Eyvah.! Yoksa Topuk Kanı Meselesinde Tahrif Olmuş Tevrattaki O Kehanet mi Uygulanıyor.?
Gen Haritamız Çalınıyor, Bebeklerimiz İse Belki SİNSİ bir Tuzağa Kurban Gidiyor Ama Birileri Hala Sessiz.!
Bugün toprağın altındaki her damla petrolden, her bir gram altından hatta ELMAS'dan bile çok daha değerli bir şey var. Ve o, insanın kanında, hücrelerinde saklı. İşte O, aslında bir milletin varoluş kodu olan DNA'sıdır.
İşte tam da bu yüzden, en masumane görünen tıbbi uygulamaların bile ardına gizlenmiş karanlık bir el, bir nevi parmak izlerimizi, yani genetik haritamızı çalıyor.
Eski sağlık bakanı Osman DURMUŞ, zamanında tam da bunu söylemişdi zaten. 1999 yılında bile, o teknoloji ile bunun olabileceğini, yapılabileceğini ilan etmişti.. Ki aradan 25 yıl daha geçti..
Bu iş, sıradan bir hırsızlık değil, bir ulusun köklerine ve geleceğine yapılan çok sinsi ve de profesyonel bir saldırı aynı zamanda "genetik bir soygundur."
Bu soygun, sadece insanı değil, nesillerinide hedef alıyor..
Bu toprakların genetik kodu tarihin en değerli hazinelerinden biridir. Ve bu hazinenin "erken teşhis" maskesi altında nasıl alındığını belki çalındığını artık anlamak zorundayız..
Covid aşılarında çok geçte olsa, bedel ödeyerek, ağır hasarlar alıp uyanan toplum Topuk Kanı meselesinde ise maalesef hala horul horul uyumaktadır.. Bunun MAHİYETİNİ ve tehdidin büyüklüğünü hala idrak edememiştir..
Topuk kanı uygulamasıyla milyonlarca bebeğimizden toplanan DNA örnekleri, ne yazık ki aslında birer bilgi bankası oluşturmak için kullanılıyor.. Bir çok sağlıkçının bu gerçeği fark etmeMEsi ya da kabul etmemesi ise bu gerçeği değiştirmiyor..
Bu bankadaki veriler, maalesef yurt dışındaki ilaç firmaları, biyoteknoloji şirketleri veya daha da kötüsü, biyolojik silah projeleri için birer hammadde haline geliyor.
Zaten doktor Savan GÜNAY da ölmeden kısa bir süre önce bu gerçeği itiraf etmiş ve VERİLERİN "milli olarak yapılmayıp, HACETTEPE'den yurt dışına götürüldüğünü" söylemişti..
Bu konuda yaşananların asla basit bir veri hırsızlığı olduğunu düşünmüyorum. Bu "biyolojik bir savaşa" zemin hazırlama eylemidir.
Kimileri bu iddialara "komplo teorisi" diyebilir. Ancak, geçmişi hatırlayanlar, bu oyunu çoktan çözmüştür. Zira 1999 yılında, Adnan Oktar’la bağlantılı, onun müridi olan Oktar Babuna'nın ilik kampanyası sırasında toplanıp yurt dışıne kaçırılan 120 bin kan örneğinin akıbeti hala meçhuldür.
Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, "Gen haritamız çalındı, bize özel virüs üretebilirler.!" şeklindeki feryadı ve tarihi uyarısı, bugün yaşananların sadece basit bir iddia değil, bir sağlık bakanı ağzıyla yapılmış somut bir tehlike olduğunuda gösteriyor.
Ve Osman DURMUŞ o dönem ayrıca şunu da ekliyordu sözlerine; "Gen haritası biyolojik savaşın ön çalışmalarıdır.!"
Durum böyle iken Zamanda ispat etmiştir ki "komplo teorisi" diye yaftalanan birçok olay sonradan GERÇEK olmuştur.
Unutulmamalıdır ki, "komplo teorisi" yaftası, aslında bazen devletler tarafından, bazen bir takım şer güçler tarafından, gerçeğin üzerini örtmek için kullandkları bir kılıftır.!
Bugün ise durum daha da vahimdir. Çünkü 2024 yılında, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nda (KVKK) yapılan o gizemli değişiklik, özel nitelikli kişisel verilerin, yani kanımızın ve DNA’mızın, yurt dışına aktarılmasının önünü açmıştır.
Sizce bu düzenleme, birilerinin ilaç lobilerinin baskısıyla bu genetik soygunu yasal kılıfa sokmuş olabileceğinin açık bir ispatı değil midir acaba.? Bu soruyu ve cevabını sizlerin fehmine havale ediyorum..
Hiç unutulmamalıdır ki; DNA bir mermiden çok daha değerlidir. Çünkü bir mermi zahiren sadece bir hayatı bitirir, ancak çalınan bir genetik kod, bir milletin geleceğini tehlikeye atar.!
İşte bu soygunun durdurulması, sadece basit bir sağlık politikası olmakla kalmamalıdır. Çünkü hakikatte bu bir ulusal güvenlik meselesidir.!
DNA'mız, en stratejik kişesel verimizdir. Kişisel veriler ise yabancı ellerde bir silaha dönüşebilir.!
Düşmanlarımız çoktur ve malum küresel şeytani güçler teknolojik olarak zannımızın en az 30 yıl ilerisindedir.. Bu yazılanlar ise asla akla uzak görünmemelidir.. Çünkü bir şeyin kendi alemimizde olmaması ya da aklımıza uzak gelmesi o şeyin gerçekte olmayacağı anlamına gelmemektedir.!
Malumdur ki insan bilmediği şeyin cahili ve düşmanıdır..
Ve yine insanoğluda genelde aklının almadığı ve aleminde olmayan bir şeyi KOMPLO TEORİSİ olarak yaftalar.. Aslında işin kolayına kaçar..
Fakat bu zamana kadar ACABA hangi KOMPLO TEORİSİ gerçek olmadı ki.?
Özetle; MİLLİ OLDUĞU İDDIASINDA Kİ her hükümet bu tehlikeli oyunu durdurmak için gerekli adımları atmalı, bu yanlıştan dönmeli ve şeffaflıkla bu hatalı, tahripkar sürecin hesabını vermelidir..
Aileler ise, "iyi niyetli" görünen her uygulamaya bile şüpheyle yaklaşmalı, çocuklarının genetik mirasına sahip çıkmalı ve artık bu zamanda tehlikenin, tehdidin ve biyolojik saldırıların SİNSİCE, sağlık alanında, beyaz yakalı doktorlar ve hemşireler eliylede yapıldığını iyi anlamalıdır.!
Varoluşumuzun temeli olan DNA'mızı korumak, sadece kendimize değil, geleceğimize ve nesillerimize karşı da bir borç ve en büyük sorumluluğumuzdur..
2000 yıllarda insanlığa karşı en büyük tehdit ve tehlikelerden birinin SAĞLIK alanında ve SAĞLIK MASKESİ ALTINDA geldiği hiç unutulmamalı ve bu biyolojik saldırıya karşı her an uyanık olunmalıdır.. Çünkü giden geri gelmemektedir..
AK PARTİ ise; bir sahtekarlığa, yalana, zorbalığa alet ve sebep olmaktan kurtulmalı,Topuk Kanı alımı ve SMA'nın bir duygu sömürüsü yapılmasından bu milletide, devletide kurtarmalıdır..
Ayrıca ısrarla, hukuksuzluk ve zorbalık göze alınarak, insanların mahkemelerle korkutulup, süründürülüp, hatta DİNLENİLMEDEN dahi NEDEN "tedbir" kararları verilip, kayyumlar atandığının sebebi üzerinde de çok iyi düşünülmelidir.?
Ne var o Topuk Kanında acaba.? NİYE İLLA TOPUK KANI.? NİYE ORADAN.?.
Neden normal kan olmuyor.?
Neden idrar, ter ya da tükürük örneği olmuyor.?
Halbuki Doçent Doktor Cüneyt Konuralp; Bu testin illa ki kandan yapılmasına gerek olmadığını, idrardan, tükürükten ve terden de bunlara bakılabileceğini söylüyor..
O halde bu ısrar NİYE.?
Bunun sebebi Prof. Dr. Alişan Yıldıran'ın 2018'deki bir makalesinde işaret edip mitolojik bir bağ kurduğu gibi; "Topuğun mitolojide insanın zaafının bir sembolü olması, topuğun insan bedenindeki en zayıf, en korunmasız, en "hasta" olabilecek hatta o mitolojiye göre "öldürülebilecek" tek nokta olarak kodlanması olabilir mi.?
Yahut, tahrif olmuş eski ahitde geçen, tanrının yılanı lanetlerken ona söylediği şu söz ile bir bağlantısı var mı acaba bu durumun.?
"Seninle kadın arasına, senin soyunla onun soyu arasına düşmanlık koyacağım. Onun soyu senin başını ezecek, SEN ONUN TOPUĞUNA SALDIRACAKSIN.!"
Evet şimdi tekrar soruyorum; İlla ki TOPUK Kanında olan bu ısrar NEDEN.?
Yoksa sinsice o zalim ve vahşi ve de insanlıktan çıkmış siyonist azgınların inancı olan, tahrif olmuş tevratta ki o kehanet mi uygulanıyor aslında.?
Kobay ve Kurban olarak da Türk Milleti mi seçildi.?
Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi çok merak ediyorum ve bekliyorum..
Selam, Dua ve Hürmet ile..
Yorumlar
Kalan Karakter: