Dünkü insanlar böylemiydi, bilmiyorum, Ama günümüzün insanı yarım yamalak TV.lerde dinlediği dini, sağlık, eğitim ve bilimsel programlar sonucu okumadan her birimiz din alim, sağlıkçı,eğitimci, bilim adamı, siyasetçi olduk çıktık. Rastgele bir toplumda yukarıda sözünü ettiğim konulardan olan dinden, tıptan, eğitimden, siyasetten söz açıldığında etrafımızda müftülerden, doktorlardan, eğitimcilerden, siyasetçilerden geçilmiyor. Değme müftüler, doktorlar, eğitimciler halt etsin yanımızda. Tabii bu arada laflar da ayağa düşer, ortalığı bir gürültü kaplar. Kimse aklına susmayı getirmez. Oysa ki bilmek fazilet olduğu gibi, bilmediğini bilmek ve yeri gelince “ Bilmiyorum” demek de meziyettir.
Hiç unutmam, Bosna- Sırp savaşı esnasında bulunduğum bir ortamda bir arkadaş rahmetli Özal’ı öyle tenkit ediyordu ki Özal’ın korkaklığından tutun da olur olmaz şık olmayan ifadelerle rahmetliyi eleştiriyordu. Bu arada ben bu arkadaşın durumundan son derece rahatsız oldum. Beraber bulunduğumuz arkadaşlardan müsaade alarak rahmetliyi eleştiren arkadaşa: “ Sayın M. Bey kardeşim farzet sen şu anda Türkiye Cumhurbaşkanısın içimizi yakan Bosna savaşında Müslüman kardeşlerimizin oluk gibi akan kanını nasıl durdurursun?” dediğimde, dut yutmuş bülbül gibi sustu kaldı. Bir daha da sohbetimiz esnasında ağzını açmadı. Buna benzer örnekleri sizler de zaman zaman yaşadığınızı biliyorum. En zor şey konuşmaktır ama daha zoru da böyle boş konuşmaları dinlemektir.
Rivayet bu ya, Hoca merhuma mağrur bir Alim gelir; “ Sana kırk soru soracağım, hepsine birden tek kelimeyle cevap verirsen, senin de alim olduğuna kanaat getireceğim.” der. Hocamız “hay hay” karşılığını verir. Alim zat sorularını sorup bitirince, Hoca: “ BİLMİYORUM” cevabını verir ve tek kelime ile bahsi kazanır.
Bir gün Harun Reşid,Şeyhul İslam Ebu Yusuf’ hazretlerine bir soru sorar. Büyük İmam “ Bilmiyorum” deyince, halifenin mabeyincisi söze karışır ve “ Ya Eba Yusuf Mü’minlerin Emiri sana bu kadar maaş ve tahsisat verdiği halde bilmiyorum demeye utanmıyor musun?” diye sorar. Ebu Yusuf şu anlamlı cevabını verir:” Emirin bana verdikleri ilmime göredir. Cehaletimi nazar-ı itibara alarak vermiş olsaydı Emir’in hazinesi yetişmezdi.”
Hemen belirtelim ki kişi ne kadar bilgin ve bilgili olursa olsun, bildikleri, bilmediklerinin yanında devede bir tüy bile değildir. Çünkü Rabbimizin ilmini beşer aklımızla tahayyül etmemiz mümkün değildir. Nitekim Lokman 27” Yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak (mürekkep olsa yine de Allah’ın sözleri (ilmi) yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, doğru hüküm verendir..”
İster bilgin, isterse sade vatandaş olalım insanın haddini bilmesi de dinimizin altıncı şartıdır. Bilmediğimiz konularda boş konuşarak aramızda bulunan dostlarımızı, bizi kerhen dinlemeye zorlamayalım. www.kadirkeskin.net