Evlilik zamanı gelen pimpirikli bir delikanlı evlenmek için mükemmel bir bayan arar. Bulamayınca kasabasından çıkar o köy, bu kasaba, o kent derken yıllarca mükemmel eş arayışı sonucu ilerleyen yaşı sonrası evlenemeden doğduğu kasabaya döner. Eş dost toplanır : “ Bulamadın mı mükemmel bir bayan” dediklerinde, “ Buldum.” der. “ Neden evlenmedin?” dediklerinde, “ O da benim gibi mükemmel bir erkek arıyormuş.” diye eş, dostun merakını giderir.
Seminer için gittiğim yerlerde otelden ziyade öğretmen evlerini tercih ederim. Oralarda akşamları çiçeği burnunda genç bay ve bayan bekâr meslektaşlarımın sohbetlerine kulak veriyorum. Bayanlar : “ Doktor, mühendis, subay, makam ve mevki sahibi, atı, arabası olan erkeklerden söz ediyorlar. Erkekler de: Sarışın, yeşil gözlü, esmer, karakaşlı, kara- ela gözlü, malı mülkü olan, zengin ve varlıklı bayanlardan “ söz ediyorlar.
Bir gün bay ve bayan gurupları bir araya topladım ve dedim ki: “Ananız, babanız dâhil bu dünyada hiç kimse mükemmel bir eşle evlenmemiştir. Bu dünyada Allah’tan başka mükemmel varlık yoktur. Sizler de mükemmel olmadığınız halde mükemmel eş arıyorsunuz. Bulacağınız eşler de mükemmel değildir. Uygun eş arayın. Uygun eş bulduğunuzda da hemen evlenin. Yoksa sonunda gözünüz kapılarda kalır.” dedim.
Pekâlâ, uygun eşle evlenenler arasında da boşanmalar olmuyor mu? Savaş kazanan, devlet idare eden, dünyaca nice meşhur isimlerden 3. Napolyon, Abraham Lincoln, Tolistoy bile uygun eşlerle evlenmelerine rağmen evlilikleri, dünyada cehennemi yaşamalarına vesile olmuştur. Hatta Atamız İzmirlilerin uygun gördüğü, İzmir eşrafının en güzel kızı ile evlendirilmesine rağmen evliliğini iki buçuk yıl ancak yürütebilmiştir.(1) Neden? Evlilik iki ayrı fıtratın sentezinden ibarettir. Aşkla, sevgiyle başlayan evlilik ancak “ SABIR” la devam eder. Psikologlara göre bir de kadın erkek birbirlerinin hayat önceliklerini bilmesi gerekirmiş. Kadınla erkeğin hayat hakkındaki öncelikleri çok farklıymış. Bayanların hayat önceliği evlenesiye kadarmış. Kim, nasıl ve kiminle evleneceği ve nasıl bir insanın karşısına çıkacağı, erkeğin ise hayat hakkındaki düşüncesi evlendikten sonra başlarmış. Yuvayı maddi ve manevi olarak ayakta tutabilmek için evin ve doğan çocukların bakımı ve barınması tahsili ile ilgili hayat mücadelesiymiş. Peki, evlilikte problem nerede başlıyor?
Yine Psikologların tespitine göre kadınlar kulaklarıyla, erkekler ise gözleriyle severmiş. Evlendikten sonra eşler birbirlerinin bu ihtiyaçlarını ihmal etmemeleri gerekirmiş. Kadınlar eşlerinin gözlerini, kocalar da eşlerinin kulaklarını doldurması gerekirmiş. Erkek eşler, eşlerinin kulaklarını doldurmazsa, boş bırakılan kulakları doldurmak için piyasada o kulakları doldurmak için birçok kadın cambazları bulunmaktadır. Hele sosyal medya ile bunları bulmak da çok kolay. Kadın programlarında da görüyoruz ki iki üç çocuğu olan bayan eş, ipsiz, sapsız birinin yanına kendi ayağı ile gidebiliyor. “neden” diye sorulduğunda “Eşim bana karşı çok ilgisizdi.” diye bir mazeret ileri sürebiliyor. Kadınlar da kocalarının gözlerini ihmal etmeleri yanında dillerine ve sinirlerine de dikkat etmeleri gerekir. Cenap Şehabettin “ Türkiye baştanbaşa sinirli kadın fideliğidir.” diyor. Yine kadınlar erkeklere göre günde 20.bin kelime, erkekler ise 7 bin kelime konuşuyorlarmış. Bir insan çok konuşuyor ve Cenap Şehabettin’in de tespiti doğru ise çok konuşan üstelik de sinirli bir insanın dil hatası yapmaması mümkün değildir. Dilin açtığı yarayı da kapatmak kolay olmuyor. Onun için eşler yuvalarının yıkılmaması için birbirilerinin gözüne, kulağına, diline çok dikkat etmeleri yanında mutlaka “ SABIR”lı olmaları gerekir.
Bundan önceki iki yazımı yazarken yazımın başlığını rastgele evli gençlerle, orta yaşlı beylere sormuştum. Bu yazımın başlığını da sordum. Aldığım cevaplar: “ Ayrılmak isteyen eşler, anne babalarını ve dostlarını sevindirir.” Kimler üzer dediğimde:” Çocuklarını ve dostlarını” Birinci sorumun doğru cevabını alamadım, ama ikinci sorumun cevabını da “ Çocuklar” ile doğru cevabı aldım.
- Eşlerin boşanmasından en çok sevinen:
Huzur-u İlahiden insan yüzünden kovulan şeytan, Âdem (A.S.)a ve onun nesline düşmandır. Şeytanın sermayesi kin, nefret, hiddet ve hasetlik olup, gurur ve kibirle gözü kör eder. Birinci düşmanı insan olan şeytan, insanı kıyamete kadar yoldan çıkarma ve sapıtma yemini etmiştir.
