Yaklaşan bir bayram arifesi odamda otururken telefon çaldı. Telefonu açtığımda feryat figan sesler duydum. Biraz dikkat kesilince okulumuz öğretmenlerinden (....) Hanım’ın sesi olduğunu anladım. “Yetiş Müdür Bey, kocam beni öldürüyor.” diye bağırıyordu. Eşini de tanıyordum. O da başka okulda görev yapmasına rağmen iyi tanıdığım öğretmenlerden biriydi. Duyduklarım karşısında dondum kaldım. Ne yapacağımı şaşırdım: “Karı-koca kavgasının arasına nasıl girerim?” diye düşündüm. Bir an polisi arayayım, diye geçirdim aklımdan. Sonra karı koca her ikisi de öğretmen olduğu için meslektaşlarımın onurunu düşünerek bu düşüncemden vazgeçtim. Böyle bir davranışa gönlüm razı olmadı.
Hemen müdür başyardımcısı olan arkadaşım Hikmet Bey’i ve bayan bir öğretmen arkadaşımızı yanımıza alarak arabaya atladığımız gibi (....) Hanım’ın evine vardık. Dünyanın cenneti mutlu bir evlilik, dünyanın cehennemi de mutsuz bir evlilikmiş. Mutsuz evliliğin cehennem hayatı olduğunu bu çiftler sayesinde görmüş oldum. Eve varıp kapıyı çaldığımızda kapı açıldı, gördüklerimize inanamadık. Böyle bir şey olamaz! Erkeğin eli yüzü, tırnak izleriyle kan revan içinde; bayanın ise her yeri mosmor, yaka paça yırtılmış. Olayı daha fazla derinliğine anlatmak istemiyorum. Vitrinde tabak çanak ne varsa hepsi hurdahaş olmuş, yerlere atılmış. Sanki Üçüncü Dünya Harbi burada oluyor. Biz varınca ortalık duruldu.. Birini bir koltuğa, diğerini başka bir koltuğa oturttuk. Sakinleşmelerini beklerken ben: “Nedir kardeşim sizin derdiniz? Siz eğitimli kişilersiniz, siz bu davranışın insanları değilsiniz. İkiniz de beyefendi, hanımefendi insanlarsınız. Ne var, neyi paylaşamıyorsunuz?” dediğimde, her ikisi birden konuşmaya başladı. Her ikisi de kendi haklılığını izah etmeye çalışıyordu.