için gelen bayan gazeteciye Baş Hekim, hasta odalarını teker teker gezdirip gazeteci bayana bilgi verirken, gazeteci bayan, koridorda rastladığı bir kadının kendilerine ters ters baktığını gördü. Başhekime sordu: “ Çok mu tehlikeli?.” Başhekim: “ Oldukça tehlikeli.” “ O halde neden böyle serbest bırakıyorsunuz? Kapasanız ya?” “ Kapayamam! Çünkü o hasta değil,benim 47 yıllık eşim.”
Atatürk’ün eşi Latife hanım da oldukça kıskanç bir bayanmış. Kıskançlığı yüzünden Atatürk’ü oldukça rahatsız edermiş. Latife hanımın kıskançlığına tehammül edemeyen Atamız, boşanma sebebini “ Latife hanım beynimde küflü bir çivi idi. Çıkardım rahatladım.” diiye izah eder
Atatürk gibi koskoca devleti idare eden ve savaş kazanan bazı devlet adamlarının kıskanç eşleri karşısında nasıl aciz kaldıkları da tarihİn sabit ettiği olaylar arasındadır.
3. Nopoleon Teba Kontesi Marie Montijo’ye delice aşık olur ve Fransa tahtına layık olmadığı söylentilerine “ Ne önemi var? Onun zerafeti, güzelliği her şeye değer.” diyerek çevresinin tepkilerini dikkate almadan Marie Montijo ile evlenir. Nopoleon’un ve karısının dillere destan eşsiz aşkını tamamlayacak her şeyleri, servetleri, şöhretleri, kudretleri ve sağlıkları vardı. Ne yazık ki evlendikten sonra sevginin, aşkın ateşi Marie’yi kıskançlık ateşiyle tutuşmasına mani olamadı. Şüphe ve kıskançlık yüzünden olur olmaz şeylerden 3. Nopoleon’u rahatsız etmeye başladı. Devlet işleri görüşülürken bile çat kapı içeri girer devlet adamları ile yapılan müzakereleri keser, 3. Napoleon’un bir dakika bile yalnız kalmasına izin vermezdi.. 3. Napoleon yorgun düştüğü devlet işlerinde bir dakika bile koskoca sarayda başını dinleyecek bir köşe bulamazdı.
Marie’nin dıddırından ve takibinden bunalan 3. Napoleon geceleri sarayın küçük bir arka kapısından çıkar, yanında yakın bir dostu olduğu halde ya kendisini bekleyen bir kadına gider, yahut bir imparatorun güçlükle gidebileceği arka sokaklarda avare avare dolaşır kendini avutmaya çalışırdı.
Marie gerçekten güzel kadındı, tahtta oturuyordu, şanı şöhreti yerindeydi ama ne saltanat, ne güzellik kıskançlığın zehirli dumanları içinde kalan aşkı yeterli olamamıştı. 3. Nopoleon kaçamaklarını öğrenen Marie sonunda : “ Eyvah!!! Korktuklarım başıma geldi“ diye sarayda bas bağımaya başlayarak akli dengesini kaybetmiştir. Ama bütün bu gidişlere kendi sebepti ama artık onu da idrak edecek noktada değildi. Şeytanların eşlerin arasını bozmak için en büyük gayretleri: Sevgiyi öldürüp kıskançlık ateşini tutuşturmaktır. Kıskançlık hastalığı kobra yılanının zehirinden daha tehlikelidir.
Tolstoy’un hanımı da kıskançlık ateşi ile eşine gün yüzü göstermeyen eşlerden biridir. Hatta bunu kızlarına “ Babanızın ölümüne ben sebep oldum” diye de vicdan azabı ile itirafta bulunmuştur. Çünkü kıskançlıkla, devamlı tenkitle, şikayetle,yıpratarak öldürmüştü. Buna da sebep Tolstoy’un meşhur olmasıdır. “Harb ve sulh”, “ Anna Karenina” gibi çok ünlü eserlerle ününe ün katan Tolstoy bir anda Rusya’nın en meşhur insanı oldu. Hayranları onun her sözünü kaydidiyorlar hatta “ Yoruldum, artık dinleneceğim” dese, bunu bile edebi söz diye kayddiyorlardı.
Başlangıçta eşi ile çok mutlu bir hayatları vardı. Fakat sonradan Tolstoy’un meşhur olması, kazancının artması Tolstoy’un değil, hanımının başını döndürdü. Kadın adeta mala, zenginliğe ve şöhrete tapar hale geldi. Karısı Tolstoyu’un eserlerinden daha fazla para alması için zorluyordu. Kocası bunu reddedince kendini yerden yere atar, intihar edeceğine dair yeminler ederdi.
Fakir ve yoksul iken mutlu bir yaşantıları olan Tolstoy ailesi evliliklerinin 46 yılında Tolstoy artık karısını görmeye bile tehemmül edemiyor ve hatta karısından nefret eder hale gelmişti. Eşinin kıskançlığı, kendisinden soğutmuştu. Bu durumu çok geç anlayan hanımı, kocasının önünde diz çökerek 46 yıl önce, kendisi için yazdığı mektupların aşk pasajlarını yüksek sesle okuması bile Tolstoy’un yüreğinde en ufak bir esinti uyandırmamıştı.
Yazar hanımına olan bu soğukluk nedeniyle 82 yaşında iken yuvasındaki huzursuzluğun üzüntüsüyle karlı bir Ekim akşamı evden çıkarak karanlığın ve soğuğun içinde nereye gittiğini bilmeden yürüdü. Soğuk bir kış gecesi bir tren istasyonunuda zatürreden öldü. Ölürken karısının yanına çağrılmasını istemedi. Demek ki insanlar en uzun anne babasını seviyor, en çok da karı kocasını, kocası da karısını seviyor. Seviyorlar ki evlilik beraberliği oluyor. Ancak, Anne – babaya olan sevgi bitmiyor, kesintiye uğramıyor ama delice bidbirine aşık olan insanlar gün geliyor birbirinden nefret eder hale geliyorlar. Bu nefretin sonunda sokak ortasında öldürülen eş cinayetlerinin alınan bütün tedbirlere rağman ardı arkası kesilmiyor. Anne babaya olan sevgi bitmiyor. “Canım, cicim seni görmeden duramıyorum, sesini duymadan yapamıyorum” diye yapılan evlilikler ise gün gelip nefrete dönüşerek arkada boynu bükük evlatlar bırakılabiliyor.
Yoktan yere kıskançlık ve huysuzluk etmekle acaba bu kadınlar bir şey kazanabildi mi ? Maalesef kazançları, iyi ve güzel günleri kötüleştirmek oldu. Kontes Tolstoy sonunda kocasının ölümüne sebep olduktan sonra : “ şimdi anlıyorum, ben akılsızmışım.”demiş, ama iş işten geçmişti.
Kıskançlık da hasetlik gibidir. Önce kendini yakar bu ateşe dayanamayan haset kişeler daha sonra haset ettiği insana zarar vermekle rahatlarlar. Onun için Felak suresinde Rabbimiz: “ DEKİ! HASET ETTİĞİ ZAMAN HASET EDİCİLERİN ŞERRİNDEN ALLAH’A SIĞINIRIM” buyuruyor.kıskançlık ateşi de kıskanç kişileri yakar, zararı da yukarıda ifade ettiğimiz gibi önce kendilerine sonra da kıskandığı insana zarar verirler.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra eşler arasında zanna dayalı kıskançlıklar daha da artmıştır. Televizyon seyretmekten başka uğraşları olmayan bazı eşler, hem seyrettikleri filimlerden hem de etrafının yalan ve yanlış bilgilerinden etkilenerek eşlerini takip etmek için dedektif tutarak paralar harcamaları, tutmayanların ise, eşlerini iş yerlerinde çat kapı baskın yaparak eşini çevresine rezil eden bazı eşler olduğunu basından duyuyoruz.. Aileyi ayakta tutan GÜVENDİR. Bu tür davranışlar var olan güveni zedeler ve yok olmasını sağlar. Ayrıca eşler kendi aralarında telefonda bayan veya ekkek ismi var diye birbirlerinin huzurunu kaçırıp başının etini yedikleri, ve yoktan yere mahkeme kapılarında cüzdan dolusu para sarfederek, avukatların peşinde koşuştuklarını da duyuyoruz. Seminerlerimde “ EN TALİHSİZ KADINLA EN TALİHSİZ ERKEK KİMDİR?” diye, soruyorum. Bilene de kitaplarımdan hediye ediyorum. “ DÜNYADA EN TALİHSİZ KADIN GÜZELLİĞİNİN VE KADINLIĞININ GÜCÜNÜ ADLİYE KAPILARINDA, KANUN MADDELERİNDE ARAYAN KADINDIR. EN TAHİSİZ ERKEK DE EVDEKİ YÜZ ve HUY GÜZELİNİ BIRAKIP DA DIŞARIDA YÜZ GÜZELİ ARAYAN ERKEKLERDİR”.
Zanna ve kulaktan duyma bilgilere itibar edip de kıskançlık ateşi ile tutuşup yanmayın. Kadın- erkek sahip olduğunuz değerlerin kıymetini biliniz. Elindeki değeri kaçırıp da pişman olan eşlerin pişmanlıklarını içeren “ İTİRAFLAR” başlıklı yazımı www. Kadirkeskin.netden lütfen okuduysanız bir kez daha okuyun.
Yazımı kulağımıza küpe olacak bir Allah buyruğu ile noktalıyorum İsra: 36” Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan ( yaptığınızdan) sorumludur.” Zanla, yanlış ve yanıltıcı bilgilerle cinayet işleyen gencecik insanları cezaevlerinde betonorme duvarlar arkasında yüreğim burkularak görüyorum.
Binbir zorluklar kurduğunuz yuvalarınızı yaşatıp, ömür boyu mutlu ve mesut olup, dünya cennetini yaşamanız duasıyla ….www.kadirkeskin.