Bir gün büyük şeytan üç önemli vekilini günah işletmek üzere insanlar arasına gönderir. Ve onların zafer sevinciyle dönmelerini dört gözle bekler. Şeytanın vekilleri döndüklerinde yaptıklarını tek tek anlatmaya başlarlar. Birincisi çirkin bir gülümsemeyle “Efendim, iki adamı birbirine düşürüp kavga çıkardım. Birbirlerini öldürürcesine kavga ettiler. Kavga esnasında dillerine ne geldiyse söylediler. Oysa tartıştıkları konunun hiçbir önemi yoktu. Birbirlerinin canını yaktılar. Biri hastaneye düştü, diğeri de hapishaneye. Artık onlar ölünceye kadar birbirleriyle dost olmazlar. Gördüm ki insanlar kavgayı çok seviyorlar, ben bu işe devam etmek istiyorum. Üstelik seyretmesi de çok zevkli oluyor.” der. Büyük şeytan, anlatılanları donuk bir ifadeyle dinler. Ama anlatan kadar zevk duymaz. İkincisi söz alıp “Efendim, ben de insanları içki yoluyla ifsat edip aralarını bozdum. İçki içirip aralarında kavga çıkardım. Biri hastaneye gitti, diğeri ceza evine, öbürü de mezara gitti.” der ve şeytanın yüzüne umutla bakar. Şeytan yüzünü buruşturur ve “Hiç biriniz dişe dokunur bir şey yapmamışsınız?” diye avenesini azarlar. Sonra üçüncüsü gelir, umutsuzca ve utanarak “Efendim, ben bir adamla eşinin arasını açtım ve onları birbirine düşürdüm. Onları birbirinden ayırdım.” der. Çünkü ona göre yaptığı bu iş arkadaşlarının yaptığının yanında küçük bir hadise idi. Duydukları karşısında büyük şeytanın gözleri zafer sarhoşluğuyla parlar. Tahtından ayağa kalkar, bu vekilini kucaklar. “Gerçekten çok büyük bir iş başarmışsın..” diyerek bu vekilini tebrik eder. Diğer vekiller homurdanarak “Ama efendim, bizler ondan daha büyük işler yapmışken bizi tebrik etmedin. Oysa bir adamın eşinden ayrılması basit bir olaydır.” derler. Şeytan, kendinden emin bir şekilde “Sizin aklınız ermez.” der. O çirkin gülümsemesiyle sözlerine devam eder. Bu kurnaz vekilim, bana toplumun ve insanlığın kalbini getirdi. Aile, toplumun kalbidir, direğidir. Bu direk yıkılırsa toplum da parçalanır. Aileler parçalanırsa toplum diye bir şey kalmaz, kargaşa çıkar, kavgalar uzar da uzar. Çocuklar ortada kalır, sağlıklı büyüyemezler. Hepinizin yaptığını bu vekilim tek başına yaptı. O, bir adamı eşinden ayırdı.” diyerek korkunç bir kahkaha atar. O sözü tekrar söyler: “O, bir adamı eşinden ayırdı.” Vekil şeytan, bu övücü ve onurlandırıcı sözler karşısında vahşi bir zafer çığlığı atarak “Devam edeceğim, aileleri parçalayacağım. Kıyamete kadar hepsini saptıracağım.” der.
2-Eşlerin başlanmalarında en çok üzülenler:
Ailede baba ne ise okullarda da okul müdürü “ Baba” konumundadır. Başarılı başarısız, problemli öğrencilerin durumu mutlaka bir şekilde okul müdürüne intikal ettirilir. Bir de benim özel bir çalışmam olarak parçalanmış aile çocuklarını tespit eder, onlarla biraz daha yakından ilgilenirdim. Parçalanmış aile çocuklarının göz yaşları içindeki itiraflarından birkaç tanesini yazımın konusu ile ilgili olduğu için sizlerle paylaşmak istedim.
a-Hocam annem – babam karı koca değiller ama benim annem- babamlar. Bana birbirlerinin iyi yönlerini anlatacakları yerde birbirlerini kötülüyorlar. Ben de her ikisinden soğuyorum her ikisine de anne-baba diyesim gelmiyor. Benim de moralim bozuluyor kendimi derslerime veremiyorum.
b-Hocam medeni insan gibi bir araya gelip problemlerini bir arada görüşmeleri gerekirken beni aralarında laf getirip- götüren biri haline getirmek istiyorlar.
c-Hocam annem ve babamın her ikisinin de maddi durumu çok iyi. Beni paraya boğarak ihtiyacımı giderdiklerini sanıyorlar. Oysa benim paradan ziyade onların sıcak nefeslerine ihtiyacım var.
d-Hocam ailevi değerleri çok özlüyorum. Ana- baba, dede- nine bir araya gelip kutladığımız neşeli bayramlar ve özel günler bahar mevsimindeki piknikler, birliktelikler artık benim için hayal. Keşke bayramlarda, özel günlerde tıpkı eskisi gibi bana o sevinçleri yaşayabilseydim.
Evet, bugün dinimizi, milliyetimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi tam hakkıyla yaşamanın ve yaşatmanın yeri ailedir
Çok değerli okurlarım gördüğünüz gibi boşanan eşler en çok şeytanı sevindiriyorlar, en çok da canlarından bir parça olan çocuklarını üzüyorlar,www.kadirkeskin.net
Not: (1)Atatürk’ün boşanma sebebi “Eşler arasında Azı karar, Çoğu Zararlıdır” yazımda.