Şafağın Sessizliğini Bozan Telefon
(Ergenlik Çağında Çocukları Olan Anne-Babalar Okusun)
Gecenin bir yarısı, evimin telefonu acı acı çaldı. Gecenin geç vakitlerinde çalan telefonlar, herkesi olduğu gibi beni de ürpertir. Korkarak ahizeyi elime aldım. Salihli’den Ellinci Yıl Ortaokulunda beraber çalıştığım öğretmen arkadaşım Sabahattin Tekdal. Gecenin bu saatinde rahatsız ettiğini söyleyerek “İstanbul’dan çok yakın bir akrabam şu anda Manisa’da, elinden bir kaza çıkmasından korkuyorum. Onu size gönderdim, teskin olması açısından, onu telefonla aramanızı ve elinizden geleni, bu yakınım için yapmanızı istirham ediyorum.” dedi. Arkadaşımın verdiği numarayı daha ben aramadan, o zamana kadar Türkiye’de hiç rastlamadığım ve bilmediğim bir numaradan arandım. Karşımda ağlamaklı tok bir erkek sesi: “ Müdür bey!Salihli’den Sebahattin bey sizi aramamı istedi. Sizin yardımınıza şiddetle ihtiyacımız var.”dedi. Ben de: “ Sabah kısmet olursa sizin için saat yedide okulda olacağım ve elimden gelen yardımı yapmaya çalışacağım; ancak bu saate kadar herhangi bir kanunsuz işe bulaşmamasını istedim. Şayet haklı da olsanız bir suç işlerseniz size yardımcı olmam.” dedim. Görüşmeden sonra, telefonu kapattım ama sabah ezanlara kadar da gözüme uyku girmedi.
Neyse, uykusuz geçirdiğim gecenin sabahında kahvaltı bile yapmadan namazımı eda edip,saat altı buçukta okula vardım. Odada misafiri beklerken, İstanbul plakalı, o günün şartlarında son model bir Mercedes araba okulun bahçesine girdi. Arabanın içinde telefonla görüşmeler yapıldığı anlaşılıyordu. Ben de odamın penceresinden gelen misafirleri seyrediyorum. Arabanın içinde şoförün dışında üç kişi daha vardı. Hepsi de iri yarı insanlardı. Bu gelenler, arkadaşımın görüşmemi istediği ve benim telefon görüşmesi yaptığım kişiler olmalıydı. Araç telefonunu ilk defa o arabada görmüştüm. Meğer gece yarısı telefon görüşmemiz de bu araç telefonundan olmuş.
Arabadan indiler, okula girdiler. Ben de kendilerini salonda karşılayarak odama aldım. Özellikle benim gece yarısı konuştuğum kişiyi sesinden tanıdım. Çok üzgün ve adeta ağlamaklı hâli devam ediyordu.
Kendilerine: “Hayrola, nedir bu telaşınız?” der demez, koskoca adamcağız hüngür hüngür ağlamaya başladı ve sonra dedi ki “Müdür Bey, bizi Salihli’den Sabahattin Bey gönderdi. Bizim gibi iki araba da garajda bizden gelecek haberi bekliyor. Eğer şu anda siz olmasaydınız, biz ya katil olup cezaevine düşecektik veya ölüp mezara girecektik. Siz olduğunuz için ve gece sizinle konuştuğumuz için planımızı uygulamadık. Ben daha çok meraklanarak: “Hayrola, çok merak ettim, nedir sizin sıkıntınız?” dediğimde, adamcağız: “Ben Karadenizliyim. İstanbul’un önde gelen müteahhitlerindenim. Benim Boğaziçi Üniversitesi Mimarlık Bölümü üçüncü sınıfında okuyan kızım, (,..)’dan ilkokul mezunu terörist bir delikanlı ile kaçmış. İzini sürdük. Bugün saat bir buçukta Belediye Nikâh Salonu’nda oda nikâhı var. Kaldığı evi de tespit ettik. Gece eve baskın yapıp kaçıracaktık. Ancak Salihli’den Sabahattin Tekdal Bey, mutlaka sizi görmemizi istedi. Onun için eve baskın yapmadık. Ne olur, sizden rica ediyorum. Ne yapmamız gerekiyorsa nikâhtan önce yapalım.” diye adeta yalvarıyordu. Ben, kendilerine sakin olmalarını öğütledim. Bu arada Manisa’da çok iyi görüştüğümüz savcı arkadaşa telefon ederek durumu ve vahameti anlattım. Sağ olsun, Savcı M, A. Bey yardımcı olacağını söyledi. Beraberce Emniyet Müdürü’nü ve Asayiş Müdürü U. Beyi aradık. Onlar da eksik olmasın, konuya ilgi gösterdiler. Saat on üç sularında oda nikâh kıyılacak Fatih nikah salonu etrafında sivil polisler tarafından tertibat alındı. Bizler okuldan durumu takip ediyoruz. Tam on üç yirmide damat ve damadın yakınları ile nikâh salonuna gelen kız, polisler tarafından alınarak asayişe götürülmüş. Asayişten asayış müdürü U. Bey beni arayarak, kızın asayişte olduğunu söyledi. Ben de kızın babasını asayişe götürmek üzere arabalarına binip gittik. Kız ile oğlan her ikisi de Müdür Bey’in odasındaydı. Kız, babasını görür görmez, damat adayının arkasına geçerek oğlana sarıldı ve “Ne olur, beni babama bırakma!” diye feryat ederek ağlamaya başladı. Karadenizlileri anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Babası o anda kızın saçlarından tuttuğu gibi arabaya doğru götürdü ve arabanın içine attı. Bize dahi ‘Allah’a ısmarladık” diyemeden gittiler. Daha sonra kızı, İstanbul’a, oradan da taa Avustralya’ya kaçırdıklarını bana telefonla bildirdiler. Olayın tahliline girmek istemiyorum; ama kızın konumuyla oğlanın konumu arasında denklik bakımından kıyas kabul edilemeyecek bir farklılık vardı. Üstelik delikanlının da terör üyesi olduğuna dair tespitleri de vardı.
Psikologların tespitine göre;. “Kadınlar kulaklarıyla, erkekler de gözleriyle severmiş.” Bizler çocuklarımızın cebine bol para koymakla, onların her istediğini almakla, markalı giysiler giydirmekle çocuklarımıza sevgimizi verdiğimizi sanıyoruz. Aslında çocukların en büyük ihtiyacı, onların karınlarının yanında kulaklarının da doyurulmasıdır. Başkalarının söyleyeceği sevgi sözcüklerini başlangıçta biz söyleyelim. Ergenlik çağındaki çocukların en büyük ihtiyaçları anneleri babaları tarafından da fark edilmelidir.
Gençliğin ruhunu, işlenmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakamayız. İşlenmeyen tarlayı kendi haline bırakırsanız orada her türlü yabani otlar ve tikenler biter. Anne- babalar olarak bizler çocuklarımızın kulağını ve gönlünü doldurmazsak orayı dolduracak hem sanal medyada, hem de sokakta bir çok zi…di hazır bekliyor. Hele ekranlardaki kadın programlardaki inanılmaz olaylar, psikologların “Kadınlar kulaklarıyla sever” tespitini kanıtlamaktadır. Onun için anneler babalar! Lütfen çocuklarınızın karnını doyurduğunuz kadar , gönlünü de doyurun.
Not: Okurlarım “ Yaşanmış İbretli Anılarla OKUL MÜDÜRÜRÜN GÜNLÜĞÜNDEN” ile “ TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN PİŞMANLIKLAR” adlı kitaplarıma, İnternetten ve kadirkeskin.net ‘ ten talep edebilirler.