Bugün size kanınızı donduran bir trajediyi ve ardındaki büyük skandalı anlatacağım.
Okuduklarınıza inanamayacak ve her cümlede yüreğiniz belki bir kez daha sızlayacak.
7 yaşındaki Yüsra Türkoğlu'nun hastanede nasıl ölüme götürüldüğünü, ortadaki buz gibi ölüm vakasına rağmen Sağlık Bakanlığı'nın nasıl soruşturma izni dahi VEREMEDİĞİNİ göreceksiniz.
İşte ailenin defalarca anlattığı, bizzat notlarıma düştüğüm, ancak yüz yüze görüşmelerden sonra bu yazımın son halininde onayını kendilerinden aldıktan sonra o notlarım ve yaşananlar;
Yedi yaşındaki Yüsra Türkoğlu, bahar alerjisi şüphesiyle anne ve babasının elini tutarak, yürüyerek ve sağlıklı bir şekilde girdiği o hastaneden, maalesef ölüsü çıkıyor. Kamera kayıtlarında da Yüsra’nın hastaneye girerken son derece sağlıklı olduğu görülüyor.
Ailenin anlattığına göre, gözlerindeki şişlik bir-iki gündür var ancak azalmaya başlamış. Ciddi bir durum olmamasına rağmen, aile yine de kızlarını hastaneye götürüyor.
Niyetleri sadece kısaca bir kontrol ettirip emin olmak ve daha önce de kullandıkları bir göz damlasını alıp gitmek.
Aile, yürek parçalayan bu süreci, “Biz yürüyerek içeri girdik ama ölüsü çıktı” şeklinde özetliyor.
Aile, tüm toplumun bildiği ama kimsenin konuşmaya cesaret edemediği bir soruyu boğazı düğümlenerek haykırıyordu; “İçeride kızımıza ne yaptınız öyle? Nasıl bir tuzak kurdunuz?”
Önce kan ve röntgen tahlili yapılıyor. Sonuçlar güzel geliyor. Pratisyen hekim, sonuçların normal olduğunu, bir problem olmadığını söylüyor. Bunun üzerine aile hastaneden çıkmak üzere hazırlanırken pratisyen hekim, “Buraya kadar gelmişsiniz, bir de idrar tahlili yapalım” diyor. Aileyi, şüphe çekici bir ısrarla bu teste ikna ediyor. Baba ilk şüpheyi tam burada kapıyor; bir test için bu derece ısrar edilmesini anormal buluyor.
Nihayetinde idrar tahlili de normal çıkıyor. Tüm bunlar acilde oluyor. Aile bir kez daha hastaneden çıkmak için kapıya yöneliyor. Çünkü çocuklarında bir problem olmadığından artık eminler. Fakat tam çıkmak üzereyken, pratisyen hekimin araması üzerine uzman doktor pat diye çıkageliyor.
İlginç olan, uzman o ana kadar ortalıkta gözükmüyor. Her şey normal çıkmasına rağmen, sanki bir problem varmış gibi telefonla aranıp özellikle çağrılıyor.
Uzman doktor da baktığında tüm tahlillerin normal olduğunu kabul ediyor. Aile artık çıkmak istediklerini, evde üç küçük çocuklarının yalnız olduğunu, sadece damla yazılmasının yeterli olduğunu söylüyor.
Fakat uzman doktor, çok ilginç bir şekilde EKG yapmak istediğini söylüyor. Aile bu duruma şaşırıyor ve rahatsızlığını belli etmeye başlıyor: “Her şey normal dediniz. Bu EKG nereden çıktı şimdi? Kızımda bir kalp rahatsızlığı mı var?”
Babanın bu sözleri üzerine doktor, aileyi tersliyor ve ilk sözlü gerginlik yaşanıyor. Doktor, tedbir amaçlı olduğunu söyleyince ve aşırı ısrar edince, aile çaresiz kalıp “tamam” demek zorunda kalıyor. EKG de tamamen normal çıkıyor. Aile rahatlıyor ve bir an önce çıkmak istiyor. Fakat inanılmaz bir şey oluyor ve uzman doktor Yüsra’yı yine çıkarmak istemiyor. Oysa Yüsra o sırada çok iyi durumda. Doktor aniden “Serum vermem lazım” demeye başlıyor.
Aile şok yaşıyor ve artık iyice sinirleniyor. Anormal şeylerin döndüğünü işte tam bu esnada anlıyorlar.
Yüsra’nın annesi “Siz bize ve çocuğumuza ne yapmaya çalışıyorsunuz?” diye hesap soruyor. Babası da “Bu nasıl olabilir? Her şeyin normal olduğunu söylediniz. Hangi gerekçeyle serum vereceksiniz?” diyor ve artık hastaneden çıkmak istediklerini vurguluyor.
Fakat doktor, bu talebe direniyor. Çocuğu salamayacağını, mutlaka serum vermesi gerektiğini söylüyor. Aile ile doktor arasında sözlü itirazlar yaşanıyor. Tam bu sırada doktor, durumu fırsata çevirip güvenlik çağırıyor. Hiçbir kavga, itişme olmamasına rağmen, doktor mutlak bir otorite sağlamak adına güvenlikçileri çağırıyor. Güvenlikçiler ise aileyi zorla uzaklaştırıyor ve çocuğu aileden alıyorlar.
Yüsra’yı sarı serum vermek için odaya alıyorlar. Fakat iş sadece serum vermekle kalmıyor, içine bir takım maddeler katıyorlar. Doktor, serumun içine 25 mg K vitamini ve 25 mg Kalp ilacı koyulması talimatını veriyor. Baba feryat ederek “Sakın bu ilaçları vermeyin kızıma! Benim kızım alerjik, ya tetiklerse ne olacak?” diye bağırıyor. Ama dinlemiyorlar.
Yüsra, serumu yedikten 20 dakika sonra kusmak istediğini söylüyor. Yarım saat sonra ise ayaklarının uyuştuğunu ve “Babacım, ayaklarım çok uyuştu, beni götürün buradan, bunlar çok kötü baba, bana kötülük yapmak istiyorlar” diye yalvarıyor.
Baba bu sırada korkunç bir gerçekle yüzleşiyor. Serumun içine katılan o maddelerin, kalp hastalığı olmayan sağlam bir insana verilirse, kalp zarı ile kalp kası arasında sıvı birikmesine sebep olduğunu öğreniyor. Telefonda görüştükleri her doktor aynı şeyi söylüyor. Biriken bu sıvının ancak açık kalp ameliyatıyla alınabileceğini de öğreniyorlar.
Sabah 09.00 oluyor. Yüsra hala canlı ve bilinci açık. Babasıyla konuşuyor ve “Ne olur baba, beni eve götürün” diye yalvarıyor.
Bu sırada, Yüsra’yı yoğun bakıma alma kararı alıyorlar. Küçük Yüsra, bu esnada bir kez daha babasına yalvarıyor: “Allah aşkına baba, çıkart beni buradan. Bunlar kötü insanlar.”
İşte bu esnada bilinçli olarak beyaz kod vererek Yüsra’nın anne ve babasını etkisiz hale getirip ciddi bir engellemeye tabi tutuyorlar.
Aile, bu arada özel hastanelerle görüşüp kızını ambulansla çıkarmak istiyor, fakat buna da izin vermiyorlar. Çünkü buna izin verilirse her şeyin deşifre olacağını düşünüyorlar.
Olayın patlayacağını düşündüklerinden olacak ki, Yüsra’yı bir anda İstanbul’da bir hastaneye sevk etme kararı alıyorlar. O hastane, daha sonra Yenidoğan Çetesi ile anılacak ve kapatılan hastanelerden biri!
Fakat baba buna da itiraz ediyor: “Size artık güvenmiyorum. Ambulansta kızıma ne yapacağınızı bilemem. Madem her şey normaldi, niye İstanbul’a sevk etmek istiyorsunuz? Hem neden İstanbul, Bursa’da başka hastane mi yok?”
Doktorlar cevap veremiyor, şaşkınca birbirlerine bakıyorlar.
Baba, kendisinin helikopter ambulansla görüştüğünü ve 25 dakika sonra burada olabileceğini söylüyor. “Madem ısrarla oraya gitmek istiyorsunuz, buyurun helikopter ambulansla gidelim, ben de geleceğim” diyor. Doktorlar ve yanındaki görevliler bir kez daha şaşkınlık yaşıyor. Babanın aslında nüfuzlu bir adam olduğunu anlıyor ve deşifre olmak üzere olduklarını fark ediyorlar. Daha önce “mutlaka sevk edilmeli” diyenler, babanın bu önerisiyle titremeye başlıyor ve hemen bu kararı iptal ediyorlar.
Akabinde, polis ve güvenlikçilerin refakatinde, her şeyi normal dedikleri Yüsra’yı apar topar yoğun bakıma alıyorlar. Bu, ailenin kızlarını canlı olarak gördükleri son an oluyor. Bir süre sonra bilinci açık girdiği yoğun bakımdan Yüsra’nın entübe edildiği haberi geliyor.
Aile olanlara inanamıyor. Bu arada, Yüsra yoğun bakımda entübe edilirken babasından Yüsra’nın organlarını bağışlamasını istiyorlar!
Bu, Yüsra'nın ölmesini beklediklerinin bir kanıtı değil midir?
Entübe edilirken anne ve baba son kez kızlarını görmek istiyor, fakat kesinlikle göstermiyorlar. İlginç olan ise; Aile bu talebi yaptığı gibi 7 doktor hızla kendilerini yoğun bakıma kilitliyor.
İşte aileye o çaresiz halde bile beyaz kod veriyorlar.!
Polis geliyor, “buradan uzaklaşın” diyor. Tam bu sırada aileye bir tuzak kurulup tutuklama kararı çıkartılıyor. Düşünebiliyor musunuz, evladını hastaneye sağlıklı olarak getirmiş, ama anormal şekilde apar topar yoğun bakıma alınan bir küçük çocuğun babasına tutuklama kararı çıkartılıyor.! İnsan düşünmeden edemiyor; Bu kadar basit mi, ucuz mu.?
Belliki Yüsra yoğun bakımdayken, başında kimsenin olmasını istemiyorlar. Fakat olaylara şahit insaflı bir görevli, babaya “4483 kanun maddesi gereği hakkınızda tutuklama kararı çıktı, şimdi gidin” diye fısıldıyor.
Baba apar topar oradan ayrılmak zorunda kalıyor. Ama kısa bir süre içinde hastane önünede yüzlerce insanı topluyor.
Baba geçici olarak gittiği yerde alıyor bu Yüsra'nın ölüm haberini..
Baba adata yıkılıyor.. Ve bir an kendinden geçiyor..
Apar topar hastaneye geliyor..
Burada çok ilginç bir şey oluyor ve ilahi bir lütfa mazhar oluyor baba.. Boyut kapısı açılıyor.. Bast-ı Zamanı yaşıyor.. Ve o kısa zaman içerisinde acayip haller ve şeyler gösteriiyor kendisine...
Hastaneye geldiğinde, savcı da oradadır. Birlikte Yüsra’nın ölüsünü görmeye gidiyorlar. Yüzü açıldığında öyle bir hal ortaya çıkıyor ki, bir hasta bakıcı düşüp bayılıyor. Resmi bir görevli ise dudaklarını ısırıyor ve kan boşalıyor. Baba ise kızının yüzünü görünce şok oluyor.. Çünkü Yüsranın yüzü..............
Baba olanları savcıya anlatıp derhal otopsi istiyor. Mesleğinde samimi, olayları okumada zeki ve mahir olan cevval bir savcı otopsiyle bizzat ilgileniyor. Yapılmak istenen müdahaleleri önlüyor.
Fakat otopsi sonrasında çok acı gerçeklerle yüzleşiliyor: Çünkü yoğun bakımda Yüsra’nın ellerini ve kollarını kevgire çevirmişler, boğazını bile delmişler, özel bölgesine bir şeyler sokmuşlar. Dahası, otopside mikrobik ve kardiyolojik hiçbir problemde bulunamıyor.
Hastane ise kendini savunmak için “kalp kasında iltihaplanma vardı” diyor. Oysa ailede böyle bir hastalık öyküsü yok. Otopsi raporu da hastanenin bu savunmasını yalanlıyor.
Zaten daha sonra aile meleseyi mahkemeye taşıyınca da Ankara 3. İdare mahkemesi tam da bu yanlışı dile getirecekti.!
Baba, bir itirafçıdan, yoğun bakımda Yüsra’nın elini kolunu sedyeye tamamen bağladıklarını ve entübe ettiklerini öğreniyor.
Bursadaki o malum büyük Hastane’nin, otopsi raporunda kalp kasında iltihaplanma olmadığı ortaya çıkmasına rağmen “verilen o serumun bu durumu tetiklemiş olabileceğini” söylemesi, aslında bir itiraf değil midir?
Yüsra’nın alerjik durumu bilinirken, serumuna nasıl gelişi güzel ilaçlar katılabilir? Bu, büyük bir kusur, ihmal, yanlış teşhis, tedavi ve ölüme sebebiyet vermek değil midir?
Hem burada DOĞRU OLAN ŞEY; Doktorun, Eğer KALP ile alakalı özel bir durum varsa önce KARDİYOLOG ile görüşmesi ya da ona yönlendirmesi değil midir.? Onun onayını almadan ilaç vermesi, hele birde alarjik durumu olan birisi için bu ilaçları vermesi aslında olmaMAsı gereken bir şey iken NASIL oluyordu.? NEDEN oluyordu.? Bu durum açıkça bir şaibeyi göstermez miydi.?
Bu faciadan sonra, meselenin en can alıcı noktasına geliyoruz: Ortada tamamen şaibeli gözüken bir ölüm vakası varken, adaletin sağlanması bile engelleniyor! Çünkü ortada buz gibi bir ölüm varken ve ailenin şikayetine rağmen maalesef bir yargılama yapılmıyor.! Neden mi? Çünkü Sağlık Bakanlığı soruşturma izni vermiyor!
Bakanlık buna, kendi kurduğu bir heyetin soruşturma izni verilmemesi yönündeki tavsiye raporunu gerekçe gösteriyor.
Düşünebiliyor musunuz? Ortada bir ölüm var, bir ailenin evladı sağlıklı girdiği hastaneden 24 saat içinde ölü çıkıyor, ama bunu dahi soruşturamıyorlar, çünkü “tavsiye raporu” bu yöndeymiş.
Bir devlet ve kurumu, nasıl olur da vatandaşının-raiyetinin hakkını koruyamaz, bir ölüm vakasını bile soruşturamaz? İncik-boncuk şeyler için soruşturma izinleri verilirken, nasıl olur da bu kadar ciddi bir olay için yargılama yapılamaz?
Bu nasıl bir garabettir? Bir doktor yada sağlık çalışanı ne kadar büyük bir hata yaparsa yapsın, bir ölüme sebep olsa bile, bakanlık izin vermezse yargılanamıyor.!
Peki Neden? Çıkarılan 4483 sayılı kanun maddesi sebebiyle.!
Allah aşkına, bu kesimin ayrıcalığı nedir.? Hani HUKUK ÖNÜNDE herkes eşitti.? Nerede bu eşitlik ilkesi.? Milletin bir kesimine sağlanan bu ayrıcalık ve kayrımcılıkda nesin nesi.?
Genel manada, açıkça ölüme sebep olanların, yanlış teşhis ve tedavi yapanların bile yargılanamadığı bir sistem öyle mi.? Millete layık gördüğünüz durum, seviye, muamele bu mudur.?
Allah aşkına, bu millet sizlere, doktorlara pozitif ayrımcılık yapın diye mi bu iktidarı verdi?
Hastanede ölüm vakalarının üstünün kapatılması için mi verdi?
Belli bir kesime sağladığınız pozitif ayrımcılığı bu halktan niye esirgiyorsunuz?
Ortada böyle bir ölüm varken bir soruşturma izni dahi vermemek ne demek?
Adaletin tecelli etmesine engel olmak ne demek?
Burası muz cumhuriyeti mi, Türkiye Cumhuriyeti mi.?
Hukuk devleti mi gukuk devleti mi.?
Madem HUKUK devleti o halde sorumluları ve sebep olanları HUKUK ÖNÜNDEN KAÇIRMAK MANASINI NETİCE VEREN bu tavır neden.?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Sağlık Bakanlığı, bu olayı çözemeyecek ve adaleti sağlayamayacak kadar aciz midir acaba? Yoksa etki altında mıdır?
Bu ülkede yapılan tıbbi yanlışların ve cinayetlerin bedeli ödenmeyecek midir?
Hesabı sorulmayacak mıdır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi öz vatandaşının, raiyetinin hesabını sormayacak mıdır?
Ortada buz gibi bir ölüm varken ve aileninde onca ciddi iddiaları ortadayken ilgili doktor, hemşire ve sağlıkçılar NASIL OLURDA YARGILANMAZ.?
Yahu ortada BİR ÖLÜM VAR, ÖLÜM.! Daha ne olacaktı.? Var mı daha ötesi.?
Bu basit, adi, sıradan bir iş mişidir.? Yahut o kadar mı normale bindi.?
Hem halkın oyları ve desteği ile iktidara gelip şimdi o halka meydan mı okunuyor.?
Ortada böyle bir ÖLÜM VAKASI VARKEN bir soruşturma izni dahi vermemek acaba ne demek.?
Bu, Adaletin tecelli etmesine engel olmak ne demek değil midir.?
Bu ülkede yapılan tıbbi yanlışların ve cinayetlerin bedeli ödenmeyecek midir.? Hesabı sorulmayacak mıdır.?
Özetle, yaşananlar ve meselenin adalet arayışı boyutu, Yüsra’nın babasının “Çocuğumuz tıbbi bir cinayete kurban gitti” feryadını bile havada bırakacak durumdadır.
Çünkü bir yanda yaşamını yitirmiş masum bir çocuk, diğer yanda ise hiçbir şey olmamış gibi işine devam eden doktorlar. Bir diğer yanda ise raiyetine zulmedilirken, yanlış teşhis ve tedaviler neticesinde ölürken sesini çıkarmayan, soruşturma izni bile veremeyen, buz gibi bir ölümün dahi yeterli gelmediği bir anlayış var!
Devlet Nerede.?
Ve tam da bu noktada insan sormadan edemiyor:
Hani sağlıkta şeffaflık?
Hani sağlıkta adalet?
Hani sağlıkta güvenlik?
Hani sağlıkta titizlik, teşhis ve tedavi güvenliği?
Hani sağlıkta tedaviyi seçme hakkı?
Öyle ya, Yüsra'nın anne ve babasının bütün ısrarlarına rağmen doktor ve ilgili sağlıkçılar kafalarına göre hareket etmediler mi?
Ailenin NEYİ SEÇMESİNE İZİN VERİP MÜSADE ETTİLER.?
DEVLET NEREDE.?
KRİTİK SORULAR;
1. Ortada bir ölüm varken, bu soruşturma izni neden aylardır verilmiyor?
2. Yoksa Sağlık Bakanlığı, bir çocuğun ölümünden daha önemli bazı sırları mı koruyor?
3. Bu izin verilmezken, her gün yeni canlar aynı hastaneye gitmeye devam ediyor.. Bunun hesabını kim, nasıl verecek?
4. Ey Sağlık Bakanlığı! Bir çocuğun yürüyerek girdiği hastaneden cenazesinin çıkması karşısında sessiz kalmak, vicdanınızı sızlatmıyor mu?
5. Bu vaka, kanunların ve insanların haklarının koruyucusu olan sizler için sıradan bir dosya mı?
6. Ey Sağlık Bakanlığı! Halkın sağlığını emanet ettiğimiz sistemdeki bu çürümeye ne zaman el atacaksınız? Düşünüyor musunuz, niyetiniz var mı.?
7. Yenidoğan Çetesi ile bağlantılı olduğu iddia edilen bir hastaneye sevk edilmek istenen Yüsra'nın, ölümle sonuçlanan şaibeli dosyasını kapatmak hangi vicdanla açıklanabilir?
8. Bu beyaz kod uygulaması kime hizmet ediyor? Gelişi güzel kullanılıp hasta yakınlarının suiistimal edilmesine ve sindirilmesine daha ne kadar izin vereceksiniz?
9. Yanlış test, tedavi ve aşılarla ölen çocuklara sahip çıkmayan Sağlık Bakanlığı, neden sadece altı nadir hastalığı tarama bahanesiyle çocuklarına son derece düşkün ailelere terörist muamelesi yapıyor?
10. Çocuk anne ve babanındır.. Velayet hakkı ise onlardadır.. O çocuğu bu dünyada en çok sevecek, koruyacak ve şefkat gösterecek olan da yine kendi anne-babasıdır.! Şu durumda Devletin bir kurumu olan Sağlık Bakanlığı ÇOCUĞU DEVLETİN MALI OLARAK MI GÖRÜYOR ACABA.? Bu sorumuza cevap istiyoruz..
11. Hastanın odalarda ya da yoğun bakımlarda yalnız bırakılması uygulamasının, hasta ve yakınlarını mağdur ettiği, tıbbi şeffaflık ve güvenliğe aykırı olduğu açıktır. Buna daha ne kadar tahammül edilecek?
12; 7 yaşında ki Yüsra vakasında rolü olan bir çok doktorun ve sağlıkçının aslında FETÖ bağlantısı olduğu, FETÖ SOTUŞTURMASI GEÇİRDİĞİ ama garip bir şekilde görevlerine devam ettikleri, hatta bazılarının çok büyük, devasa yolsuzluklara karıştığı ile alakalı babanın ciddi iddiaları vardır..
Bakanlık acaba bunu bile soruşturmayacak mıdır.?
Bunu da mı basit, değersiz, adi, önemsiz bir iş görmektedir ?
Devleti ve Milleti tehdit eden FETÖ basit, sıradan, soruşturmaya değmeyecek kadar alelade bir iş midir.?
Bu vatana, devlete ve millete ihanet edip MÜSLÜMAN KANI DÖKENLERLE irtibat ve iltisaklı olabileceklerine dair ciddi idiaları olan babayı HALA MI dinlemeyeceksiniz.?
Bunu da mı sormayacak ve soruşturmayacak sınız.?
Eğer öyleyse biz yıllardır NEYİN mücadelesini veriyoruz o halde.?
SON SÖZ;
Unutmayalım ki, bu Yüsra vakasını sadece aileye ait bir dert olarak görmek, vicdanlarımızı körleştirmektir.
Bu aynı zamanda adalete olan inancımızın bir testidir.
Eğer bu vakanın peşini bırakırsak, yarın bu hastanelerin kapısından yürüyerek giren başka çocukların başına benzer bir olayın gelmemesinin hiçbir garantisi yoktur.
Ve bunu engellemek, bugün sizin vereceğiniz tepkiyle ve Yüsra’nın bu haberine sahip çıkmanızla şekillenecektir.
Selam, Dua ve Hürmet ile…
Yorumlar
Kalan Karakter: