Küresel Soygun ve Bir Vehim Uğruna Ölen, Sakat Kalan Bebekler.!
Prof. Alişan YILDIRAN'ın Çığlığı.!,
Sonumda Alişan Yıldıran da Dayanamadı Ve Topa Daldı.!
Batı'da zorunlu olmayan topuk kanı testi neden Türkiye'de dayatılıyor.?
Prof. Alişan Yıldıran'ın çığır açan İFŞASI ışığında; Bebek Topuk Kanı neden zorunlu.?
SMA testleri bir komplo mu.?
2 milyon dolarlık ilaçlar için sakat bırakılan yavrular ve tüm bu olanlar bir TEZGAH MI.?
Genetik verilerimiz aslında kimlerin elinde.? Gibi soruların cevabını vermeye çalışacak, ciddi sorgulamalar yapacağız..
Vicdanınızı kaybetmeye hazır mısınız.? Hazırsanız başlayalım..
Biliyor musunuz; Bir bebeğin topuğuna batırılan iğne, sadece kan almıyor; geleceğini çalıyor. İşte bu yazı, o sessiz çığlığın sesi olacak.
Bu yazıda, düşünceleriyle bizlere yeni ufuklar açan, cesur ve o aydınlatıcı kaleminden feyz aldığımız, tıp dünyasının duayen isimlerinden Prof. Dr. Alişan Yıldıran'a özel bir parantez açmak istiyorum. Çünkü O, sadece akademik kariyeriyle değil, aynı zamanda derinlikli ve vicdan sahibi yaklaşımıyla da hemen öne çıkan, gönüllere taht kurmuş bir bilim insanı. Hastaları ile kurduğu yakın ve sıcak gönül bağı, onlara olan ilgi ve alakası herkesin dilinde..
Kendisi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak görev yapmış, pediatrik immünoloji ve alerji alanındaki çalışmalarıylada uluslararası düzeyde tanınmış birisi. Özellikle bu alandaki bilimsel yayınları ve araştırmalarıyla mesleğinin zirvesinde yer alırken, ilim ve irfanı birlikte harmanlayan duruşuyla da örnek bir şahsiyet..
Akademik titizliği ve keskin zekâsıyla bilginin peşinden koşarken, aynı zamanda sahip olduğu insani ve İslami değerlerden de ödün vermeyen, hakikatin izini sürmeyi ise kendine şiar edinmiş bir mütefekkir olarak öne çıkıyor.
Prof. Dr. Yıldıran, modern tıbbın sunduğu imkanları sorgulayan, hastayı bir meta değilde, bir emanet olarak gören ve bu kirli ticari düzenin karşısında duran nadir ve cesur seslerden birisi..
İşte bu köşe yazımda, onun tıbbi ve etik duruşundan beslenerek, vicdanlarımızı sarsan bazı konuları ele alacağım;
Evet bugün yine vicdansızlığın ve kirli ticaretin en savunmasız canlara uzanan ellerini konuşacağız..
O masum yavrularımızın topuğundan alınan kanın, aslında küresel bir oyunun ve tuzağın en değerli parçası haline geldiğini artık sanırım hepiniz biliyorsunuz..
Bir önceki "Vicdansızların Peşindeki O hazine Bebeklerin Topuk Kanı" başlıklı yazımda sorduğum soruların cevapları, maalesef korktuğumuzdan çok daha derin ve karanlık bir gerçeğe işaret ediyor..
İşte Profesör Alişan Yıldıran’ın son yazdığı o sarsıcı yazısı, uzun zamandır dile getirmiş olduğum bir yanlışı bir kez daha ama bu sefer bir profesörün kaleminden yüzümüze vurmuş oldu; Bu bir zulüm.!
Tıpkı "PCR Yalanı" başlıklı yazımda anlattığım, sağlıklı bebeklerin NASIL SMA'lı ilan edildiği gibi, topuk kanı meselesi de bir ticaret ve populasyon kontrolü masalının en çarpıcı perdesidir.
İşte Profesör Yıldıran, bu Topuk Kanı meselesinde GEREKÇE olarak gösterilen “zorunluluğun” aslında bir uydurmaca ve aldatma olduğunu haykırıyor..
Diyor ki hoca; yabancı literatürdeki “zaruri-vazgeçilmez” anlamındaki o kelime (insdispensable), bilerek ya da bilmeyerek ama “mecburi” olarak bize kakalanıyor.!
Düşünebiliyor musunuz? Bebeğimizin en değerli ve kritik kişisel verisi yani topuğundan alınan kanı, kanunsuz bir dayatmayla alınıyor.! Bu bir skandal, bir rezalet..
Yurt dışında böyle bir mecburi uygulama yokken, bu topraklarda neden var.? Kim bu dayatmanın arkasındaki görünmez güçler? Hükümet ise buna NİYE müsade ediyor hatta destekliyor.? Ve hatta bu uygulamanın kararlarını alıp uygulamaya sokuyor böylece milletin başına bela ediyor.? Başka bir ülkenin MECBURİ yapmadığını ak parti hükümeti NİYE yapıyor.? Alemin tek akıllısı biz miyiz yani.? Yoksa enayisi mi biziz.? Buna NE demek gerekiyor şimdi.? Ben bilmiyorum siz söyleyin lütfen.? Yoksa Türkiye küresel politikaların uygulanmasında PİLOT ÜLKE Mİ oldu.? Halkın bilmediği şey bu mu.?
Evet, bizler bu soruları sormak zorundayız, çünkü bu soruların cevapları vicdansızların peşindeki o kanlı hazineye çıkıyor. Ve işte o hazine bebeklerimizin topuk kanı..
"Topuk kanındaki biyolojik savaş" yazımda bahsettiğim gibi, bu operasyon sadece basit ve masum bir testten ibaret değil. Bu, aynı zamanda insan genetiğini ve geleceğini kontrol etme çabasıdır. Başka cihetleride vardır tabiki.
Diğer taraftan Profesör Yıldıran'ın yazısında işaret ettiği gibi, iflas eden DNA firması 23andMe'nin bir ilaç firması tarafından satın alınmasıda tesadüf değil, bir planın parçası olsa gerektir. Böyle büyük işleri ve planları TESADÜF ile açıklamak ancak saflık olur kanaatindeyim.
Satın alan “Regeneron isimli ilaç firmasının, DNA firması veri ihlali ile sabıkalı olduğunu, satın aldığı 23andMe isimli test firmasını ise DNA VERİLERİ İLE BİRLİKTE satın aldığını özellikle vurguluyor Prof Yıldıran. Böylece yapılan bu operasyonun ne kadar kapsamlı ve dehşet verici olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu hikaye, sadece topuk kanı ya da SMA ile bitmiyor tabiki. "Klinik yok, teşhis var, hasta yok, tedavi var; Tıp mı ticaret mi.?" başlıklı o yazımda sorduğum gibi, Prof. Yıldıran da bu dayatmaların altında yatan kirli ekonomik düzeni ifşa ediyor.. On bin bebekte bir görülen bir hastalık için NEDEN bu kadar yaygara koparılıyor? NEDEN “klinik bulgu olmadan” bu test dayatılıyor.? Çünkü o küçücük canlara, tanesi 2 milyon doları bulan Zolgensma isimli bir ilaç satılacak. Ya da KAKALANACAK mı demeliyiz acaba.?
Prof YILDIRAN da bu soruların cevabı olarak “Yaklaşık iki milyon USD’lik duygusal sebepler olabilir mi.?” diye kendi soruyor.
O duygusal sebebin, milyarlarca dolarlık bir ticaret olduğunu aslında hepimiz görüyoruz. En acısı ve rezili ise; o ilacın bile bebeği aslında tamamen iyileştirmeyeceğini, “ASLA normal OLMAYACAK” bir durum olduğunu gizliyorlar.!
İşte tarihin en büyük komplolarından biri; bebek kanı üzerinden dönen bu kirli ticaret, oynanan oyun ve kurulan tezhahtır.! Evet birileri bebek kanı üzerinden Porsche'lere binmekte ve ultra lüks bir hayat yaşamaktadır.
Bu bir ticaret ve zulümdür.! Fakat bu zumün ne doktorlar farkındadır ne de ebeveynler. Doktor ve Hemşirelerin bir çoğu zaten sağlık alanında dönen dolapların belki hiç birinin farkında bile değiller.. Kafayı neye gömmüşler ise ya da kendilerini hangi gereksiz meşkalelerle uyuşturdular ise sağlık alanında yani aslında kendi alanlarında tabiri caizse kıyametler koparken dönen dolapların, kurulan tezhahların yapılan ihanetlerin, ortaya çıkan tıbbi cinayetlerin farkında bile değillerdir..
Bilipde ses çıkartmayanlar, tepki vermeyenler, mücadele etmeyenler, insanlari uyarmayanlar, konumlarını ve konfor alanları kaybetmekten korkup böylece insanları da o masum bebekleride YAKANLAR İSE bu tarifsiz suçun ve dehşetli vebalin suç ortakları değil midir.?
DEVAM...
Prof. YILDIRAN makalesinde ayrıca; bu kirli oyunun parçası olan K vitamini uygulamasıyla bile, bebeklerin yoğun bakıma alınmasına sebep olunduğunu ve bu yatakları işletenlerin para kazanmasına hizmet edildiğini iddia ediyor. Ve "Neonatoloji derneğinin kendi verilerinin bile, yoğun bakım yataklarının ihtiyacın çok üzerinde olduğunu gösterdiğini" söylüyor..
Ayrıca “Yoğun bakım yatağına verilen günlük ücret SUT’da ne kadardır sizce.?” diye çok kritik ve yakıcı bir soru soruyor Prof. Yıldıran.
Sahi, sizce ne kadardır.?
Özetle; Bir çok bebek maalesef bir vehim uğruna ölüyor.! Ve ne acı ki ticari kazanç için birer meta haline geliyor.! Bu durum, "Covid'in İkinci Perdesi" başlıklı yazımda değindiğim gibi, sağlık krizlerinin aslında nasıl bir ticari fırsata dönüştürüldüğünün bir başka kanıtıdır.
Unutmayın dostlar, bu bir biyolojik savaştır.! Tıpkı topuk kanında olduğu gibi SAHTE POZİTİFLERLE veya aşılarda kullanılan biyolojik ajanlarla işte bu savaşın parçaları her gün evimize giriyor, acıları ocağımıza düşüyor..
Amaçları ise sadece hastalandırmak değil.! Bu kadar basit değil.. Yıldıran’ın dediği gibi, “Populasyon kontrolü sadece insan soyunun üremesi ve/veya kısırlık ile sınırlı değildir. Populasyon kontrolü hastalık, sakatlık, yaşlılık ve hatta ruhsal hastalıkları da içermektedir.”
Bu, modern tıbbın Rockefeller tarafından 1910'da yayınlanan Flexner raporuyla ticarileştirilmesinin, artık en mahrem ve kutsal alana, yani yeni doğmuş bebeklerimize kadar uzanan bir tezahürüdür..
Bu yazı ise bir çağrıdır.!
Ne olur, o masum yavrularımızın KANININ, küresel bir oyunun piyonu olmasına izin vermeyin..
Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Ama bizler geç de olsa bu zulmün ve buna sebep olanların, zemin hazırlayanların, bu meseleyi milletin başına bela edenlerin hesabını sormak zorundayız..
Çünkü Zulme RIZA Zulümdür...
Hadi bakalım, şimdi sıra bizde..
Önemli Not; Bu yazıyı tadıklarınıza gönderin ve okutun dostlar.. Ve insanları uyandırın, o masum bebekleri kurtarın.. Çalınan hayatlarını, sağlıklarını, geleceklerini kurtarın..
Çünkü Bir Zulme Sessiz Kalmak Şerefli, Haysiyetli, Sahsiyetli Bir İnsan Evladına Yakışmaz.!
Selam, Dua ve Hürmet İle..
Yorumlar
Kalan Karakter: