Bu satırlar, güçlü görünmek zorunda kalan kadınların iç sesi.
Ne teselli arıyorlar, ne alkış. Sadece bir anlayış.
Tek başınalık yolculuğu, doğduğun andan bu yana bi neva bir çırpınış ve onca kalabalık içinde yalnız hissetme müthiş bir çığlık isteği duyuyorum bu aralar öyle haybeden.
Bir an bağırsam her şey düzelecek gibi, öte yandan sahip olduğum hiçbir şey yok.
Ait olduğum yerin bilinci de adeta siliniyor ruhumdan.
Sahi kimdim, nereye aittim, yalnız başıma yürüdüğüm yolda ne arıyordum.
Ben bu kadar anlaşılmazken diğer insanlar nasıl bu kadar içten gülüyor anlamıyordum.
Yalnız kadın olmanın verdiği zorunlu dayanıklılıktan, “ben yapıyorsam herkes yapabilirdi” aslında.
Bir bana mı vazifeydi bu yolculukta insanlar cam kenarından manzarayı izlerken koridor tarafında gelen geçenin adımlarını saymak…
Bazen hayat, seçmediğin bir sandalyeye oturtur seni. O manzara kimine huzur, kimine yalnızlık getirir.
Ben hep o koridor tarafında kaldım; geçip gidenlere yol verdim, bazen de yer açtım. Ama kimse fark etmedi.
Yalnız kadın olmak, güçlü olmak değil aslında. Mecburi bir ayakta kalma hali.
Kimsenin omzuna baş koyamamanın ama yine de dimdik durmak zorunda olmanın adı.
Bir süre sonra dayanıklılık, huy oluyor. İnsan kendine yüklenmeye alışıyor.
“Ben yapıyorsam herkes yapabilir,” diyorsun ama içten içe biliyorsun; herkes yapmıyor, herkes bu kadar savaşmıyor.
Yine de duruyorsun. Çünkü durmazsan dağılacağını biliyorsun.
Bazen sırf kimse seni toparlamasın diye kendi kendini tamir ediyorsun.
Yalnızlık artık korkutmuyor; sadece konuşmuyor seninle.
Sessiz, mesafeli ama tanıdık bir misafir gibi.
Ve bu yolculukta bir gün fark ediyorsun — aslında ait olduğun bir yer yok.
Çünkü ait olmaya hiç fırsat verilmemiş.
Sen yürüdükçe şekil alan, yürüdükçe anlam kazanan bir yolsun.
Durduğun an kayboluyorsun.
Anlaşılmadığımı anladığım gün, yola revan olmayı da öğrendim.
Yol meşakkatli lakin artık korkutmuyor.
Bir gün herkesin eşit şartlarda sevilip sayıldığı bir gün olsun, sevgili okur.
Yorumlar
Kalan Karakter: