“Kibir ve gurur” hastalığı, insanoğlunun en ezeli ve en ebedi hastalıklarından biridir. Buna bir nevi şeytan hastalığı da diyebiliriz. Çünkü huzuru ilahiden şeytan, gurur ve kibri yüzünden kovulduğu için Anadolu’da, özellikle bizim yörede “Şeytan Hastalığı” da denir.
Tabii, fıtrat olarak yaratılış itibariyle insan kendini beğenir. Ama insanın kendini beğenmesi, başkalarını küçük görmesini gerektirmemelidir. Kendini beğenme, kendisini daha güzel görme; başkalarını küçük görmeye, onlara tepeden bakmaya başlarsa şeytanlaşır. Nas Suresi’nde buyrulduğu gibi “…minel cinneti vennas” insan şeytanı olur çıkar. Allah’ın insanda görmek istemediği huylardan biridir “kibir ve gurur.” Şeytanın huzurdan, kibri ve gururu dolayısıyla kovulduğunu arz etmiştim.
İnsanı kibir ve gurura itenlerin başında mal, makam, rütbe, şöhret ve güzellik gelir. Elbette genelleme yapılamaz ama bunlara sahip olan insanların çoğu maalesef bu hastalığa kapılıyor. Gayet uysal, munis insanların bunlardan birine sahip olduğunda geç karşısına bak ve seyret. O imkânları adeta kendisiyle özdeşleştiriyor. Makam şehvetinin verdiği sarhoşlukla adeta fıtratları değişiyor.
Hatta insanlara vaaz ve nasihatlerinde tevazu ve alçakgönüllü olmayı tavsiye edenlerde bile, makam ve mevki işgal ettiklerinde bu hastalığı görebiliyoruz. Sanki o olmasa o makam batacak ve yok olacak. Oysaki her şeyi veren Allah’tır. Vermeyebilirdi de.
İster ağa çocuğu, ister paşa, ister zengin, ister fakir, ister bakan, padişah olsun; insanların Allah yanındaki değer ve ölçüsü imanları ve amelleri ölçüsündedir. Hoca, müftü, müftü oğlu, şeyh ve seyyit neslinden olmak; Buhtunnasır, Firavun, Nemrut ve Ebu Cehil soyundan gelmek ayrıcalık veya aşağılık değildir. İnsanların Allah yanındaki değeri, imanı ve imanı yolundaki gayretine bağlıdır.
Krallardan biri maiyetiyle beraber sokakta yürürken, kralı gören herkes ayağa kalkıyormuş. Bir köşede kendi halinde oturan dervişin ayağa kalkmadığını gören kibirli kral sorar:
— Herkes ayağa kalkarken sen niye ayağa kalkmadın?
Derviş cevaben:
— Evveline baktım bir damla su, sonunu düşündüm bir avuç gübresin.
Kibirli kral:
— Sen şimdiki halime bak, deyince; yine derviş altta kalmaz, taşı gediğine koyar:
— Karnına bıçak saplasam pislik akacak. Pislik arabası için de ayağa kalkılmaz. Şu sırtında giydiğin kürke gelince, onu da ayının biri on beş yıl giydi de ayılıktan kurtulamadı.
Allah, hiçbirimizi insanlar yanındaki şan ve şerefimize, siretimize, suretimize, gücümüze, kuvvetimize, bedenimizin büyüklüğüne göre değerlendirmeyecek.
Mevlana:
— Bedenin ve gücün büyüklüğüne göre adamlık olsaydı, fillere de adam denilmesi gerekirdi. En büyük beden ve güç onlarda.
Gazali de:
— Hayat fani, bu dünyada her şey geçici, her şey boştur. Bu cihanın kaşanesi, köşk ve sarayları kum üstüne yapılan kulübelerdir. Ne güzelliğimiz ne de içinde yaşayıp da arkada bıraktığımız kulübe ve kaşanelerin hiçbiri kalıcı değildir, diyor.
Hele dünyada var olan canlılar içinde, gerek fizik gerek siret, suret açısından en güzeli, en yakışıklısı, en şereflisi ve aynı zamanda en bayağısı insandır. Ünü (şöhreti) ve unu (zenginliği), güzelliği, makam ve mansıbı varken kendini yeterli gören insan, kendini küçük bir putçuk sanır. Güzelliği ile övünür; oysa o güzelliği ana rahminde bahşeden Musavvir’i aklına getirmez.
Allah, mal, mülk, makam, rütbe, şöhret vermişse; verdiği bu imkânlarla insanlara daha güzel hizmet etsin diye veriyor. Yarın huzuru mahşerde; bu yazın sıcaklarında klimalı odasında telefon başında para kazanan ile, yine bu yaz sıcağında, kışın soğuğunda sokaklarda çöp konteynerlerinden çoluk çocuğunun rızkını temin için çöp toplayan veya inşaatlarda, tarlalarda çalışan insanın sorumluluğu bir olmayacaktır.
Sade vatandaşla, devletin makamlarında klimalı odalarda oturanların sorumluluğu bir olmayacaktır. O koltuklarda otururken vatandaşa tepeden bakan, onların zoraki saygılarından zevk duyan, vatandaşın işini zorlaştırınca büyük adam olduğu hissini veren, “Bugün git, yarın gel” diyen insanlar; oralardan düştükten sonra toplum içinde ürkek tavşan gibi dolaşıyorlar.
Lafı uzatmadan yazımı Karacaoğlan’ın hayatımızı özetleyen bir kıtasıyla bitireyim:
“Yürü bire yalan dünya / Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal / Seni eken biçer bir gün.”
Yorumlar
Kalan Karakter: