Aşağıdaki yaşadığım olayı, bu dünyada anlatmadan öbür dünyaya gidersem Rabbim huzurunda sorumlu olacağım inancıyla siz okurlarımla paylaşmak istedim.
Mübarek Ramazan ayının Mart ayına rastladığı bir yıldı. O yıllarda okul dışından lise bitirmelere giren öğrencilerin bitirme sınavları da merkezi bir okul olan Manisa Lisesi’nde yapılıyordu. Lisemizin gündüzlü öğrenci mevcudu üç binin üzerinde idi. Buna mukabil okul dışı kayıtlı öğrenci sayımız da bin altı yüz civarında idi. Okul dışı kayıtlı öğrencilerimiz Haziran ve Eylül ayında yapılan bitirme sınavlarına girebilmeleri için Mart ayında kayıtlarını yenilemeleri gerekiyordu. Kayıtlarını yeniletmeyen öğrenciler sene sonunda yapılan bitirme sınavlarına giremiyorlardı.
Malum millet olarak yanlış bir alışkanlığımız var, işlerimizi hep sona bırakırız. Mart ayının son günleri idi. Ay, yukarıda da ifade ettiğim gibi Ramazan ayı idi. Saat 17.00 mesai bitti. Okulda bir ben, bir de kayıt kabul müdür yardımcısı kalmıştı. İftara da üç beş dakika bir şey kalmıştı. Evime gitmek üzere odamdan çıktığımda okul dışı kaydını yeniletmek isteyen öğrencilerin kuyruğu ikinci kat merdiveninde zemin kata kadar uzanmış vaziyette. Hemen tekrar odama girerek telefonla “ Mesut bey bu kuyruk bitmez hemen odanı kapat, iftara bir şey kalmadı iftara yetişelim” dedim. Cevaben “ Geliyorum müdürüm” dedi ve ben de odamda Mesut beyi beklemeye başladım. Md. Yard. Mesut bey gelmedi, tekrar çağırdım, yine gelmedi. Bunun üzerine beklediğimi sert bir şekilde ifade edince, odama geldi ve : “ Sayın hocam! lütfen bana sevap işleme imkanı verir misiniz?” dedi. Ben de : “ Ne sevabı ?” dediğimde Md. Yard. Mesut yıldırım: “Sayın müdürüm okul dışı öğrencilerimiz biliyorsunuz fakir ve dar gelirli aile çocukları. Zamanla okuyamamışlar ki şimdi okul dışı sınavlarına giriyorlar. Bunların çoğu Gördes, Demirci, Kula, Sarıgöl vs. Manisa‘nın köy ve ilçelerinden gelen öğrenciler. Bunlara ben iyilik yapmaya kalksam buraları dolaşmam gerekiyor. Hazır bunlar kayıt için ayağımıza gelmişler. Ben bu iyiliği kaçırmak istemiyorum. Bu kayıtları yapmazsam ya Manisa’da kalacaklar, ya da geri dönecekler tekrar ikinci bir masrafa girecekler. Benim gönlüm bunların tekrar bu masrafı yapmalarına razı değil. Müsaade ederseniz bu kayıtları bitirmeden evime gitmek istemiyorum .” dediğinde adeta şok oldum. 42 yaşındaki bir idareci olarak bunu benim düşünmem gerekirken, 24 yaşındaki müdür yardımcım Mesut Yıldırım’ın düşünmesi karşısında kendimden utandım. Ve Mesut beye “Haydi ikimiz bu sevabı işleyelim” diye Mesut beyin odası kayıt kabul bürosuna giderek bir Ramazan akşamı o kuyruğu bitirdikten sonra gecenin geç yarısında iftarımızla sahurumuzu beraber yaptık. Genç Md. Yard. Mesut bey sayesinde Meslek hayıtımda geçirdiğim o günün huzurunu bir türlü unutamıyorum. Ve o günden sonra da devlet hizmetinde geçirdiğim yıllarda hiçbir vatandaşımızı mesai bitti diye geri çevirmedim.
Çok değerli okurlarım ülkemizde devlet memuru olarak çalışan milyonlar içinden bu düşüncede kaç tane memur çıkar? Mutlaka çıkar ama ben bir sayı veremiyorum, siz verebilir misiniz?
İşte sözünü ettiğim ve bana meslek hayatımda en büyük dersi veren vatanperver, milliyetçi inançlı bu genç müdür yardımcım FETÖ terör suçlaması iddiasıyla şu anda cezaevinde. Allah şahittir ki şuna bütün kalbimle inanıyorum. FETÖ terör örgütü suçlamasıyla cezaevinde bulunan Müd. Yardımcım Mesut Yıldırım, şayet FETÖ nün 15 Temmuz ihanetini daha önceden bilseydi demiyorum, sezseydi, dakika, saniye değil, salise bu örgütün içinde ve yanında olmazdı.
Hepimizin en büyük sığınağımız yargımızdır. Öğrencim Dr. Fahrettin Er’in tahliyesine sevindim. İnşallah Cumhurbaşkanımızın “ İbadet takımı “ diye isimlendirdiği kardeşlerimizden de yargımız suçsuzluğu tesbit edilenleri tesbit eder, tahliye olurlar.
Mesut Yıldırım da, öğrencim Dr. Fahrettin Er gibi bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını seven, bu ülkenin insanlarına hizmet etmeyi ibadet olarak gören vatanperver inançlı bir insandır. Böyle olduğuna hem bu dünyada, hem ahirette Rabbimizin huzurunda şahadet ederim. Bilmeden FETÖ terör örgütünün tuzağına düşen bu tür kardeşlerimizi de yargımız, umarım teker teker hürriyetine kavuşturur.
Ama… bütün gece boyunca milletimizin silahlarıyla, milletimizin omuzlarına verdiği rütbeleriyle, FETÖ terör örgütü elemanları tarafından ülkemin insanlarının başına yağmur gibi kurşun, bombalar yağdırırken, Sayın Cumhurbaşkanımız mini minnacık torunu ve aile efradı ile uçan tabutta gecenin zifiri karanlığında ışıksız uçakla ölümün üzerine uçarken, ortada 261 şehidimiz ve 2196 gazimiz varken hala “15 Temmuzu kim yaptı ise Allah belasını versin” diyenleri de biz affetmiyoruz, yargımız da asla onları affetmesin ve onlara da gerekli cezalarını versin.
Yaşım gereği bir post olmak üzere, beş darbe yaşayan bir vatandaşım. Her biri ülkemizi en az 30 ile 40 yıl geri bırakan darbeleri millet olarak bu ülkede artık bir daha değil yaşamak, darbe ismini bile duymak istemiyoruz. www.kadirkeskin.net