Bürokrasi ve siyasetin kitabını yazanlar ' Bürokraside ve siyasette dostluk da, düşmanlık da ebedi değildir' derler.
Bir dönem can ciğer kuzu sarması olan kişiler gün gelir kanlı bıçaklı olabilirler. Hatta koltuk ve makamdan düştükten sonra bir zamanlar makam odasına iki büklüm olarak giren insanlar o makamdan düştükten sonra birbirlerini tanımaz hale gelirler. İsterseniz dünden bir yalakalık ve ihanet örneği ile yazıma başlayayım..
Yalakalık 1
Sezar sokakta bulduğu Brütüs’ü evlatlık edinerek saraya alır, bir asilzade olarak sarayda büyür ve Sezar’ın sarayda en güvendiği insandır. Sezar bir kır gezintisinde gökteki bulutlara bakarak söylenir ve kendini adeta bir gölge gibi takip eden Brütüs’e:” Şu bulutu görüyor musun? Tıpkı papatyaya benziyor.” Brütüs destekler. “ Haklısınız yüce Sezar. Tıpkı bir papatya. Üstelik neredeyse yemyeşil yaprakları sayılacak.” Kısa bir süre sonra Sezar aynı buluta bakar ve seslenir Brütüs'e; “Yok canım! Ne papatyası? Tıpkı bir tavşana benziyor.” Brütüs buluta bakar ve, “Gerçekten de öyle yüce Sezar, Tıpkı bir tavşan. Ne kadar da kocaman kulakları var!” der. Kısa bir süre sonra Sezar, yine aynı buluta bakar ve: “Bana bak Brütüs! O bulutun tavşanla ilgisi yok. İyice dikkat edersen gelinliğe benzediğini fark edersin” der. Bunun üzerine, yine buluta bakan Brütüs, “Vallahi çok ilginç, ancak dikkatli bakınca tıpkı bir gelinliğe benziyor. Baksanıza ulu Sezar! Tacı bile belli oluyor.”Sonunda Sezar dayanamaz, ellerini iki yana açar ve haykırır: “Neredesin, ey şahsiyet!”Yalakalık 2
-Padişah, patlıcanı sevdiğinde patlıcana bin bir türlü methiyeler düzen yalaka, Padişah patlıcandan soğuduğunda patlıcana düzdüğü methiyeler mat ( kötülemeye ) etmeye dönüşür. Sarayda görev yapanlar bu soytarıya sorarlar: “ Ne iş bu birader düne kadar patlıcan yemeklerini, yoğurtlu patlıcan kızartmalarını yere göğe koyamıyordun, şimdi ise kötülüyorsun hani ilken, nerede erdem? Soytarı, yalaka olduğu kadar çok da zekidir hemen yapıştırır cevabı : “ Ben patlıcanın değil, padişahın soytarısıyım kardeşim.” der.Yalakalık 3
Emekli olmama rağmen seminerlerim dolayısıyla eğitimden ilgim kesilmedi. Görevi başladığım 1969 yılından bugüne dek Milli Eğitim Bakanlığı koltuğundan 36 bakan geldi geçti. Ama bunların içinden benim ve benim kuşağımın dillerinden düşürmediği bakan ismi Allah uzun ömürler versin sayın Mehmet Vehbi Dinçerler beyefendidir... Kısa sürede yıllara sığmayacak icraatlar yaptı 12 Eylül sonrası başa gelen darbe hükümeti o günün memleket sevdalısı olan Hür – Genç, Dev- Genç ve Ülkü – Genç’in yerine Sev- Genç yetiştirmek amacıyla kahvelerde, parklarda, yolda, yolakta her yerde alkolü serbest bıraktı. Hatta o yıllarda çarşılarda meyhane tabelası bakkal tabelasını geçmişti. Manisa’nın en merkezi doğu caddesi meyhanelerle doldu taşmıştı.Rahmetli Özal’ın cesur bakanı sayın Mehmet Vehbi Dinçerler’in özel gayreti ve çabasıyla belirttiğim yerlerdeki alkol serbestisini Kenan Evren’e kaldırttı, Müfredatta büyük değişikliklerin yanında sene başından itibaren eğitimi felç eden bayram çalışmalarına bir düzen getirdi. Sayın bakanımızın yaptığı icraatlar devam ettirilseydi eğitim bugün bu kadar irtifa kaybetmezdi. Bunları belirttikten sonra bir bakanlık baş müfettişi arkadaşımdan dinlediğim, sayın bakanımızın bir genel müdürle yaşadığı diyalogu zikredersem sayın bakanımızın dirayetini ve işine olan vukufiyetini daha iyi anlatmış olurum.Sayın bakanımız kıvrak zekaya sahip, zeki çalışkan bir insandır. Bakanlıkla ilgili gerekli ön bilgilerle hazırlıklı olarak bakanlık koltuğuna oturur. Bakanlık hakkında daha detaylı bilgi almak üzere genel müdürleri, teker teker çağırarak bilgi edinmek ister. Çağırdığı genel müdür, bakanlığın en önemli bir genel müdürlerinden biridir. Sayın bakanımız sahip olduğu ön bilgilerden sonra genel müdürün vereceği bilgileri almak ister. Bakar ki genel müdür bilgi sunacağı yerde sayın bakanımızın her söylediğini Sezar’ın Brütüs’ü gibi “ Tamam efendim, harika efendim, çok iyi düşünüyorsunuz efendim, hemen önerilerinizi genelgeye dönüştürerek illere gönderelim” diyerek tasdik etmeye devam eder. Bakar ki genel müdür “ Tın tın” Bu durum karşısında canı sıkılan bakanımız:
“Sayın Müdürüm ben mühendis kökenliyim. eğitimci değilim. Nasıl olur da benim eğitim konusunda her söylediğimi kutsayıp tasdik ediyorsunuz. Bu bakanlığın uzmanı sizsiniz. Milyonlarca öğrenci ile, yüz binlerce öğretmenin eğitim politikasını yönetiyorsunuz.. Ben bakanlıktaki alanız hakkında bilgi almak için sizi çağırdım. Ama siz benim her söylediğimi yüceltiyorsunuz..” diyerek genel müdüre nezaketle kapıyı gösterir. Ve bu genel müdürün şahsında “LİYEKAT” in ne kadar önemli olduğunu anlayan sayın bakanımız sağcı- solcu ayırımı yapmaksızın atamalarında “ LİYEKAT” olmazsa olmaz ön şartı olmuştur.
İhanet:1
Sezar’ın evlatlığı olan aynı Brütüs, Sezar’a karşı çıkanlarla birlikte olur ve onu ortadan kaldırmak için suikast planları yapılır. Senatoya ayak basan imparator Sezar, senato üyelerinin bıçak darbelerine maruz kalır. İlk hançerin de Brütüs’e ait ait oluğunu gören Sezar “Sen de mi Brütüs” diyerek son nefesini verir.İhanet :2
17 Eylül 1961 Rahmetli Menderes ile bakanları Hasat Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamlarının 60. yıl dönümüdür. Ünlü hukukçu Zalim ( Salim) Başol(!) un : “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye azarlayarak yargıladığı mahkemede, rahmetli Menderes aleyhine şahitlik yapanı biliyor musunuz? Tıpkı 15 Temmuz ihanetinde darbecilerle iş birliği yapan sayın Cumhurbaşkanımızın yaveri Ali Yazı’cı gibi, Menderes’in Özel Kalem müdürü ile yine tıpkı Brütüs gibi rahmetli Menderes’in babasının evlatlık edinip okuttuğu “ Menderes” olarak soyadını verdiği, Adnan Menderes’in de Bakan yaptığı Ethem Menderes’di.Yine Allah’ın hikmetine bakın ki o gün darağacına çıkmasına sadece 4 saat var iken sırf aşağılamak ve eziyet vermek için prostat kontrolü yaptıran, vücudunda sigara söndüren, hasta yatağında Menderes’e olmadık eziyetler yapan o günkü Teğmen, bugünkü generalin, merhumlarının idamlarının 60. Yıldönümünde rütbeleri sökülerek şu anda betonarme duvarlar arkasında er olarak istirahatına devam ediyor..
Şahsiyet:1
Hidiv İsmail Paşa, Ezher şeyhini ziyaret eder.Paşa içeri girince şeyh ayağa kalkmadığı gibi,uzatmış olduğu ayaklarını bile toparlamaz.Biraz sohbet ettikten sonra paşa ayrılır.Arkadaşları şeyhe çıkışırlar.Şeyh gayet soğukkanlı bir ifadeyle:-"Arkadaşlar bir alim asla yalakalık yapmaz, yapmamalıdır.” der. Bu arada paşa da Ezher Şeyhine bir ders vermek ister. Bir adamıyla bir kese altın gönderir. Fakat görevli altınlarla geri döner. Paşa sorar:-"Altını niçin vermedin?"-"almadı efendim."-"niçin almadı be adam?"-"size selam ve hürmetlerini iletmemi söyledi ve bir de şöyle dememi istedi."Elini uzatan, ayağını uzatamaz."
Dünkü Ezher şeyhi ümeraya karşı böyle idi. Şimdiki ise halk oyu ile iktidara gelen, Nursi’nin mahkeme salonunda demir kafes içinde çırpınarak can verirken onun ölümünü seyreden Sisi’nin hakimleriyle, 17 Eylül’de idam sehpasına götürülmek için hazırlık yapılan Menderes’e “ Bir de prostat muayenesi yapalım diyerek çıplak vücudundaki sigara yanıklarını görüp de ses çıkarmadığı gibi zevkle seyreden o günün savcıları ve hakimleri ile Sisi’nin hakimleri arasında ne fark var?
İslam dünyasının en büyük kaybı Ulamanın, Ümeranın dalkavuğu olmasıyla başlamıştır. Ama hiç kimsenin ahı yerde kalmamaktır. Yukarıda da arz ettiğim gibi O gün prostat muayenesini büyük bir zevkle seyreden Teğmenin, ne hazindir ki bugün rütbeleri söküldü, ahir ömrünü tamamlamak üzere demir parmaklıklar arkasına istirahata gönderildi.
Allah’ın yumruğunun sedası yoktur/ Vurdu mu da devası yoktur. www.kadirkeskin.net